ORLANDO, TAMPA, MİAMİ

Admin
Admin
Yayın Tarihi : 18-07-2002 23:46
Bu sabah ölü gibi kalktık. Üç gün Orlando, iki gün Tampa, bizi yordu.. Her ne kadar yollar süper olsa da, her ne kadar herşey mükemmel görünse de, yorgunluğa çare yok. Yediğimiz, içtiğimiz bizim olsun, gördüklerimizi anlatmaya başlayalım.. Evet, önce Orlando ile başlayalım yazımıza.. İlk durağımız Walt Disney World.. Beş yıldır geliyorum, her yıl yine aynı zevki alıyorum. Her yıl mutlaka yeni bir eğlence, oyun veya herhangi bir bölüm ekliyorlar. Walt Disney World’un kapısından girince karşınıza MGM Studios, Magic Kingdom, Animal Kingdom, Epcot, Typhoon Lagoon, Blizzard Beach gibi birbirinden farklı ve her birini bir günde gezmekle biteremeyeceğiniz yerler çıkıyor. Biz, çocukların ısrarıyla ilk olarak Magic Kingdom’dan başladık gezmeye. Otopark 8 dolar! Magic Kingdom’a feribotla geçtik. Adamlar yapmış yani.. Herşeyiyle yapmış. Su oyunları bile var. Ama önce Magic Kingdom.. Giriş yetişkin 55, çocuk 45 dolar! İçeride kuyruklarda beklemek istemiyorsanız 8 adet fastpass 20 dolar! Binlerce insan, binlerce turist akın akın gelmiş.. İnanılmaz bir sektör. İnanılmaz paralar.. Amerika’ya bırakılan milyonlarca dolar.. Hem yetişkinler, hem de çocuklar için yapılan yüzlerce oyun, animasyon, tiyatro, gösteri var. Botlarla orman gezintisi, korsanların savaşı, dağlardan akan suyun içinde kütükle seyehat, Sinderalla Kalesi, her türlü film karekterinin gösterisi, geleceğin dünyası, uzaylılarla savaş ve aklınıza, hayalinize gelebilecek herşey.. Bu saydıklarım sadece bir bölümde. Bir günde tam anlamıyla gezemiyorsunuz. Çünkü her oyunda en az 20, en çok 75 dakika sıra bekliyorsunuz. Ama fastpass almışsanız, hemen önden geçebiliyorsunuz. Yani adamalar herşeyi paraya çevirmesini bilmiş. İlk gün, Walt Disney World’daki gezimizden sonra 45 dolarlık bir oda bulup Orlando’da kaldık. Ertesi gün durağımız Universal Stüdyoları.. Burası da aynı mantıkla çalışıyor. Yani bir kompleks içinde birçok bölümün olduğu dev bir eğlence merkezi. Islands of Adventure ve Universal Stüdyoları ve akşam 22.00’de açılıp, 02.00’de kapanan City Walk.. İlk gün Üniversal Stüdyoları.. Alfred Hitchcook’un filmlerinin nasıl çekildiğinden, Nickelodeon stüdyolarına, Twister’den The Blues Brothers’a, Jaws’tan The Wild wild wild west stunt show’a, E.T.’den Terminatör’e, Back to the Future’dan King Kong’a, Hollywood sokaklarından bu yıl açılan Men in Black alein attack’a kadar yine ne ararsanız var.. Ertesi gün, biraz daha yetişkinler için olan daha adrenalinli Islands of Adventure girdik. İki tane çok büyük roller coaster’in olduğu mekan.. Birisi ayaklarınızın zemine bastığı Incredible Hulk Coaster, diğeri ise ayaklarınızın sallandığı ve korkunç olan Dueling Dragons.. Vaoovvvv.. Aman Allah’ım görmeniz, binmeniz, yaşamanız lazım.. Islands of Adventure’da yine bildiğimiz, filmlerini seyrettiğimiz kahramanlar ve bölümler var. Jurassic Park mesela.. Sanki, gerçekten Jurassic Park’ın içindesiniz. Canlıymış gibi olan dev dinazorlar, filminde gördüğünüz Jurassic Park’ın merkez binası, orman, nehir ve heyecan.. Bu yıl ülkemizde yeni gösterime giren Spider-Man ve yine bu yıl Orlando’da devreye giren Doctor Doom’s Fearfall.. İki ikiz kule.. Koltuklara bağlanıyorsunuz ve aniden yukarı fırlıyorsunuz.. Yer çekiminin 3 saniye ortadan kalktığı, yüreğinizin ağzınıza geldiği bir bölüm. Sabah giriyorsunuz, akşama kadar oradan oraya, sıradan sıraya girip, sıcakta perişan oluyorsunuz. Ama yine de yapıyorsunuz. Aslında çocuklar için değil, kendi adrenalinizin yükselmesi için, yaşayamadığınız çocukluğunuz için yapıyorsunuz.. Tekrar yapıyorsunuz, kafanızı, stresinizi, dertlerinizi, dedikoduları, çekemezliği, iğrençliği silip atıyorsunuz. Bu dünyada yaşayan bir birey olarak roller coaster’da dönerken bunların hiçbirini düşünmüyorsunuz. Sadece heyecanı, insanın yaradılışından beri varolan heyecanı içinizde hissediyor, hayatnıza geçici de olsa bir parça renk katıyorsunuz. Orlando’da işimiz bittikten sonra, Miami yolunun üstünde olan Tampa’ya Budweiser biralarına ait olan Busch Gardens’a gittik. Böyle yerlere çocuklarla gidince, kontrol sizde olmuyor. Busch Gardens’ı gezerken aklıma çocukluğumdaki İzmir Fuarı geldi. Tahminen onun kadar bir yer Busch Gardens. Yemyeşil bir alan üzerinde filler, zürafalar, keçiler, gargedanlar ne arasanız var. Saydığım hayvanların hepsi, belki daha fazlası İzmir Fuar’ında vardı. Busch Gardens’da tüm parkı dolaşan tren var. İzmir Fuarı’nda vardı. Çarpışan arabalar, bul karayı al parayı cinsi oyunlar, top at devir, uçuşan numaralı topları yakala kazan gibi şeyler.. İzmir Fuarı’nda vardı. Hepsi vardı da, İzmir Fuar’ında, Türk büyüklerinde olmayan sadece anlayış ve mantık farkı.. Biz elimizdeki değerlerin kıymetini bilmiyor bokunu çıkarıyoruz, adamlar her sene yeni birşeyler tasarlayıp gösteriyor ve para kazanıyor. Tabii Busch Gardesn’da olup da İzmir Fuarı’nda olmayan dünyanın şu andaki en büyük roller coasterı var; Montu.. İstanbul’dan Tampa’ya kadar gidilip de Montu’ya binilmeden dönülür mü? Dönülmez tabi. Bindik. Kendimiz bindiğimiz gibi çocukları, hanımı da bindirdik. Türk aile yapısı.. Herşeyi hepberaber yapacağız. Ben hayatımda bu kadar zevkli, heyecanlı, adrenalinin bu kadar yükseldiği birşey yaşamadım. O ne biçim alet, oyun öyle. Dörtlü koltuklara oturuyorsunuz, inanılmaz bir güvenlik sisteminden sonra roket gibi fırlayıp, rayların üzerinde ters dönüyor, bir yerden girip, diğer yerden füze gibi geçiyorsunuz.. Gerçekten vaoovvv.. Bitince çocukların tepkisini bekledim, ‘haydi baba bir daha binelim’ demezler mi? Akşam 20.00’de kapanan Busch Gardens’ın tadını çıkarmak için dolaşmaya devam ettik. Gwazi, Kumba, Python gibi roller coaster’ların her çeşidine bindikten sonra jeep’lerle Afrika safarisine katıldık, telefrikle tüm mekanı tepeden görme fırsatı bulduk. Tampa’dan Miami’ye 95 South’dan dönerken hep İzmir Fuarı’nı, çocukluğumu, Mimar Sinan Üniversitesi Tasarım Bölümü’ndeki günlerimi düşündüm. Kimbilir belki ben Amerika’da doğsaydım, buralarda yaşasaydım bunları tasarlayan biri olabilirdim. Ama devlet büyüklerimizin, bürokratlarımızın anlayışıyla ne İzmir fuarları gibi yerler adam olur, ne de hocalarımızın ‘Türk gelenek ve göreneklerine uygun değil’ deyip, tasarladığım uzay istasyonları yerine, köpük taşırmayan cezve tasarımı istemeleri yüzünden benim gibiler tasarımcı olabilirdi! Burada kendimi yeniden şarj ediyorum. Haftaya bomba gibi dönüyorum. Yine çekememezliğin, dedikodunun, ikiyüzlülüğün içine girmeye hazırım..