İKİ ACI OLAY!

Admin
Admin
Yayın Tarihi : 05-10-2008 16:38
Adı, "Şeker" mi olsun, "Ramazan" mı olsun, derken çok acı bir bayram oldu.. Aktütün karakolunda güpegündüz 15 şehit verdik, ayrıca Kemer Country'nin sahibi Esat Edin ve 3 çocuğunu sel aldı, götürdü.. İki haberde bugün bütün gazetelerde birinci sayfada ve aynı büyüklükte kullanılmış. Şehitler üstte, ünlü ailenin trajik ölümü ise altta.. Hangisi daha çok dikkatinizi çekti? Hangisine daha çok üzüldünüz? Hangisine kızdınız, sinirlendiniz? Hangisinde yüreğiniz daha çok burkuldu? Neresinden bakarsanız bakın, iki olayda insanı delirtiyor ve çileden çıkartıyor, isyan ettirecek duruma getiriyor.. Bir baba olarak önce Edin ailesinin başına geleni düşündüm, delirdim.. Hala kendimde değilim.. Kanserden genç yaşta kaybedilmiş annenin acısını unutmak için 3 minik çocukla kamp yapmaya gidiyorsun. Bir baba olarak çocukların mutlu olsun diye çadırda kalıyorsun ama aniden sel gelip alıp götürüyor.. Film yapmaya kalksanız bu kadar çabuk senaryo yazıp, bu kadar hızlı çekemezsiniz ölümü.. Bir çadırda çocuklarınızla uyku tulumu içinde gülüp, oynaşırken, "anneniz ölmedi çocuklar, şu anda bizimle o da çok mutlu" derken... Annelerini kaybetmiş olan çocuklar babalarının yanında olmanın verdiği güvenle mutlu mutlu uyurken.. Bir gürültüyle gelen çok acı bir ölüm.. Boğazım düğümleniyor.. O anı düşünüyorum, beynim kararıyor, çatlayacak gibi oluyor.. Ah be adam, neden ağaç evde kalmadın ki? O evler ağaçların üstüne yapıldığına göre bir sebep vardır diye neden düşünmedin ki? Neden kampın tecrübelilerine sormadın ki? Bir baba olarak düşünüyorum.. Deliriyorum.. Bir baba olarak, gencecik vatan evlatlarımızın hain pusuda can vermesini düşünüyorum, gidip birilerinin boğazını sıkmak geliyor içimden ama isimlerini haykıramıyorum.. Sayın Abdullah Gül demiş ki, "hesabı sorulacak"... Tüm bu acıların içinde birde şunu düşündüm.. İnsanoğlu Cumhurbaşkanı olunca, böyle sıradanlaşması ve çaresiz kalması normal mi oluyor? Başbakan olunca, sanki sıradan cinayetlermiş gibi davranması mı gerekiyor? Neden masaya yumruğunu vurup, daha önce 5 kere basılan ve daha önce de 44 şehit verilen Aktütün karakoluna zırhlı aracıyla gitmiyor! Emekli olacağı için kendisine zırhlı araç hediye edilen Büyükanıt şu anda Hakkari yolunda mıdır acaba? Ya da yeni Genel Kurmay Başkanımız? O zavallı karakolun, tenekelerden yapılmış barakalarında gezip, bırakın roketatar ateşini, rüzgardan yıkalabileceğini görmüyorlar mı? Amerika İstanbul'a kale gibi konsolosluk kurarken, kaldı ki Amerika ile Kuzey Irak'ta istihbarat konusunda anlaşmışken, gündüz nasıl oluyorda baskın oluyor ve 15 evladımız ölüyor! Hani, ortalığı ayağa kaldıran muhteşem kara harekatında 100 tankla Kuzey Irak silinip süpürülmüştü? Hani hiçbir sığınak, teçzizat kalmamıştı! Hani PKK ayakkabılarını bile bırakıp kaçmıştı? Peki bu havan topları, roketaralar nereden geliverdi? Köklü çözüm lazım deniliyor.. Gençlerin daha çıkmaması için, terör örgütüne katılmaması için, vs. vs.. Ya köklü çözümden önce sen acil durum çözümlerini devreye soksana.. Hergün bu ülkede hiç yoktan gencecik çocuklar ölüyor, ölmeye devam ediyor, sakat kalıyor.. Koskoca ülkenin, güçlü Türkiye'nin doğusunda hergün vatan evlatları ölüyorsa, bu bir savaşsa, Türk gibi savaşsana.. Gerekli askeri birliği, topu-tüfeği, her türlü modern savaş aletini, helikopteri, uçağı göndersene, karakolları kale gibi yapsana.. Ahh ah.. Yazacak o kadar çok şey var ki, yazılamayan, yazılsada bir şey olmayacak olan.. Olan evladlarımıza oluyor.. Artık bu vahşi ölümler kader gibi algılanıyor.. Her zaman olduğu gibi "vatan sağolsun", "şehitler ölmez" mi demeliyiz? Bu kaderi kabul mü etmeliyiz? Peki nereye kadar? Altıncı Aktütün karakol baskınına ve yeni vatan evlatlarının ölümlerine kadar mı?