OLAY BASİT ASLINDA!

Admin
Admin
Yayın Tarihi : 22-10-2002 23:55
Dün Hıncal Uluç ne demiş? ‘Şimdi Derya Tuna, o kostümü giyip ülkenin tüm TV kameralarına ve foto muhabirlerine poz verdiği zaman birşeylerin olacağını herkes düşünmedi mi?.. Bu ülkede, bu ülkenin bazı kesimlerinde, kurumlarında, gruplarında, kişilerinde racon vardır. Bu racona gölge düşürenler, düşürdüğü düşünülenler cezalandırılır. İki sebepten.. Bir defa, raconu korumak buna bağlıdır. Cezalandırmazsanız raconunuz kalmaz. İkincisi göz dağı vermek gerekir ki başkaları korksunlar ve ona göre davransınlar.. Ben, bir hafta önce ne demişim; ‘Aslında tüm detaylar sayfalarımızda mevcut.. Ancak şu kadarını söylemek istiyorum. Derya Tuna’nın vurulduğu haberini ilk duyduğunuz an ne hissettiniz? Gerçekten düşünün.. 19 yıl once Fuar’daki gazinoda İbrahim Tatlıses’in kulisinde tanışmıştık Derya Tuna ile.. Ben daha o zamanlar 21 yaşında bir muhabirdim. Derya, sahneye çıkmaya çalışan ve Tatlıses’in elinden tuttuğu bir kızdı.. Tam 19 yıl sonra düşlediği sahneye çıktı Derya Tuna.. Birilerinin dolduruşuyla, yaşına, başına, çocuğuna, 19 yıl her santimetrekaresini tanıdığı adama bakmadan! Sadece inat uğruna, sadece nispet yapmak için, sadece tek başına, ‘Tatlıses’siz de yapabilirim’i göstermek için yaptı ama racon kesildi..’ * * * Dün Sabah gazetesinde, ‘Signs’ yani ‘İşaretler’ filmi için ne denmiş? ‘Dahi çocuk bu kez fena çuvalladı! Hollywood’un yeni Spielberg’i gözüyle bakılan yönetmen M.Night Shyamalan’ın filmindeki komik hatalar, şöhretine gölge düşürdü. Eleştirmenler, ‘Signs’i yerden yere vurdu! Ben, bir hafta önce ne demişim? Sıradan, bildik, ucuz uzaylı hikayesinde hiçbirşey yok. * * * Hem Derya Tuna olayını, hem de Mel Gibson’un ‘Signs’ini bir hafta önce, toplumun tepkisini çekeceğimi bile bile iddialı bir şekilde yazdım. Yazılar aşağıdaki arşivde. Peki, ben neden bu kadar çabuk düşünüp, bu kadar çabuk karar verip hemen yazıyorum? Çünkü, olaylar aynen yazıldığı gibi de ondan. İnsanın düşüncesi neyse, bir hafta önce de aynıdır, bir hafta sonra da.. Değişmez.. Ama maalesef bu ülkede insanlar, yazarlar, televizyoncular düşündüklerini söylemeye korkuyorlar! ‘Şimdi Derya Tuna olayı için öyle yazarsam, kadınların tepkisini alırım, belki müdürlerim birşey der, aman bana ne? Toplumun seveceği, kadınların hoşlanacağı gibi yazılar yazıp, idare edyim işte’ diyorlar, suya sabuna dokunmadan yaşıyorlar! Oysa gerçekler öyle değil.. Gerçekler böyle.. Aynen benim ve Hıncal Uluç’un yazdığı gibi.. Gerçekler yazıldığı zamanda lafı şeyinden anlayıp, vay sen misin yazan, ‘bir gün senin de başına gelir görürsün’ diye lanet okuyor ucuz kafalılar! Oysa, Hılcal Uluç’un yazdığı gibi düşünemiyorlar; ‘Derya Tuna öyle giyinip, ya da soyunup, yoruma bağlı, sahneye çıktığında birşeyler olacağı belliydi’ demek, o kurşuna sıktıranlara özür bulmak demek değil, bir durum tespitidir. Ülke gerçeklerinin kolayca ortaya çıkaracağı bir durum tespiti.. O kurşunun sıkılacağı belliydi ve bunu Derya Tuna da bilmeliydi' demek, kurşunu sıkanlara hak vermek değildir, tekrar ediyorum.. Bir gerçeği açıklamaktır. Acı da olsa, çirkin, zehirli de olsa, gerçek gerçektir ve sahte laflarla saklanamaz.. ‘ İşte böyle diyor Hıncal Uluç. Tıpkı benim düşündüğüm ve yazdığım gibi. Zaten magazin dünyasındaki olaylar, toplumun diğer kesimleri tarafından böyle düşünülse, yani Derya Tuna’nın yaşamıyla, bakkal Mehmet efendinin karısının yaşamının bir olmadığı kafalara sokulsa, sorun kalmayacak. Ya da entel-dantel, feminist yazarlarımız da olaya böyle baksa, inanın bana bu iğrenç olaylar tekrar etmeyecek. Çünkü medyanın belli bir kesiminin arkasında olduğunu düşünen ucuz kahramanlar, inat yapmaktan, gündemde kalmak için medyayı kullanmaktan vazgeçecek, vurulma, kırılma, tost, dürüm-mürüm olmayacak. Türkiye’de herkes, her konuda bilip bilmeden yazdığı için halkın, siyasetçinin, polisin, adaletin, herkesin kafası karışıyor! Karışan kafalar işlem, yorum, tepki yapamıyor! Yani sonuç alınamıyor, ‘Magazin’ denilip, kapatılıyor.. Olay bu kadar basit aslında..