İzmir gecce hayatından mezara!

Admin
Admin
Yayın Tarihi : 04-05-2013 13:48
Deniz Restoran İzmir’in klasiklerinden. Mezeler, servis, lezzet çok iyi… Ben o akşam mezelerin dışında kelle yedim! Şaşırdınız değil mi? Balıkçıda kellenin ne işi var? İzmir’in kellesi meşhurdur ve çok özel aylarda bu meşhur kelle deniz restoranın mönüsünde de varmış, tavsiye ettiler. Kaçırır mıyım, hemen daldım kelleye. O yüzden şikâyet edilen sinarit’ten hiçbir fikrim yok. Banu Birkan'ı sakızlı muhallebi bile ikna edemedi ya ona yanıyorum. Balıkçıların en sevdiğim yanı, sonunda gelen geleneksel Türk tatlıları... Gel de yeme... Deniz restorandaki yemekten sonra "size İzmir geccelerini gezdirelim" dediler. Bende bir İzmirli olarak kendi doğduğum şehirde turist gibi olmak çok hoşuma gitti. 34 yıl önce gittiğim bu şehirde turist gibi dolaştım. Kıbrıs Şehitleri Caddesi diye bir caddeye götürdüler, vallahi Vietnam Sokakları halt etmiş! Ben bu kadar kalabalık bir sokak görmedim… Ayrıca klasik İzmir’in 34 yıldır değişmeyen manzarası da beni üzdü tabii ki... Hala modernleşememiş. Aynen Vietnam sokaklarındaki gibi araba tezgâhlarında sucuk ekmek satanlar, çöp şiş satanlar, ortalık toz duman... Çok şaşırdım. Hani diyeceksiniz "çıktığın yeri mi beğenmiyorsun ukala"… Evet, beğenmedim. Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ndeki o manzarayı, o köylüğü İzmir’e yakıştıramadım. Tezgâhlarda açıkta sucuklar sarkıyor, şişler mangallarda pişiyor, dumanlar kalabalığı boğuyor! Şu işleri bir raptı zapta almayı, adam gibi yapmayı öğrenemedik gitti. Ya sucuk ekmek mi satacan, çöp şiş mi satacan, ne satacaksan sat da, böyle yolun ortasında ahşap baraka bir tezgâhta ulu orta dumanlar içinde satma ya... Adam gibi sat... Oysa o cadde ve Gazi Kadınlar Sokağı ne kadar güzel barlar ve restoranlarla dolu. İnanın İstanbul’da bu kadar güzel bar ve restoran yok. Harika, muhteşem, değişik barlara girdik çıktık. Hepsi birbirinden güzel dekore edilmiş, süper yerlerdi. Çok medeniydi ve çok kalabalıktı. [resim=20130504resim-135030B2][/resim] Hele hele Tren diye bir bara girdik aman allahım. Tıklım tıklım. PR'ci Banu Birkan'ın panik atağı tuttu, otele zor yetiştirdiler. Ben "bu kadar İzmir’e gelmişim girmem mi" diyerek mücadele verdim ve Tren adlı bara girmeyi başardım. Çok beğendim, çok güzeldi. [resim=20130504resim-134957D5][/resim] Mekânın adı niye Tren biliyor musunuz? Sahibi mekânı açmaya karar vermiş isim arıyor bakmış karşısında öküz diye rakip bir bar var, kendi mekanının adını da Tren koymuş! Ne yaratıcı bir milletiz, muhteşemiz... Çok sevdim Gazi Kadınlar Sokağı'nı... Çok sevdim oradaki bar ve meyhaneleri, fasılları… Kesinlikle İstanbul Asmali Mescid'in pabucunu dama atacak bir yer olmuş. Beyoğlu Belediye Başkanı sevgili Ahmet Misbah Demircan'ın görmesi lazım… Tabi diğer Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ndeki rezilliği de orası hangi belediyeye bağlı bilmiyorum ama Konak Belediyesi ise sevgili Hakan Tartan'ın acilen o rezilliği düzeltmesi lazım. [resim=20130504resim-135103G4][/resim] İzmir barlar sokağından çıkıp Alsancak'taki Vertigo isimli gecce kulübüne gittik. Ağzım açık kaldı. İzmir'de böyle kulüplerin olması ne kadar güzel bir şey… Kesinlikle İstanbul’da böyle Vertigo gibi kulüp yok… Eski bir fabrika sanırım, tuğla duvarlar ve müthiş büyük ve hoş dekore edilmiş. Kim yaptı buranın dekorunu dedim, Esra Kumaş ve Gonca Karakelli dediler... Bayan eli değdiği belli oluyor. Tebrik ederim... [resim=20130504resim-135124F7][/resim] Vertigo da tıklım tıklımdı ama bize bir loca ayarladılar. Dj Cenk Kurnaz harika çalıyordu. Sabah 10.00 da uçağım var daha anne-babamın mezarına gideceğim ama Vertigo'dan kalkamıyorum, yerimde duramıyorum… [resim=20130504resim-135620C3][/resim] Sahibi de genç bir arkadaş. Serhat Menket ve ortağı Hamit Köroğlu.. Pırıl pırıl, genç iş adamları... Aynı zamanda daha önce gittiğim Tren adlı barın da sahipleriymiş çocuklar. "İstanbul’a gelin, bu mekânları İstanbul'da da açın. İstanbul dünya markası. Herkes görsün" dedim. İstanbul'da yer arıyorlarmış zaten. Aynı zamanda Tren, 10 Mayıs’ta Alaçatı'da da açılacakmış. Kesin bu sene Alaçatı'ya da gideceğiz desenize... Alaçatı ile ilgili de çok güzel şeyler duyuyorum… Vertigo'dan çıktığımda gün ağarıyordu. Kaldığım Hilton oteline gittim. Odamın bir tarafı Kadifekale’ye bakıyordu. Çocukluğumun geçtiği yerlere... Basmane, Ballıkuyu, Eşrefpaşa... Hey gidi günler hey... Dalıp gittim… Odamın diğer tarafı ise Körfez'e, Karşıyaka’ya bakıyordu. Tüm çocukluğum, gençliğim, yaptıklarım, yapamadıklarım, anam, babam, ailem gözümün önünden akıp geçti. Duşumu aldım, lobiye indim. Baktım PR'ci Banu Birkan bavuluyla beni bekliyor. "hayrola Banu" dedim, "bende geleceğim annenin mezarına" dedi. Kokluca mezarlığının yolunu tuttuk, önce babamın mezarında dua ettik, sonra anamın mezarını bulduk. Banu, annemin mezarını yıkadı, dua etti… İstanbul’a döndük, akşam Banu hıçkıra hıçkıra ağlayarak aradı, "Annem vefat etti" Kenan dedi... O an kanım dondu sanki… Konuşamadım. "Sabah senin annenin mezarını yıkadım, dua ettim ve bugün annem vefat etti Kenannn" diye nasıl ağlıyor anlatamam… Hayat denilen şey ne acaba? Nasıl bir şey acaba? Allah yattıkları yeri cennet eylesin..