MİAMİ'DE DÜRÜMCÜ AÇACAĞIM!

Admin
Admin
Yayın Tarihi : 01-12-2003 08:00
1 Aralık 2003, Pazartesi.. 10 günlük bayram tatilinden sonra yine İstanbul’da işimizin başındayız. Üzerimizdeki Miami havasını henüz atamadan başladık işe. Zaten hep böyle oluyor. Miami’den geldikten sonra 10 gün ‘Miami şöyleydi, Miami böyleydi’ diye anlatıp duruyorum. Ama anlatılmayacak gibi değil ki. Herşeyin yasak ama herşeyin serbest olduğu bir ülke Amerika! Kapalı alanlarda sigara içmek tamamen yasak. O yasak, bu yasak, her şey yasak. Ama bir o kadar da sebrest. Mesela uyuşturucu! Miami’de uyuşturucu kullanmayanları dövüyorlar! O kadar serbest yani! Gecce kulüplerinde haplar peynir ekmek gibi satılıyor, tuvaletlerdeki duman kokusu heryeri sarıyor! Evet, Miami geccelerinde Opium Garden, Prive, Cro, Tantra, Mynt, Skybar, Space ve Bed adlı gecce kulüplerinin hepsine gittik. Ben en çok Opium Garden’ın içindeki Prive’yi sevdim. Opium Garden denilen yerin içinde üç ayrı mekan var ve gittiğimiz gecce tıklım tıklımdı. Miami’deki gecce kulüplerinin hepsinin hareketli olduğu bir gecce var. Mesela Bed Çarşamba akşamları, Tantra ise Pazartesi akşamları iş yapıyor. Yani her kulübün bir geccesi var. Miami geccelerinin İstanbul geccelerinden farkı ne diye sorararsanız, şöyle açıklayabilirim. Öncelikle kimse kimseyi rahatsız etmiyor ve herkes kendi çapında istediği gibi eğlenebiliyor. Yani bizdeki gibi kavgaya değil, eğlenmeye gidiliyor. Bir kere kızlar ve erkekler çok şık ve çok seksiler. Ama bu seksiliklerine ve kız kıza eğlenmelerine rağmen herhangi bir rahatsızlık olmuyor. Tabii kızlar isterse dans ediyorsunuz, arkadaş olabiliyorsunuz ama asla bir taşkınlık yapmıyorsunuz. Çok güzel müzik çalıyor, iyi servis yapılıyor. İyi dediğim, masanız varsa iki şişe içki açtırmak zorundasınız. Bir şişe viski, bir şişe votka mesela. Onun yanında cola, portakal suyu ve soda ile bir kova buz ve bardaklar geliyor. Kendiniz servis yapıyorsunuz. Böylece ortalıkta fazla garson olmuyor ve kalabalık bir grupsanız daha hesaplıya geliyor. Türkiye’de bu uygulamayı Reina’nın yerine açılan Chine Wheite denemiş ama başarılı olamamıştı. Şimdi Ritz Oteli’n altındaki Redroom denemeye başlamış ve başarılı bir şekilde uyguluyormuş. South Beach aslında öyle büyük bir yer değil ama her şey var. Turistik restoranlardan kaliteli restoranlara, alış veriş merkezlerinden eğlenceye kadar hepsi iç içe düzenlenmiş. Delano Otel’de yediğimiz sushi bence Robert de Niro’nun restoranı olan Nobu’dan daha güzeldi. Shore Club’un içindeki Nobu güzel bir japon restoranı. Tıklım tıklımdı. Miami’de her yer öyle tıklım tıklım. Ve kesinlikle kapıda bekliyorsunuz. Ama oturduğunuz zaman paranızın tam karşılığını alıyorsunuz. Shore Club’da oturamadık ama gezidğimiz zaman mükemmel bir dekorasyon olduğunu anladık. Gündüz havuz keyfi, akşam ise huzur mekanı olan Shore Club aynı zamanda çok şık bir otel. Miami’de çalışan çok Türk var. Mekanı olan da var. Mesela Nexx. Boğaç adlı bir Türk’ün mekanı. Türkiye’de Tifany-Tomato’ları kapatıp Miami’ye yerleşmişler. Anlatılana göre Türkiye’de borçları varmış ama Miami’deki Nexx’de tek bir boş sandalye yoktu. Nexx tarz olarak aynen Chessecake Factory’ü taklit etmiş ve başarmış. Aslında diyorum South Beach’te bir dürümcü açacaksın, acayip iş yapar. South Beach sabaha kadar yaşayan bir şehir ve Amerikalılar her dakika yemek yiyorlar. Arnavutköy yokuşundaki Gökşin’e Miami’de dürümcü açmayı teklif edeceğim, alsın minübüsünü gelsin Miami’ye.. Tabii Miami sadece kendi içindeki gecce yaşamıyla kalmıyor. Orlando, Tapma, Key West, Palm Beach gibi gidilip görülmesi gereken yakın yerlerde var. Daha çok yer ama saymakla bitmez. Her şey biraraya gelince ortaya dünyaca bilinen ve milyonlarca ziyaretçisi olan Miami çıkıyor. Aslında İstanbul’un Ortaköy boğaz şeridi South Beach gibi bir yer olabilirmiş. Ya da Bodrum.. Ama nerdeeee? Kim kime, dum duma gidiyoruz işte. Hayırlı haftalar..