TEŞHİS VE ÇARE!

Admin
Admin
Yayın Tarihi : 02-06-2005 12:37
Teşhisler Müzik eğitimi veren konservatuarlar, yaratıcı düşünceyi harekete geçirecek ders programından yoksundur, bunu fark edemeyen yönetimlerde bundan birinci derecede sorumludur... Konservatuarlar toplumu kavrayacak sanatçıları niye kendisinin yetiştiremediğini sorgulamalı, çare bulmalı, sonuca gitmeli ve halktan toplanan vergilerle aldığı maaşı hak etmeli, sorunu çözemiyor, bu süreci bugüne kadar göremiyor ve bu konjektürde ısrar ediyorsa kurumu lağvetmelidir yada hak edenlere bırakmalıdır.. Aranjörler aynı teknik imkanlardan yararlandıkları için aynı tip düzenlemeler ortaya çıkmaktadır...Bu da yine aranjörlerin yaratıcı özelliklere sahip olmamasından, basit müzik bilgisi ile müzik tekniklerinden üst düzeyde yararlanmalarından kaynaklanmaktadır.. Daha basit bir dille söylersek, aynı altyapılar üzerine sadece müzik melodileri değiştirilerek, bazen melodiler bile değiştirilmeyerek konulmaktadır..Bu sebeple aynı tip şarkılar oluşmaktadır.. Türkiye'de çok eleştirilen ve müzikten anlamadığı ileri sürülen halk ise, kamuoyu vicdanı da denilen ve her zaman saat gibi işleyen tahlil yeteneği ile "şarkılar birbirine benziyor" teşhisini yapabildiği gibi, aynı şarkıları dinlememek için albüm almamakta ve aslında protestosunu albümleri almayarak göstermektedir.. Farklı şarkılar ise hemen dikkat çekmekte ve satışa etkisi de anında ortaya çıkmaktadır... Satışların olmayışının sebebini çözme kabiliyetinden yoksun ve eser yaratamayan yorumcular ise, enteresan arayışlara girmekte, ancak kısır bir döngü yaşanmaktadır.. Yorumcuların şarkıları ilgi görmeyince, renkli simalar başka yollarla ilgi çekmeye kalkışmakta, bunda başarılı olur gibi gözükseler de sektör gerçeklerinden kaçamamaktadırlar.. Bu sektörde ayakta kalacak olanlar bellidir; Beste üretenler, söz yazarları, şarkıları iyi yorumlayanlar, beste, söz ve yorumcu arasındaki uyumu yakalayabilecek yeteneğe sahip aranjörler ve bu işi ayakta tutan bu kurumsallaşmış kişilikleri teknik olarak destekleyen sektörün lojistik yardımcıları... Star yarışmalarında dikkatten kaçan şey, bu genç adayların Türkiye'nin klasik olmuş şarkılarını okuyarak halka tanıtılmasıdır, halk da bu şarkıları keyifle dinlemiştir, ancak satışlarda iş başka bir yere gitmiştir, çünkü önemli olan yeni bir şarkıyı tanıtmak ve o şarkı ile kimlik sahibi olabilmektir.. Star yarışmaları star yaratmamaktadır, ancak müziğe genç yetenekler kazandırmaktadır..Star yarışmalarında yapılan reklam ve medya desteği Türkiye'deki orta seviyede bir sanatçıya yapılsa milyonluk satış barajları çok kolay aşılabilirdi.... Milyon sattığı söylenen albümlerin sahibi olan sanatçıların, albümlerden kazançlarının olması doğaldır, bu kazançtan kendileri için tahakkuk eden vergilerinde, satıldığı iddia edilen milyonlara uygun bir oranda yansıması gerekir...Aksi takdirde doğru kriterler elde edilemez, bu ise çok büyük bir problemi yanında getirir... Rekabet ve gelişme nasıl olacak ? Gerçek rakamlar ve bilgiler bilinmeden kim kiminle nasıl rekabet edecek ? Birisi 600.000 bandrol alır, ama halk 20.000 bandrollü ürün satın alır..Satmayan albüm yılın en çok satış yapan albümü ödülünü alabilir...Sonuç; değersizler değerli gibi görünür... Her zaman bilinenin aksine yasadışı (korsan) Cd ve kaset satıcısı sadece satan albümlere yatırım yapar, satmayan albüm için bir tane bile CD boşa harcamaz ve bu tespitini profesyonel plakçılardan daha iyi yapar, etiketini piyasa koşullarına göre oluşturur, satış elemanlarını kanundan etkilenmeyecek şekilde seçer ve çocuk satıcıları kullanır, denetler ve besler...Kanununun açıklarını sanatçılardan ve hukukçulardan daha iyi bilir.. Bu gerçeğin görmezlikten gelen ve satış yapamayanlar ise "korsan yüzünden" bahanesine sarılır ve teşhis yine doğru koyulamaz, doğal olarak da problem çözülmez... Bu işin emektarları bütün piyasayı besleyen ama kazancı en az olan yaratıcılardır.. Bütün sektörümüz şu çok önemli notu dikkate almalıdır; çok önemli sanatçıların ve aranjörlerin benim diyerek sahiplendikleri eserlerin armonik yapısı, halk ağzı ile aranje yada düzenleme, stüdyo müzisyenlerinin tamamen kendi müzikal kabiliyetlerinin sonucunda ve stüdyo kaydında ortaya çıkan ve aslında aranjörün değil, stüdyo müzisyenlerinin düzenlemeleridir..Bu işi yapan doğru düzenlemeci sayısı inanılmaz azdır.. Biraz daha basitleştirelim; Bir bestenin düzenlenmesi sırasında yapılması gerekenleri çoğu düzenlemeci nota olarak stüdyo müzisyenin önüne getirmemekte ve "çal bakalım bir şeyler" diyerek var olanın altına düzenleme imzası atmaktadır, bu iş çok sık olmamakla beraber şarkı besteleri içinde söylenebilir.. Stüdyo kayıtlarında çalabilecek senfoni yada opera müzisyeni olan, kliplerde rol alabilecek Devlet tiyatrosu çalışanları yada ekstra şeklinde tabir edilen yeme içme sektörü, bar ve otellerde çalışabilecek devlet memuru müzisyenlerin bu işlerde çalışması kanunen yasaktır, ancak bu yasak delik deşiktir.. Bu kişilerin çalışma sebebi de ekonomiktir.. Bir operadaki gösteri gece 23.00 gibi bitecekse, buradan gideceği ekstra işi hesaplayan memur, üstünde smokin, altında kot giyinmiş bir şekilde bir an evvel diğer işe gitmeyi beklemektedir.. Zaten bir avuç olan sanatseverde bu kişilerden entonasyonu düzgün eserlerin icrasını beklemektedir. O sebeple de Berlin senfoni orkestrasının her günü bir yada iki sene evvelden dünya turnesi programları ile doluyken bizim senfoni ve opera orkestralarımızın dünyada yaptıkları konser sayısı hüzün vericidir...Bu konuda kanun düzenlemesi yapılmalıdır.. İstanbul' da 10 tane A sınıfındaki sanatçı konser yapacak olsa, aynı anda bu sanatçılara hitap edecek profesyonel orkestra ve ses-ışık sistemi kuracak ekip yoktur... Bu sektörde her şey kayıtlı ve belgeli olarak hesaplanacak olursa hem gerçek bir rekabet olacak hem de bu sektörde dönen sıcak paranın her sene 5 - 6 milyar dolar olduğu görülecektir.. Yanlış fizibilite sebebi ile doğru teşhis yapılamamakta ve Devletimiz çok önemli bir kayba uğramaktadır, tabi bu kaybı hizmet olarak geri alacak olan halkımız da bundan yoksun bırakılmaktadır... Çare nedir ? En azından bundan sonra hedef akılcı ve bilimci olmalıdır, tüm yapılanmalar, dünya gerçekleri göz ardı edilmeden, eldeki örnekler değerlendirilerek, sonrasında ise tabii ki sanatın gereği olan yaratıcılıklar ile yenilenmelidir.. İnternet , telefon ve telekominikasyon şirketleri müzik sektörüne girmeden ve böylece de kendi yapım ürünleri olacak yapımları korumaları gerektiği için, kendine ait koruma programlarını geliştirmeden sektörün ayağa kalkması, kendini geliştirmesi ve yaşaması mümkün değildir... MP- 3 ve internet şu anda korsan müzikten çok daha tehlikelidir ve bununla ilgili hiçbir koruyucu yasa yoktur, sanatçılar ise bu durumu sinema gibi seyredecek kadar bilgisizdir. Müzik sektöründe esas olan, yatırımdır, akıllı binalar yapmak değildir...Akıllı binalar yapılır ve içine yatırım yapabilecek, işinin ehli akıllı adamlar koymazsanız sektör çöker.. Bu sektörde henüz bir arşiv merkezi yoktur, TRT bir bakıma bu iş yapmaktadır ancak o da elindeki arşivleri satmaya başlamıştır... Telif hakları ile ilgili olarak müzik birlikleri kesin olarak interaktif ortama geçilmelidir... Kriterleri belirtecek akademik bir ödül kurumu olmalıdır.. Rayting anlayışı tamamen gözden geçirilmelidir...Çoğunluğun oy vermesi ve seyretmesi asla doğruluk kriteri değildir, dünyayı kana bulayan HİTLER çoğunluğun, yani demokrasinin gereği olarak seçimle başa gelmiştir, asla unutulmamalıdır... Yaratıcılığın anlamı, toplumdan önce bu işi yapanlarca saygın bir hale getirilecek bir biçimde ve doğruluk kriterlerine göre tanımlanmalıdır... "Eğitim gerekli midir?" gibi zeka seviyesinin sorgulanmasını gerektirecek sorunun bile gündemden kaldırılması gereklidir.. Sonuç; sanatçı ile soytarı arasındaki farkı, en önce sanatçılar kavramalıdır..Yoksa; sanatçıların soytarılar kadar raytingi olmaz... Toplum, doğru ve yanlış kriterleri arasında bir tercih yapmanın, yani düzenin böyle sürüp sürmeyeceğine dair kesin bir istek ve irade ihtiyacında olup olmayacağına karar vermelidir, aksi taktirde tüm çalışmalar boşadır... TV, radyo, medya, sanat elektrik gibidir, onu nasıl kullanırsanız öyle geri dönüşler verecektir.. Elektrik buzdolabını da çalıştırır, işkence de yapar.. Biz teknolojiyi işkence aleti olmaktan çıkarmanın yollarını bulmalıyız.. Tüm dünyada inanılmaz olayların olduğu bir çağda, bu olaylarla ilgisiz olmak sanatın gereği olabilir mi? U2 solisti BONO sanatçı değil midir? Yağmur ormanları için mücadele veren STİNG sanatçı değil midir ? Doğru tespitleri yapabilen akademisyenlerin hemen seviyesi düşük bir dedikodu kazanının içine doğru atılmasının, okuyan öğrencilere eşek denilmesinin, prof. ünvanını almış sanatçılara hakaret edilmesinin, hakaret edenlerin ödüllendirilmemesinin çaresi bulunmalıdır... Uyuşturucu ve suç ile mücadele eden kurumların, bu işi yapanlarla konser yaparak seyirci toplamaya çalışması trajikomiktir.... Ama en önemlisi bunları göremeyen sektör sorumlularının dikkatini çekebilmektir. Bu teşhislerin amacı dedikodu yada gündem yaratmak değil, akademik bir teşhis yapabilmektir, bilimsel ispatı ise müzik piyasasının içinde bulunduğu içler acısı durumdur... Bu rapor % 100 doğru olmayabilir, ancak eksikleri belirtmesi bakımından önem taşır.. Sanatçının tanımı Türkçe'de, iyi yapılan her iş için «sanat» kelimesi kullanılmaktadır. Türkçe'deki yaygın biçimde kullandığımız «sanat» kelimesi, etimolojik bakımından Osmanlıca'ya dayanmaktadır.. Sanat kelimesi Arapça'da amel, iş yapma anlamlarını veren «san'a» kökünden gelmektedir ve yapılan iş, alet yardımıyla, belirli bir el becerisiyle sürdürülen marangozluk, duvarcılık gibi meslek dallarını kapsamaktadır. Güzel sanatlarda iş değişmektedir, yaratıcılığı olan, eser veren sanatçıdır ..Yani zenaatkar, sanatkar, yaratıcı karıştırılmaktadır.. Bern Sözleşmesi ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa göre eser tespitinde iki şarta yer verildiği görülmektedir; Eserlerin özgün (orijinal) ve yaratıcı düşünce ürünü olmasıdır... Kimse eser yaratıcılarının kimliğini tam olarak teşhis edememektedir...Sanatçının kimliği teşhis edilemeyince kim sanatçı, kim besteci, kim şarkıcı, kim hangi ödülü hangi kritere göre aldı, bu kriterleri kim koydu, hangi ilkelere göre belirledi, bu ilkeler her sene neye göre değişti gibi bir sürü cevapsız ve kaos yaratacak soru ortaya çıkmaktadır.. Çünkü kimse bu konu hakkında sağlam bir kriter oluşturamamaktadır.. Yaratıcılıkla ilgili kabiliyeti olmayan birinin bu tanımlamalarda isminin bile anılmaması gerekmektedir. Konservatuarlarda torpil olmaz, çünkü ritminiz sağlam değilse çalamazsınız ve bir senfoni eserinde şef ile uyumlu olmanız gerekir, aynı şekilde şarkı da okuyamazsınız.. Demek ki sanatçı tanımında Kabiliyet, en önemli ayıraçların başında gelmektedir.. Yani müzik yapmakla, yaratıcı olmak arasında ciddi bir fark vardır.. Sanatçı, öncelikle kendisinde bir kabiliyet var olması gereken ve bu kabiliyetten hareketle, yaratıcı düşünce ile tasarlayabilen ve bu düşünce ışığında kimsede olmayan özgün eserleri yaratabilen kişidir.. Bethoven 5. senfonisi sanattır, yaratan da sanatçıdır.. Mozart 40. senfonisi sanattır, yaratıcısı sanatçıdır, Mimar Sinan camii ve köprüleri sanattır, yaratıcısı sanatçıdır, İtri, Dede efendi yarattıkları için sanatçıdırlar, Münir Nurettin Selçuk unutulmaz eserler yarattığı için sanatçıdır.. Bu yaratıcıların hepsi yarattıkları eserler ile toplumları hayale sürüklemişler, bir başka düşünceye sevk etmişler, düşündürebilmişlerdir, işte başkalarında düşünme ihtiyacını ortaya çıkartabilen, ama bunu önce kendileri düşünebilen kişiler sanatçıdır.. Reform ve Rönasans oluşumundaki tüm fikir hareketlerinin Devlet adamları tarafından değil, Floransa ekolü temsilcisi sanatçılar ve aydınlar tarafından cesaretle savunulması sonrası, fikir hareketleri 1789 özgürlük hareketi ve sonrası sanayi devrimini yapmıştır... Leonardo da vinci sadece ressam değildir, helikopter tasarımcısıdır.. Sanatçı zeka ve kabiliyete sahip olan kişidir... Sonuç; Sanatçı, doğuştan var olan kabiliyeti ile, zekasının hassasiyetini duyguya çeviren, bu bakış açısı ile hepimizin gördüğü şehri bize, müzikle başka, fotoğrafla başka gösteren ve bize "her gün gördüğüm şeyi bana ilk defa görüyormuşum gibi hissettim "dedirtebilen kişidir... Sanatçı görmediklerimizi, fark edemediklerimizi bize yaşatandır.. Sevgi dolu Saygılarımla Çelik ERİŞÇİ İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Kontrabas Sanatta Yeterlilik Öğrencisi Pop Müzik Sanatçısı