MAGAZİN DÜNYASI'NIN REHBERİ!

Admin
Admin
Yayın Tarihi : 26-05-2003 03:00
(Ön Yazı) Nereye gitsem, kiminle otursam, spor yaparken, yemek yerken, tatile çıkarken, tatilde, havada, karada, her yerde, her zaman, 'Kenan bey son dedikodular ne? Buraya kimi yakalamaya geldiniz? Hülya Avşar gerçekten Kaya'yı affediyor mu? Evlilikleri anlaşmalı mı? Ebru Gündeş, başka birini bulmadan ayrılır mı? Deniz Akkaya 300 bin dolar aldı mı? Mankenler Akmerkez'de kaldı mı? Şu manken nasıl, o sanatçı nasıl, Özcan Deniz şey mi? Tarkan gerçekten gay mi?' gibi yüzlerce soru soruyorlar. En son İskoçya'ya gurme yazarlarıyla çıktım, dağ başında şatolarda erkek erkeğe olunca konu yine açıldı; Ali Esad Göksel, Mehmet Yaşin sordu ben cevapladım. KOca koca, kelli felli adamlar, düzgün kadınlar, kim olursa olsun 7'den 70'e herkesin merakı; Dedikodu.. Bilmiyorsa uyduruyor.. Uydurma birşey alıp başını gidiyor ve ortaya inanılmaz bir dedikodu çıkıyor. Belki de kendi çıkardığı dedikodu, tekrar ona bambaşka bir boyutla dönüyor ve maalesef kendisi de inanıyor. Madem her zaman ve her yerde bana herşeyi soruyorlar, o zaman bende 'Magazin Dünyası'nın Rehberi'ni yazayım, onlarda rahatlasın, ben de rahatlayayım. Böylece her zaman her yerde anlatma gereği duymam! Biraz geçmişten özetle başlayalım. Geçmişi bilmezseniz olmaz. Kısada olsa geçmişi yazmak lazım. Hem bakarsınız bu yazıları ileride kitap yaparım. Yıl 1978.. İzmir'den otobüse binip İstanbul'a geldim. Topkapı otobüs garajından belediye otobüsüyle Eminönü'ne, oradan da Galata Köprüsü'ndeki insanları izleyerek, balık-ekmek satanları seyrederek yürüye yürüye Fındıklı'da Güzel Sanatlar Akademisi'ne girdim. Kara kalem resim imtihanlarına girip 20 üzerinden 20 aldıktan sonra okula girmeye hak kazandım. Birinci sene Temel Eğitim'di, daha sonra ise İç Mimarlık isterken, beni Endüstri Tasarımı Bölümü'ne verdiler. Şişli Postanesi'nin yanındaki Sakarya apartmanının 7.katında bulunan Yeni Asır'ın İstanbul bürosunda yatıyorum. Gündüz Üniversite, gecce ise telsiz dinleyerek polis muhabirliği yapıyorum. Yıllar, DYP Başkanı Sayın Mehmet Ağar'ın 2.Şube amirliği yaptığı yıllar. Sikreci'deki emniyet müdürlüğünün basın odasından çıkmıyorum. Nerede cinayet, yangın, boğaza uçan araba varsa ben oradayım. Acayip keyifli bir iş yaptığımı sanıyorum. Fotoğraf çekmeyi, olayların içinde olmayı çok seviyorum. Zaman içinde anlıyorum ki, polis muhabiri olmak herkesten, çevrenden, dostlarından, tüm insanlardan bir gün öncesini yaşamak oluyor. Yani insanlar haberi gazetelerde bir gün sonra okuyup yorum yaparken, sen anında görüp yorumluyor ve ders çıkarabiliyorsun. Ve tabii ki hayatını, aileni, çoluk-çocuğunu ona göre yetiştiriyor ve yönlendiriyorsun. Yani diyeceğim benim için çok büyük olan avantajla başladık meslek hayatına.. İzmir'in en büyük gazetesi olan Yeni Asır'ın, İstanbul bütçesi çok az olduğu için fazla muhabir yoktu. Zaman içinde hem spor, hem de otel muhabirliği yapmaya başladım. İnönü stadından ilk 10 dakika siyah-beyaz fotoğraf çekip, önce Şişhane, ardından havaalanı, daha sonra da Ak Ajans'a gidip faks geçiyordum. Spor sürat öğretti. Eskiden böyle gecce kulüpleri Zihniler, Friendsler, Reinalar, Lailalar yoktu. Eskiden otellerin barları ve oradaki diskolar vardı, gazinolar vardı. Benim muhabirlik yaptığım yıllarda İstanbul'un en havalı diskosu Sheraton Otelin'deki Sultan Disko'ydu. Ama ne disko.. İçeriye girmek için her yolu bilmek ve denemek lazımdı. BÖyle başlayan magazin muhabirliği yıllarım daha sonra gazinolarda Seda Sayan'lar, Ajda Pekkan'lar ve şimdinin assolistleri o zamanın üvertüleri ile geçti. Sibel Can'ı Galata Kulesi'nde, Hülya Avşar'ı ise Sahil Yolu'ndaki Kalyon Otel'de tacı elinden alınıp kaçınca bulmuş ve tanımıştım. O zamanlar ne adları vardı, ne de şöhretli ve zengin hayatları. Ne Sibel Can biliyordu Hakan Ural'la evlenip olaylı boşanacağını, ne de Hülya Avşar biliyordu Tanju ile aşk yaşayıp daha sonra Kaya ile evlenip bir kız çocuğu sahibi olacağını.. Sibel Can, Tülay Karaca'nın baş dansöz olduğu Galata Kulesi'nde 'En güzel' adıyla üç çingene kızı olarak masalara çıkıp göbek atar, para toplardı. Belki o zaman daha mutluydu. Çok küçüktü. Gerçekten güzeldi, en güzeldi. Seda Sayan Gülizar Gazinosu'nda çıkardı. O zamanda dobraydı. Kıvırmazdı. Şartlar neyse uyardı. Bahar Öztan'lar, Pembe Mutlular, Filiz Ersüer'ler vardı bir zamanlar.. Daha sonra Seren Serengil, Gülben Ergen'ler çıktı. Ama çok sonra çıktı. O zaman ki mankenler Funda Güngör, Sabahat Doğanyılmaz, Merve İldeniz, Merih Akalın, Nergis Kumbasar'dı.. Şimdi bakıyorum da hepsinin hayatı nasıl da değişmiş.. Şimdi yerlerini kimler almış.. Evet sevgili gecce.com okurları, 'Magazin Dünyası'nın Rehberi' başlıyor. Bu bir ön yazıydı. Haftaya, aynı yerde birlikteyiz. 23 yıllık hayatımızı, acı ve tatlı anılarla sizlerle paylaşacağız. Belki sizlerinde ders alması gereken konular olabilir. Aileniz, çocuklarınız ve sevdikleriniz için.. Her hafat tek teke snataçı analizleri yapacağız. Kim neymiş, neyin nesiymiş, kime, nasıl hava atıyormuş hepsini açacağız.. Haftaya görüşmek üzere hoşçakalın, kendinize iyi bakın, sağlıklı kalın aman kimseyle kavga etmeyin, sinirlenmeyin, strese girmeyin ve mutlu yaşayın.. ÇÜnkü hiçbirşeye değmiyor, zaman akıp gidiyor..