BABAM, CENNETİN HİKAYECİSİ OLMUŞ..

Admin
Admin
Yayın Tarihi : 15-06-2008 08:30
Bu sabah uzun bir yolculuğa çıkıyorum.. Çok uzak diyarlara.. Nasıl gideceğimi bilmiyorum ama çıkmam gerektiğini, gitmem gerektiğini çok iyi biliyorum.. Ve gitmek için mutlaka bir yolunu bulacağım, söz veriyorum.. Çünkü oralarda beni bekleyen biri var.. Tanrı'nın bana verdiği düşünce gücüyle, beynimde canlandırabildiğim kadarıyla yemyeşil ovaların olduğu, yüksek dağların, pırıl pırıl bir havanın, tertemiz başka bir dünyanın, gürül gürül ırmakların aktığı, güler yüzlü insanların dolaştığı, trafiğin, karmaşanın, kavganın olmadığı bir dünya hayal ediyorum.. Nerede olduğunu ve nasıl gidileceğini bilmiyorum.. Ama gitmem lazım.. Hayal ettiğim dünyada belki insanlar kanatlıdır.. Bilmiyorum.. Belki herkes çıplaktır.. Onu da bilmiyorum.. Çünkü utanılacak, yüz kızartacak hiçbir şeyin olmadığı bir dünya olduğunu tahmin ediyorum.. Onursuz, gurursuz, çıkar ilişkisiz bir dünya olduğunu sanıyorum.. Ne yenilir, içilir.. Yoksa hiçbir şey yenmez mi onu da bilmiyorum.. Zaten babam fazla bir şey yemez ki oralarda.. Bastonuna dayanmış bir köşede oturuyor ve meleklerle sohbet ediyordur şu anda.. Zaten hiç susmazdı ki babam.. Hep anlatırdı.. Ağzından çıkan kelimeleri çok özenle seçerdi.. Şu anda melekleri etrafına toplamış yine anlatıyordur.. "Gördünüz mü bakın size demiştim.. Oğlum babalar gününde gelir buralara, beni unutmaz demiştim" diyordur.. Meleklerle birlikte, cennet denilen bu yerde diğer insanlarda babamın başına toplanmışlardır.. Biraz serttir ama hoş sohbettir babam.. Melekler ve diğer insanlar babamı kahkahalarla diniliyordur şu anda.. "Oğlum geldi bizi evden aldı ve Çeşme'ye götürdü.. Kocaman bir otele girdik.. En üst kata asansörle çıktık.. Bir çok odalı bir kata geldik.. Ben hemen sinirlendim tabii ki.. 'oğlum burada bir çok oda var, başka müşteriler gelecekse ben annenle burada kalamam' dedim.. Meğerse orası Kral Dairesi'ymiş.. Eee.. Biz memur Fikret olarak dört çocuk büyütürken Kral Dairesi mi gördük arkadaşlar, nereden bileyim.. Sabah bir kahvaltılar geliyordu, sadece kuş sütü eksikti.. Aslan oğlum benim, canım oğlum benim.. En küçük oğlum benim.. Hiç unutmam Kenan, 18 yaşındaydı.. Dört oğlan da matbaada çalışır, her Cuma haftalıklarını eve getirirlerdi. Bizim evde yemekler her zaman beraber yenirdi. Kimse geç kalamazdı. Kenan bir Cuma diğer ağabeylerinden 5 dakika geç geldi yemeğe.. Biz sofrada onu bekliyoruz.. Kalktım bir tokat attım Kenan'a.. Elindeki paket yere düştü, içinden pasta etrafa saçıldı.. Meğerse annesine harçlığından pasta almış benim oğlum.. Attığım tokat için çok üzüldüm ama atmıştım artık. Yapacak bir şey yoktu.. " Hey gidi günler hey... Keşke yanımda olsaydın da yine beni tokatlasaydın babacığım.. Senin o tokadın sayesinde ben şimdi buralardayım, aslanlar gibi dimdik ayaktayım.. Bize öğrettiğin gurur, onur, çalışkanlık sayesinde başarılıyım.. Sen hiç üzülme canım babacığım.. Meleklerinle sohbete devam et sen, tatlı babacığım.. "O koca otelde annesiyle birlikte plaja indirdi Kenan bizi.. Gölgeli çardak gibi bir yer buldu, oturduk. Sonra mayolu bir adam geldi o çardakta gazete okumaya başladı. Ben hemen hanımı aldığım gibi odaya çıktım.. O ne öyle mayolu adamların yanında annenin ne işi var Kenan dedim.." Melekler tatlı mı tatlı, şirin mi şirin babama sürekli gülüyorlardı.. Onu cennetin hikayecisi yaptılar. Her gördükleri zaman "anlatsana Kenan'ın yaptıklarını" demeye başladılar.. Babamda sürekli anlatıyordu; "Çeşme dönüşü İzmir'e eve getirdi Kenan bizi.. Öptü, sarıldı, kokladı.. Biliyor musunuz melekler ben oğlumu hiç uyanıkken öpmedim, sarılmadım, koklamadım. Hep uyurken öpüp kokladım.. Ah eşek kafam keşke her zaman sarılıp, koklasaydım.. İzmir'deki eve gidince komşuları çağırdım bir akşam ve tek tek Çeşme'de küçük oğlumun bana yaşattıklarını anlatmaya başladım..