Sezen Aksu havuz kenarında okuduğu kitabı neden gazete kağıdı ile kapladı?

Yayın Tarihi : 26-08-2013 10:30
Malumunuz Alacakaptan, halis bir 68 kuşağı çocuğu. Tiyatro kariyerinin en verimli döneminde, sıkı bir solcu ve devrimciyken ani bir kararla İslam'a dönmesi ‘mahallesini’ şaşkına çevirmişti. Bugünlerde böyle ‘dönüşler’ artık normal sayılabiliyor ama o dönemde işler öyle yürümüyordu. Bütün çevresi sırt çevirdi ona. Artık dışlanmıştı. “Evet, mahallemin beni terkettiği doğru ama benim de deli bir tarafım var” diyor Alacakaptan. “Kararımı vermeden önce çok düşünürüm. Bu işi bir çıkar için mi yapıyorum, yoksa yüreğimin sesini mi dinliyorum. Eğer ikna olmuşsam ne ceza dinlerim, ne dışlanmak. Kafamın dikine giderim.” xxx “Kafamın dikine giderim” demesi boşuna değil. Bir müslüman olarak çok az kimsenin dillendirebildiği bazı sorunları açıkça söylüyor. Mesela “İnsanların kimlik cüzdanlarındaki din hanesi boş bırakılmalı”. Ona göre insan, 18 yaşından sonra gerçek kimliğini bulunca dinini ister yazdırır, ister yazdırmaz. Kısaca inanç özgürlüğünün serbest bırakılmasından yanaBelki o zaman neye inandığının kıymetini anlar insanlar. Sonra hafifçe gülümseyerek “Aziz Nesin ne derdi biliyor musun?” diyor “Ulan siz ne sahtekar adamlarsınız; ömür boyu İslam’a küfür edersiniz, sonra cenazeniz camiden kalkar.” Aziz Nesin’i de tanımış ve tekbaşınalığını çok sevmiş Ölmeden kısa bir süre önce NesinMezarlıklar Müdürlüğüne telefon açmış ve; “Ne müslüman, ne Hristiyan, Ne Yahudiyim. Öldüğüm zaman beni yakın, gömülmek istemiyorum” demiş. Ama gömüldüğünü hatırlatınca “İşin o kısmı karışık” diye cevap veriyor. Bizde yakılma diye bir uygulama yokmuş. Ama Alacakaptan’a göre belki de Nesin Vakfı fazla tepki çekmemek için böyle bir karar vermiş. Aziz Nesin’in ölmeden önce bu vasiyetini değiştirip değiştirmediğini ise bilmiyor. xxx Ulvi Alacakaptan’ın yaşamı ‘Milattan Önce-Milattan Sonra’ diye ikiye ayrılmış sanki. “Hayatınızın önceki döneminden kimi özlediniz?” diye sorduğum zaman tek bir isim söylüyor: Sezen Aksu. Sonra anlatmaya başlıyor. Bir turne sırasında kaldıkları otelde havuz kenarında yemek yiyorlarmış. “Baktım Sezen’in elinde bir kitap, ama üzeri gazete kağıdı ile kaplanmış”. ‘Grinin Elli Tonu’nun o zamanki versiyonunu mu okuyormuş? Ben de “Bu kitap neden gazete kağıdına sarılı?” diye sordum. “Ulvi” dedi “Orhan Hançerlioğlu’nun Felsefe Sözlüğü bu kitap. Millet görecek karı hava atıyor falan diyecek." Abi, yazın ortasında havuz kenarında felsefe sözlüğü okuyan başka bir deli var mıdır Türkiye’de? Sezen böyle bir kadın işte. xxx Daldan dala atlıyoruz, konuştukça açılıyor Alacakaptan. Amcası ünlü avukat Uğur Alacakaptan, Uğur Mumcu’nun hocası ve hapisane arkadaşıymış. Onun sayesinde Uğur Mumcu’yu da tanımış Ulvi. “Dünyanın en matrak adamlarından biriydi” diyor ve bir anı da Mumcu’dan anlatıyor ‘Yürüyen Hatıra Defteri’. “Bizimkiler hapishanede kendilerine göre eğlenceler düzenlerlermiş. Mamak’ta bir arkadaşlarının hapse düşüşünün 1. yılını kutlamaya karar vermişler. Bisküvilerden pasta gibi bir şey yapmışlar, bir de mum dikmişler üzerine. Gören doğum günü kutlaması var zanneder. Adam mumu tam üflerken Uğur Mumcu “Nice senelere arkadaş, nice senelere” demiş. Birinci yılı dolan mahkum da “Hep beraber inşallah diye cevap vermiş.” (gülüyor) xxx Söz dönüp dolaşıp yine tiyatroya geliyor. Muammer Karaca, Ulvi Bey’in babaannesinin kardeşiymiş. "Adnan Menderes'in fırtına gibi estiği, her türlü eleştiriye acımasızca sansür uyguladığı günler... M. Karaca da tiyatrosunda sıkı bir Menderes eleştirisi olan ‘Ednan Bey Duymasın’ı sahneliyor. Ee duymamış mı peki Adnan Menderes? Duymaz olur mu? Bir gün tiyatroya oyuna geliyor. Herkes üç buçuk atıyor tabii. Çaylar içilirken Muammer Karaca “Beyefendi, oyunu biraz yumuşatalım mı, her zamanki gibi mi oynayalım?” diye soruyor. “Her zamanki gibi” diyor Başbakan. Kıyamet kopacak desene. Yok, adam gülmekten neredeyse yere düşecekmiş. Kahkaha atarken sahnenin önüne kafasını vuruyor düşünsene. Ee noldu ‘acımasız’ sansürlere? Adnan Bey her zaman karşısında “Haklısınız efendim, evet efendim, sepet efendim” diyenlerden bıkmış. Kralın soytarısı misali. Onlar da her şeyi söylerlerdi ama kral; ciddiye almaz, güler geçerdi. Gözü kara adammış Muammer Karaca.. Tabii. “Bizim millet malı görmeden içeri girmez” der, Anadolu turnelerinde gişenin önünde dururdu. Ben sana daha ilgincini anlatayım. O zaman Muhsin Ertuğrul, Lale Oraloğlu ile bir grup kurmuş akşamları 6 seansında Karaca'nın sahibi olduğu tiyatroda ‘Tahta Çanaklar’ı oynuyorlar. Aynı tiyatroda Muammer Bey de saat 21’de kendi oyununu oynuyor. ‘Tahta Çanaklar‘ dolup taşıyor, Muammer Bey'inki ise sinek avlıyor. Gişede durmak işe yaramamış anlaşılan. Dinle. Saat 4’de gişenin yanına oturuyor Muammer Bey; bilet almaya gelenlere "Hangi oyuna geldiniz?" diye sorup "Tahta Çanaklar" cevabını alırsa “O oyun yaramaz, ben de oynamıyorum zaten” diye kendi oyununun reklamını yapıyor. Düşünsene tiyatro onun ‘Tahta Çanaklar’ ne kadar çok iş yaparsa, cebine o kadar para girecek ama dayım yine de tutturmuş “O oyun güzel değil, benimkisine gelin” diye. (gülüyor) xxx Gezi olaylarına katılıp sonra Tayyip Erdoğan ile görüşen sanatçılara da kızgın Ulvi Alacakaptan. Ona göre onlar da insanı riyakar davranmaya iten bu düzenin bir parçasıymış. “Herkes birbirini ötekileştirmiş; sizler, bizler diye saf tutmuş.” Peki siz kimlerdensiniz? “Ben kimselerden değilim” diyor ve Jerzy Kosinki’nin ünlü kitabı ‘Boyalı Kuş’tan bir örnek veriyor. “Çocuklar, kanadı kırık bir karga bulurlar. Onu tedavi edip iyileştirdikten sonra maviye boyayıp gökyüzüne salarlar. Fakat karga sürüsü, kanadının rengi farklı olduğu için tanımaz ve gagalaya gagalaya onu öldürür.” xxx Alacakaptan İslami Tiyatro kavramına da inanmıyor. Çünkü bu yafta ticaret kokuyor ona göre. “Bankalar bile İslam sözcüğü ile ticaret yapıyorlar” diyor. Karşı mısınız bankalara? Bak bir şey anlatayım. Müslüman olduğum ilk yıllarda beni bir reklam filmi için çağırdılar. Tuncay Önder yönetmendi, konuşmaya gittim. Meğer bir banka reklamıymış. “Ben çekmem abi” dedim, kalktım gittim. Sonra o reklam çok tutuldu, yerime oynayan arkadaş çok paralar kazandı ama benim dini görüşüme ters geliyordu. Böyle söylüyorsunuz ama bir dizide alkoliği oynadınız. O çok başka bir şey. Senarist arkadaşlar sağolsunlar bana bol bol içki sahneleri yazıyorlar. Bazı salaklar da “Sen nasıl içki içersin, nasıl Müslümansın?” diye bana giydiriyor. Biliyor musun benim twitterdaki adresim @HayattaOynamam. Neden? Ben her rolü oynarım. Hitler’i oynadım, Süleyman Demirel’i oynadım, Tarkan’ı oynadım. Katili oynamak için cinayet işlemek gerekmez. Bütün bunları sahnede oynarım ama hayatta oynamam. Siz hayatta oynayanlara bakın, onlar bizden çok daha fazlalar ve ne paralar kazanıyorlar. ‘Hayatta oynayanlar’ deyince akla politikacılar geliyor doğal olarak. Alacakaptan BDP’nin bütün kafa takımını beğeniyormuş. “Yetişmelerini, görüşlerini, siyaset yapma biçimlerini seviyorum ama paylaşmadığım görüşleri de var tabii” diyor. xxx Son olarak Alacakaptan maziye dönüp, kendine sırt çeviren eski dostlarına şöyle bir mesaj gönderiyor: “Bazılarını hiç anlamıyorum, sanırım onlar beni yakından tanımayanlar. Yakından tanıyanlarsa herhalde gizli gizli beni hala seviyorlar ki bulunduğum durumla dalga geçmiyorlar. Ama eski dostlarım, gelip ‘Ulan sen bizden kaçtın gittin de, gittiğin yerde de biz varız’ diyebilirlerdi. xxx “Kolay gelsin bu garip ama Türkiye'deki bu Toptancılar Halinde işimiz zor”