Osmanlı'nın Amazonları!

Yayın Tarihi : 26-06-2013 19:46
Şaka bir yana Türk halkını ekran başına kilitleyen Hürrem Sultan, Osmanlı Amazonları'ndan sadece bir tanesi... ‘Harem’in kadınları‘ aslında 200 yılı aşkın bir süredir iktidarı ele geçirip geri plandan koskoca bir imparatorluğu yönetmişler... Harem deyince genç güzel kadınlar, dans eden rakkaseler, cariyeler, harem ağaları ve dönen onca dolap gelir aklımıza. Ama aslında Osmanlı'da Harem, padişahlar için kurulmuş bir ‘bakireler havuzu‘ değil başlı başına politik bir kurumdu. Bir zevk mabedinden çok bir üniversiteydi, harem ve cariyeler de bu üniversitelerin öğrencileri... Çocuk yaşta hareme alınan genç kızlar öyle bir eğitimden geçiyorlardı ki, zamanı gelince padişahları parmaklarında oynatıp koskoca Osmanlı’nın kaderinde rol oynuyorlardı. Hürrem Sultan onlardan sadece biriydi... Şimdi size bir başka Osmanlı Amazonunun, Kösem Sultan’ın öyküsünü aktaracağım. Bakalım Hürrem mi yamanmış, Kösem mi? XXXX Topkapı sarayının uçsuz bucaksız koridorları onun ayak sesleriyle çınlıyordu. Yüzünde öfkeden çok kararlı bir maske vardı sanki. Bu yüzü görenler az önce öz oğlunun ölüm emrini verdiğini ve infazı bizzat seyrettiğini asla anlayamazlardı. Sonunda büyük bir salonun kapısını açtı ve içeri girdi. Annesinin geldiğini gören Sultan İbrahim, olduğu yerde korkuyla büzüldü, gözlerindeki dehşet ifadesini saklamaya çalıştı. Kösem Sultan oğluna baktı ve ilk kez gülümsedi; “Ağabeyin Sultan Murat Han öldü oğlum. Osmanlı tahtı artık senindir...” İbrahim yalvarırcasına konuştu; “Beni denemek istiyorsun ama hevesim yoktur, ben istemem tahtı da tacı da...” Kösem Sultan onu dinlemedi bile... Yanındaki iri yarı iki kapı ağasına işaret etti. İbrahim’i kollarından tutup taht odasına doğru sürüklerlerken genç sultan hala yalvarıyordu. Bunun üzerine onu ağabeyi 4. Murat’ın odasına doğru iteklediler. Kösem, henüz cesedi soğumamış diğer oğlu Murat’ı işaret etti ve buz gibi bir sesle konuştu... “Ağabeyin öldü. Artık bana karşı çıkamayacak. Onun kaderini paylaşmak istemiyorsan tahtın sahibi olacaksın ve ne söylersem onu yapacaksın…” xxxxx Kendi kararlarına uymayan ve giderek ona başkaldıran oğlu 4. Murat’ı cellatlarına boğazlatıp diğer oğlu İbrahim’i tahta çıkaran Kösem Sultan 48 yıl hüküm sürdü Osmanlı'da. Sultan İbrahim’e gelince onun ne tahtta, ne taçta gözü vardı. Ağabeyinin akıbetini gözleriyle gördüğü için ölüm korkusu içinde yaşıyor, bu duyguları da onu giderek dengesiz bir hale getiriyordu. Bir erkek evladı olan İbrahim'i bu stres dolu yaşam giderek bunalıma soktu, onu iktidarsızlığa sürükledi. Oysa Kösem’in soyunun iktidarda kalması için İbrahim’in pek çok şehzadeye sahip olması gerekiyordu. En güzel cariyeler bile bu konuda yetersiz kalınca Kösem onu bir cinci hocanın ellerine teslim etti. İbrahim sonunda iyice kontrolden çıkmış, Kösem’in de umutları sönmüştü. Osmanlı’nın devamı için İbrahim’in de kellesi gidecekti. Çünkü yerine geçecek yeni bir aday vardı. xxx Hücresinin kapısına örülen her tuğla, Sultan İbrahim’in canhıraş feryatlarını biraz daha boğuk hale getiriyordu. Daha birkaç saat önce Osmanlı tahtında oturan İbrahim, şimdi bir daha hiç çıkmamacasına taş bir hücreye mahkum ediliyordu. Esir-i Azam, Şeyhülislam ve diğer vezirler bu vahşi sahneyi izliyorlardı ama ellerinden bir şey gelmiyordu. Kösem Sultan böyle buyurmuştu çünkü.... Diri diri hücreye gömülen İbrahim’in çığlıkları günlerce sürdü. Sonunda Kösem bile dayanamadı bu feryatlara; ne de olsa o da bir ‘anneydi’... Sonunda çözümü buldu... Çözümün adı Cellat Kara Ali’ydi... Hücrenin duvarı kırılırken Kara Ali ibrişin kemendini hazırlamıştı bile. İçeriye girip kemendi İbrahim’in boynuna dolaması ve canını alması sadece birkaç dakika sürdü. İbrahim, Cellat Kara Ali'nin elinde son nefesini verirken Kösem Sultan ise Topkapı sarayındaki bir başka odaya giriyordu. Az ileride kendisine merakla bakan torununa gülümsedi ve ; “ Baban öldü aslanım” dedi, “Taht artık senindir. Büyükannenin sözünden çıkmazsan hep senin kalacaktır!” Yeni Padişah IV Mehmet’ tahta atının üzerinde sallanırken gülen gözlerle babaannesine bakıyordu ve henüz 6 yaşındaydı… XXX Kösem Sultan’ın yıldızı Sultan 1. Ahmet’in onu fark etmesiyle parlamıştı. Öylesine pürüssüz ve beyaz cildi vardı ki, Sultan onu görür görmez “Bundan böyle senin adın Kösem’dir” demiş ve ona büyük bir sevgiyle bağlanmıştı. Böylece o da kendisinden önceki valide sultanları mahçup etmemiş önce Sultan Ahmet’i avcunun içine, sonra da devletin iplerini eline almıştı. Bu arada Ahmed’den iki oğlu oldu. Bunlar daha sonra tahta çıkacak olan IV. Murat ve I.İbrahim’di… Bu arada onun bütün planlarını sekteye uğratan bir gelişme yaşandı ve 1. Ahmed’in 28 yaşında ölmesi üzerine tahta onun kardeşi Sultan Mustafa geçti... Ama Kösem yılmadan sırasını bekleyecekti... Daha sonra tahta Mustafa’nın oğlu 15 yaşındaki 2. Osman geçti. Genç Osman lakaplı bu padişah Yeniçeri ağalarının rüşvet çarkını ortaya çıkarıp onların da paralarını kesince tarihte ilk kez bir Yeniçeri isyanına neden oldu. Osman padişah, Yedikule zindanlarında boğularak öldürüldüğünde sadece 18 yaşındaydı... Artık söz sırası Kösem Sultan'daydı... Tahta çıkma sırası onun 11 yaşındaki oğlu 4. Murat’a gelmişti. Ve Osmanlı denetimi artık tümüyle Kösem’e kalmıştı. İktidarda kaldığı on yıl içinde Kösem Sultan, padişahların üzerinden gelemeyeceği siyasi sorunları akıl almaz zekasıyla çözmeyi başardı. Sadrazamları sadrazamlara, klikleri kliklere, düşman devletleri de birbirine kırdırarak… Ama IV. Murat artık büyümüş, annesine başkaldırmaya başlamıştı. Kösem Sultan’ın tavrı ise kesin ve acımasızdı. Onu öldürüp yerine diğer oğlu İbrahim’i geçirmekte hiç tereddüt etmedi. Ama Sultan İbrahim’in sonu da ağabeyinden farksız oldu. Sıra torunu 4. Mehmet’e gelmişti... xxxxxx Diğer yanda Osmanlı’daki amazon kanunu sessizce döndürüyordu çarklarını. 4. Mehmet’in annesi Turhan Sultan iktidar sırasının artık kendisine geldiğini düşünüyordu. Kösem ilk defa ciddi bir rakiple karşı karşıya olduğunu fark etmiş ve ve tarifsiz bir korkuya kapılmıştı. ‘Korkunun ecele faydası yoktur’ lafının somut örneği Deli Doğancı olmuştu. Sarayın en acımasız celladı o gece Turhan Sultan’ın emri ile Kösem’in peşine düşmüştü. O ve üç adamı avcunun içi gibi bildikleri karanlık koridorlarda sessizce ilerlediler. Kösem Sultan yaklaşan tehlikeyi sezmişti. Yatak odasındaki aynanın arkasındaki gizli gecide süzülerek girdi. Burası küçük bir salona açılıyordu. Masanın üzerindeki şamdanı yakarak dua etmeye başladı... Gizli yerini kimsenin bulamayacağından emindi. Ama yanılıyordu. Deli Doğancı onu nerede bulacağını biliyordu. Doğruca gizli odaya gitti ve kartal pençesini andıran elleriyle Kösemi yakaladığı gibi yatak odasına sürükledi.... Yalvarması, aman dilemesi fayda etmedi Kösem’in. Deli Doğancı perdenin ipini koparıp Sultan’ın boğazına doladı. Pazularını şişirip ipi çektiği zaman yalnızca Osmanlı’nın değil bir dönemde dünyanın en güçlü kadını tarihin tozlu sayfaları arasına karışıyordu. NOT; Hanedan içindeki bu kanlı cinayetler bu gün bize çok vahşi ve inanılmaz gelebilir ama tarihçiler, dönemin şartları göz önüne alındığında; İmparatorluğun devamı ve olası iç karışıklığı önlemek için tüm bu katliamın doğal karşılanması gerektiğini anlatırlarmış, ben onların yalancısıyım.