YAŞI GEÇMİŞ ERKEKLERİN, KÜÇÜK KIZ MERAKI! KENAN ERÇETİNGÖZ YAZDI

Admin
Admin
Yayın Tarihi : 29-11-2001 12:18
Aynı gazetede çalışsa bile, gazetecilerin birbirleriyle atışması, kavga etmesi moda oldu! Hatta bu moda öyle yayıldı ki, aynı gazetede kavga edenlerin televizyon reklamı bile yapıldı! Akşam gazetesinde Deniz Gökçe ile Yaman Törüner’in kavgası, televizyon reklamı ile halka duyuruldu! Daha sonra Ufuk Güldemir ile Uğur Dündar’ın düellosu, son olarak da Ayşe Arman ile Fatih Altaylı’nın kavgası yaşandı medya dünyasında! Aynı gazetede yazan Ayşe Arman, Fatih Altaylı’yı karısına şikayet etti! ‘13 yaşında başlayan antrenör-sporcu aşkı’ haberinde Ayşe Arman ‘Temiz aşk’ başlığını atınca, Altaylı ‘Böyle antrenörler varken çocuğunuza spor yaptırır mısınız’ dedi ve Arman’ı çok kızdırdı! Bence yılın haberi bu! Yaklaşık 10 yıl önce de sosyetede Nevgül Andaç-Bülent Altan evliliğinde Dallasvari bir evlilik yaşanmıştı! Nevgül Andaç’ın ikinci eşi olan Bülent Altan Nevgül’ün kızı Melis’le evlenmişti! Yani aynı ortamda, aynı evde olunca bazı erkeklerin gözü dönüyor demek ki! * * * Aslında antrenör Yücel Kop’la ben röportaj yapmak isterdim ama ne yaptıysam bu adama ulaşamadım. Ben, 13 yaşında kendisine teslim edilen sporcusuyla beraber olan bu baba antrenöre ulaşamadım ama haber servisimizden Dilara Pekel, 25 yıllık eşi Süheyla Kop’a ulaştı ve kendisiyle çok ilginç bir röportaj yaptı. Röportajın en ilginç tarafı ise 47 yaşındaki antrenörle, şu anda 23 yaşında olan sporcunun aşkını ortaya koyan fotoğrafı kimin gönderdiği! Süheyla Hanım ‘Bu özel fotoğrafı Süreyya göndermiş olabilir. ‘Al işte kanıt. Bana telefon açıp da bağırıp durma’ demiş olabilir. Yani aklıma başka bir şey gelmiyor çünkü. Böyle özel bir fotoğraf, başka kimde olabilir ki. Yani kimin eline geçebilir.’ diyor. Bence de atlet Süreyya, yıllardır gizli yaşadığı bu aşkı artık açıklamak istedi! Röportajda başka dikkatimi çeken bir konuda kızın ailesinin tepkisizliği oldu! Muhabirimiz Dilara ‘Süreyya’yı hiç ailesine şikayet ettiniz mi?’ diye sorunca bakın antrenörün eşi neler söylüyor: ‘Etmez olur muyum! Kızı babasına şikayet ettim. Bana hak verdiler. Ama hep sözde kaldı bunlar; kızlarına sahip çıkmadılar. Ben sürekli Yücel’e sorardım: “Bu kız ne biçim öğrenci, hiç dersi filan yok mu bunun. Ne biçim bir ailesi var, niye kızlarını arayıp sormuyorlar, niye ilgilenmiyorlar” diye. Hep geçiştirirdi bu sorularımı. Eee tabii bir kızı serbest bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya misali. Aile çok önemli. Bir çocuğun kaderini, hayat çizgisini ailesi belirler. Yakından ilgilenmesi lazım. Ama kızın ailesi bunu hiç yapmadı. Çok serbest bıraktılar. Kız da o özgürlüğü sonuna kadar kullandı.’ * * * Bu hayatta ne için yaşıyoruz? Çocuklarımız için. Binbir güçlükle, titizlikle büyüttüğümüz çocuklarımız. Ama birgün, bir bakıyorsunuz hiç ummadığınız bir olay, çocuğunuzu sizden alıp götürüyor. Ya da, binbir emekle büyüttüğünüz çocuğunuz yasak bir aşk yaşıyor! Hem de güvendiğiniz bir insanla! Genelleme yapmak istemem ama yaşı geçmiş erkeklerde küçük kız hayranlığı oluşuyor! Ergenlik çağlarında tecrübeli, olgun kadından hoşlanan erkek, yaşı ilerledikçe gözünü küçük kızlara dikiyor! Tabi bu her erkek için geçerli değil. İyi yetişmiş, ailesinden gerekli ahlaki değerleri almış, helal süt emmiş olanların dışındakiler yapıyor bunu! Bir de hayatta herşeyi görmüş, geçirmiş olanlar denemek istiyor böyle şeyleri. Kimisi ‘yeter artık bir daha mı geleceğim dünyaya’ deyip, gözünü karartıyor, kimisi de evleniyor. Düşünsenize adam kaç yaşında? Yanında 13 yaşında bir kız. Hergün beraberler. Spor yapıyorlar ama adamın gözü kara. Kız da da mutlaka aile eksikliği vardır. Baba sevgisi yoktur. Önceleri adamı baba gibi sevmiştir. Önce antrenör, baba gibi sarılmıştır. Sonra etten-kemikten olduğu aklına gelmiş ve ar damarı çatlayıp küçük kıza sardığı kocaman kıllı kolları yavaş yavaş aşağılara, minicik göğüslerine inmiştir. Kız da sesini çıkarmayınca, tecrübe ve olgun erkek masalları, evleneceğim vaadleri ile iş iyice ilerlemiştir. Bunun adı ‘temiz aşk’ değil, kesinlikle ‘çirkin ilişki’ olmalıydı. İşte antrenörün eşi Süheyla Hanım’ın bu konuda söyledikleri; Süreyya, benim çocuklarımın arkadaşıydı. Bize gelir kalırdı. Ona ellerimle pastalar börekler yaptım. Hatta ailesiyle bile tanıştık. Ben en çok babasını severdim. Dünya iyisi bir insan. Bunların hiçbirini hakketmedi. En büyük hatası Yücel’e çok güvenmesiydi bana göre. Yücel’i bir adam zannetti ve elleriyle, gözü bile arkada kalmadan, kızını Yücel’e teslim etti. Zannediyordu ki kızı emin ellerdeydi. Ama Yücel, kaleyi içten fethetti bir anlamda. Babasının güvenini kazandı ve emanete hıyanet etti. Ekmek yediği, yere bıçak sapladı. Bir laf vardır: “ Geminize kaptan alacaksanız, pusulayı iyi bilen bir kaptan alın” diye. Çok doğru. Bir insana güvenebilmeniz için o insanın adam gibi adam olması lazım. Ben diğer antrenörleri tenzih ediyorum. Dürüst insanlar var bu camianın içinde ama bir iki tane çürük elma çıkabiliyor. ‘ Süheyla Hanım, Ayşe Arman ve Fatih Altaylı konusunda da şunları söylüyor; Ayşe Arman’ı feminist bir yazar olarak tanıyordum ben. Ama fazla taktir ettiğim de söylenemezdi. Ama bizim olayımızda neyi lanse etmeye çalışıyor anlamadım. Bir gazeteci aracılığıyla öğrenmiş bu olayı. Kimi ne kadar tanıyor olabilir ki? Neyi lanse etmeye çalışıyor. Bu aşka temiz aşk diyorsa benim ona söyleyebilecek bir sözüm yok. Fatih Altaylı’nın bu konuda çok duyarlı davrandığını düşünüyorum. Doğruyu gördü ve toplum ahlakına uygun davrandı.