CANIM BABAM

Admin
Admin
Yayın Tarihi : 16-06-2007 21:25
Babamla çocukluğumdan kalan tatlı anılarımı hatırlamaya çalışıyorum.. Bulamıyorum.. Hep sert, hep katı bir baba geliyor gözümün önüne.. Her akşam içtiği 'yarım şişe rakı'yı hatırlıyorum.. Şişelerin yarısına çizgi çizer ve her akşam o çizgiye kadar içerdi babam.. Bir keresinde Yılmaz Bakkal'dan aldığım rakı şişesini sokakta düşürmüştüm. Ne kadar ağladığımı hala hatırlıyorum.. Babamdan yiyeceğim dayağı düşündüğümü bile dün gibi hatırlıyorum. Yılmaz Bakkal'a yalvarıp yeni bir şişe rakı aldığım an dünyalar benim olmuştu.. Daha 8-9 yaşlarındaydım.. Borcumu ödemek için Efedayı Açıkhava Sineması'nda gazoz satmıştım.. Daha sonra babamdan izin alarak sinema önünde çiğdem (ayçekirdeği) satmaya başlamıştım. Babam, "Kemeraltından iki kilo çiğdem al, eve gelince kaç çay bardağı çıkıyor hesapla, ona göre her bardağa bir fiyat koy. Ama fazla kazanacağım diye çok kazıklama insanları" demişti. "Az kazan ama doğru kazan.." diye de eklemişti. 10 yaşında, şimdi kapandığını duyduğum Öztürk Matbaası'nda usta bir defter dikişçisi olmuştum.. Haftalıkları Cuma akşamı getirip babama verirdim. Devlet memuru bir baba, 4 erkek çocuk.. Zor bir hayattı babam için.. Devlet Demir Yolları'ndaki işinin dışında başka işlerde de çalışıyordu babam.. Biz de hem okuyor, hem de matbaada çalışıyorduk. Eve katkı sağlıyorduk.. Babamla güzel anılar hatırlamaya çalışıyorum.. Ölümünden bir hafta önce Çeşme Sheraton'un Kral dairesinde güldüğümüz gibi anılar.. "Oğlum burada çok oda var. Başka müşteri gelirse ben kalmam" dediği gibi anılar bulmaya çalışıyorum çocukluğumdan.. Plaja götürdüğümde oturduğumuz lojaya gelen mayolu adamı görünce "Hanım kalk biz odaya gidelim" dediği gibi anılar.. Evet, evet.. İzmir Yeşildere'de oturan anneannemize gittiğimiz gün.. Dönüşte numaradan uyumuştum. Babamın beni kucaklamasını istiyordum. Yol uzundu ve yayan gidiyorduk. O sebeple uyuma numarası yapmıştım. Babamda beni kucağına almıştı.. Ağabeylerim "numaracı seni" diyorlardı ama babam bana sımsıkı sarılmıştı.. "ellemeyin benim küçük oğlumu" diyordu.. Efedayı Açıkhava sineması dönüşünde de aynı numarayı yapmıştım evet hatırlıyorum.. Babam bu kez beni omzuna almıştı.. 4 erkek kardeşin en küçüğüydüm. En çok beni sevmesini istiyordum babamın.. O yüzden numaralar yapıyordum... Bana farklı davranmasını, beni farklı sevmesini istiyordum.. Beni çok sevdiğini ve bunu belli etmediğini de biliyordum.. Misafirliklere gittiğimiz zaman karakalem resim kabiliyetimi bildiği için, nereye gidersek gidelim gittiğimiz her misafirlikte evdekilerin resimlerini çizdirirdi bana.. Çizdiğim resimleri evsahibine gösterirdi ve "Bakın bu benim oğlum. Ressam olacak kerata" der, benimle gurur duyardı.. Babam en çok beni severdi.. Çünkü ben ağabeylerimden hep farklıydım, baş kaldırırdım.. Benim yüzümden ağabeylerim de dayak yerler, sonra da bana kızarlardı.. Ama babam sahip çıkardı.. Mimar Sinan Üniversitesi'ni kazandığım zaman İstanbul'da olaylar vardı. Vatan Caddesi'ndeki yurtta kalıyordum ama İstanbul'da silahla patlıyordu.. Bir baktım karşımda babam.. Beni almaya gelmişti. Alıp İzmir'e götürdü, "Yanımda ol, seni kaybedemem" demişti. Bir yıl sonra ben yine İstanbul"a geldim.. Ya da kaçtım diyelim.. Kazandığım üniversiteyi okumak istiyordum.. Adam olmak, babama bakmak, onu yaşatmak istiyordum.. Mimar Sinan Üniversitesi'ne gitmeye başladığımda "Sana gönderecek fazla param yok oğlum. İstanbul'da nasıl yaşayacaksın, ne yapacaksın?" demişti. "Merak etme baba, ben hallederim. Sen kafanı takma, beni düşünme" demiştim.. Hiç unutmam üniversite arkadaşlarımızla Taksim'deki Divan Pub'a gitmiştik. Cepte para yok! Ama yapacak bir şeyde yok. İlla gideceğiz dediler.. Gittik.. Rokoko diye bir sert dondurma vardı.. "Ben hiç sevmem" diyerek yemedim. Karnım tok dedim.. İlk defa duymuştum oysa bu rokoko'yu.. Babam İstanbul"a gelince bunları anlattım, aldı beni Divan Pub'a götürdü ve "Neymiş şu rokoko görelim bakalım" demişti. Ben babamın en küçük ama en büyük oğluydum.. Okudum, çalıştım, adam oldum.. Babam hacca gitti.. İstanbul'daki evime geldiği zaman bardaki içkileri görünce "Ah be oğlum.. Eskiden olsa bunları ne içerdim ben" deyip dururdu.. Keyif adamıydı babam.. Çalışkan adamdı babam.. Kimseye muhtaç olmadan yaşamaya çalışan bir adamdı babam.. Biraz paralanınca hepimizi Topçu'ya götürüp çöp şiş ziyafeti verirdi.. Çok keyifli bir adamdı babam. Çok hoş sohbet, tatlı yüzlüydü.. Ben çocukken değil tabii.. Yaşlanınca böyle oldu.. Beni nasıl dövdüğünü anlatınca çok sinirlenirdi ve "Yok canım, abartma" derdi ama nasıl dövdüğünü çok iyi bilirdi.. Ben de "İyi ki dövmüşsün babacım, bak adam olduk" deyip, sarılırdım.. Ölmeden bir hafta önce Çeşme Sheraton'daydık babamla.. Vedalaştık galiba.. Kumrucu, balıkçı, Alaçatı her yere gittik babamla.. Eskileri konuştuk, sohbet ettik, güldük-eğlendik.. Ben İstanbul"a döndüm, babam İzmir'e.. Bir hafta sonra oturduğu koltukta yaşamını yitirdi babam.. Çeşme'de yaşadıklarını konu-komşuya anlata anlata bitirememiş.. "Küçük oğlum beni krallar gibi yaşattı" demiş gururla.. "Küçük oğlum.." İşte benim o baba.. Küçük oğlun Kenan.. Geçenlerde annem geldi İstanbul"a baba.. Hep seni konuştuk, hep seni andık.. Yoğun bir iş günü annemi aradım, "Hadi anne babama da söyle balığa gideceğiz" demişim.. Annem başladı ağlamaya, ben başladım ağlamaya.. Sonra balığa gittik baba, sende yanımızdaydın.. Hiç gitmedin ki.. Sen hep bizimlesin baba.. Seni seviyorum, özlüyorum, öğrettiğin yolda yürüyorum baba.. Babalar günün kutlu olsun babacığım, canım babacığım..