DÜĞÜN VE CENAZE..

Admin
Admin
Yayın Tarihi : 07-12-2011 10:05
Muhteşem havuzlu bir villa.. Nikah için süslenmiş.. Sosyetik davetliler bir bir geliyorlar.. Aman Allah’ım, süper lüks arabalar, havalı insanlar.. Ali Taran smokinini giymiş, Ayşecik de gelinliğiyle periler gibi süzülüyor ortalarda.. Mutluluktan uçuyor Ayşe.. Zeytin gözleri kocaman kocaman bakıyor insanlara gelinliğini tutarak.. Havuz etrafında dolaşıp, sosyetik misafirleriyle ilgileniyor.. Seçilmiş gazetecilerle sohbet ediyor, mutluluğunu herkes duysun istiyor. Havuzlu muhteşem villada, muhteşem catering servisi yapılmış, bir tek kuş sütü eksik. Ayşecik’in annesi Oya, babası Neco da çok mutlu. Biricik kızlarının mutluluğunu gördükçe, dualar ediyorlar.. “Sonunda küçük kızımız da evleniyor, maşallah” diyorlar. Nikah kıyılıyor.. Gelinle damat kıyafetleriyle havuza atlıyor, şampanyalar su gibi akıyor.. İşte mutluluk bu.. Tüm bunlar olurken haberler bomba gibi patlıyor; 59 yaşındaki Ali Taran’la 31 yaşındaki Ayşe Özyılmazel evlendi! Ayşe ile Ali Taran muradına erdi.. Şak şak şak, alkışlar ve de mutluluklar.. Yaşasın.. Hayat benim hayatım kime ne? * * * Tarih 23 Kasım 2011.. Saat 21.00 civarı.. Uzun süredir kanser tedavisi gören Selma Ann Desmond Levent'teki evinde hayatını kaybetti. Son nefesinde yanında elinden sıkı sıkı tuttuğu oğlu Kuzey vardı. Koca bir hayat geçip gitti.. Evet kanser denilen illete yenildi ama Amerika’da okuyan oğlu Kuzey’in hemen gelmesi ve yanında olması belki onu son saatlerinde biraz rahatlatmıştır. Ne bileyim işte, teselli aramaya çalışıyorum ama bulamıyorum.. Göz göre göre eriyip giden bir kadının, kurduğu hayatın dengesinin kaymasının yarattığı tahribatı düşünmeye çalışıyorum. Beynimi zorluyorum ama bulamıyorum. Kanserin en etkili ilacı moralken, 21 yıllık hayat arkadaşının, bir yastıkta kocamaya yemin etmiş insanın yanında olmaması, olamaması nasıl bir şeydir acaba diye düşünüyorum, cevap bulamıyorum. 21 yıl birlikte olmuş, kanser olunca saçını kesmiş, üstünü yıkamış, yaralarını sarmış bir adam birazcık daha sabredemez miydi, kaçıyor muydu evlilik, diyorum.. 1 Temmuz 2011 tarihli, “Ali Taran’a hakkımı helal etmem” başlıklı yazıda demişim ki; - Bekleyemez miydiniz? Kaçıyor mu evlilik? - Böyle davul zurnayla, milletin gözüne soka soka evlenmenin ne manası var? - Kaldı ki bir tarafta daha kanser tedavisi gören, yeni boşanılmış bir eş var! demişim.. Gerçekten, sonuçları belli olan bu evliliğin hiç mi hesabı yapılmamıştı? Kanser denilen illetin, bu evlilikle birlikte sinsileşeceği, “hadi bakalım senin koca genç kızı aldı ve davul çala çala evlendi. Bizde öbür tarafa daha çabuk gidelim artık” diyeceği belli değil miydi? Bugün Ali Taran ofisinin önünde basın toplantısı yaptı. 'Konuya magazin konusu gibi yaklaşmıyorum.. Lütfen bunu sizler de magazin malzemesi yapmayın..” dedi. Olay magazin konusu değil ki! Olay insanlık dramı! Olay bir haber.. Ve olayı bu hale getirenin kendisi olduğunun farkında bile değil demek ki.. Hala? Tabii ki acısı çok büyüktür.. Tabii ki Ali Taran şimdi ne duygular içindedir? Kim bilir yatağına yattığında kendisiyle nasıl hesaplaşıyordur? Elleriyle yıkadığı kanserli eşinin ölümüyle içi kan ağlıyordur.. Bilemeyiz. İşte o yüzden “düğün ve cenaze” dedim.. Düğünde milletin gözüne sokularak yapılan evlilik ve havalara uçulan mutluluk, cenazede tabii ki konuşulacak, tabii ki gündeme gelecek, tabii ki üzecek ve tabi ki acıtacak.. Düğün ve cenaze! Düğünü yaptınız, şimdi de cenazeyi kaldırın.. Kaldırabilirseniz!