AJDA, SEZEN, BÜLENT, NÜKHET, ZÜLFÜ, SELAMİ... AYNI ’SAHNEDE’

Yayın Tarihi : 30-05-2012 11:06
Mesela çocukluğumun anılarını, o günlerde gıpta ile baktığım şöhretleri, onların hayatıma yansımasını unutmuşum gitmiş. Nihat, hem bugünün, hem de geleceğin büyüklerine bir sürpriz hazırlıyor. Ajda Pekkan’dan Sezen Aksu’ya, Zülfü Livaneli’nden Bülent Ersoy’a, Nükhet Duru’ya, Selami Şahin’e kadar hayatımızı etkileyen şarkıcıları fotoğraflayıp bir kitapta topluyor. ‘Yankı’ basit bir fotoğraf kitabı değil. Önce bu projenin geçmişini kısaca bir anlatayım… Hatırlarsınız, yaklaşık iki yıl önce Okan Bayülgen, Türk tiyatrosunun en önde gelen isimlerinin fotoğraflarını ‘Pudra’ adlı bir kitapta toplamıştı. Haldun Dormen, Müjdat Gezen, Erol Günaydın, Yıldız Kenter, Tuncel Kurtiz, Gazanfer Özcan, Gülriz Sururi, Ferhan Şensoy ve daha nicelerini. Nihat’ın kitabı ‘Yankı’, işte bu projenin ikinci ayağını oluşturuyor. Bu kez tiyatronun duayenleri yerine müzik dünyasının yaşayan efsaneleri ve unutamadığımız isimleri yer alıyor. Her iki kitap da, sanata ve sanatçıya önem veren Maurice Lacroix adlı saat firmasının desteğiyle yapılıyor. Prodüksiyonunu Senem Çapa’nın üstlendiği bu proje sinema üzerine hazırlanacak üçüncü kitapla tamamlanacak. Gelelim Nihat Odabaşı’nın ‘Yankı’sına… Kitapta fotoğrafların yanı sıra sanatçıların kısa yaşam öyküleri, hayatımıza etkilerini de inceleyen satırlar yer alacak. Beni asıl sevindiren bütün bugünün ünlülerinin yanında, Selda Bağcan, Erol Büyükburç, Moğollar, Grup Gündoğarken gibi gençlik yıllarımda gönül bağları kurduğum isimlerin de yer alması. Selda Bağcan’ın ‘Gesi Bağları’nı ne zaman dinlesem tüylerim diken diken olur. Grup Gündoğarken’in ‘amcası’ İlhan Şeşen ‘Ankara’dan ağbim gelmiş’ dediği zaman ‘keşke benim de Ankara’da bir ağbim olsaydı’diye geçiririm içimde. Bir de tabii, çocukluğumun kahramanı Erol Büyükburç… Babam onun Maksim’de assolistlik yaptığı günlerdeki bir fotoğrafını göstermişti de şaşırıp kalmıştım. Adam resmen bir tahtta oturuyor. Meğer o günlerde bacağını kırdığı için ayağa kalkamazmış, bir taht üzerine getirip götürürlermiş sahneye… Ne günlermiş gerçekten… Odabaşı’nın kitabındaki en büyük sürpriz ise rahmetli Ayten Alpman’ın fotoğrafları olacak şüphesiz. Nihat, Alpman ile çekimleri tamamlayamadan sanatçımız vefat ettiğinden kamera arkası görüntülerden yararlanarak onun son fotoğraflarını da ölümsüzleştirmiş kitabında. ‘Her fotoğrafta iki kişi vardır, fotoğrafı çeken ve fotoğrafa bakan’ derler… Ama bazen çok daha fazlası da oluyor işte… [b]HANIM HANIMCIK BİR ERTELEME… [/b] Geçenlerde çok sevindiğim bir haber almış, bunu da sizlerle paylaşmıştım. Demet Akbağ, Yılmaz Erdoğan ve Yasemin Yalçın üçlüsü tekrar bir arada tiyatroya dönüyorlardı. Hatta oyunun isminin ‘Hanımhanımcık’ olduğunu bile müjdelemiştim. Yılmaz oyunu yazacak, yönetecek, Demet ile Yasemin de o eski günlerdeki harika performanslarını yılların deneyimi ile kimbilir kaça katlayarak bu yaz sezonunda sunacaklardı bize… ‘Di li geçmiş’ yazmamın iki sebebi var, biri iyi, biri kötü… Önce kötüden başlayalım; bu yaz muhteşem üçlüyü bir arada izleyemeyeceğiz. Gelelim iyi habere; ‘Hanımhanımcıklar’ Eylül ayında perdeyi açacak, Yılmaz, Demet ve Yasemin’in müthiş bir işe imza atacaklarına inanıyorum. Zaten son derece titiz çalıştıkları için tiyatronun açılış tarihi sarkmış. Eh, birkaç ay daha sabredeceğiz demektir. [b]CEM YILMAZ’IN KATKILARIYLA ‘ÇALGI ÇENGİ’ DİZİ OLUYOR[/b] Bazı sanatçıların çok farklı yanlarını öğrenince ‘iyi ki tanrı onlara bu yeteneği vermiş” diyorum. Örneğin Tarantino… Filmlerime çok bayıldığım söylenemez (ya da bayılırım) ama adamın öyle bir yönü var ki duyunca hayran olmuştum. ‘Hero’ adlı bir Çin filmi seyretmiştik hatırlarsınız birkaç yıl önce. Harika bir filmdi, zaten dünyada da patladı. Afişinin üzerinde üç kelime yazıyordu sadece ‘Quentin Tarantino Sunar’ Oysa Tarantino’nun bu filmin yapımıyla hiçbir ilgisi yok. Hiç kimsenin ciddiye bile almadığı Hero’yu ilk seyredişinde öyle beğenmiş ki, sadece büyük kitlelere ulaşması için ismini koymayı teklif etmiş yapımcılarına. Tarantino adı ile film hak ettiği ilgiye kavuşmuş. Cem Yılmaz da işte böyle ayrıcalıklı insanlardan biri. O da çok benzer bir davranışı ilk filmini çeken bir genç yönetmen için yapmıştı. Selçuk Aydemir’in ‘Çalgı Çengi’ adlı filmini bir kez izlemiş, çok beğenmiş, filmin vizyona girmek için sinema bulamadığını öğrenince kolları sıvamıştı. Aynen Tarantino’nun yaptığı gibi, ‘CMYLMZ Fikir Sanat ve Fida Film’in katkılarıyla gerçekleştirilmiş’cümlesini afişlere koymuş; ‘Çalgı Çengi’nin vizyona girmesini böylece sağlamış, üstelik galaya da hasta yatağından kalkıp gelmişti. Buraya kadar geçmişi özetledik, şimdi gelelim birkaç cümleyle geleceğe: ‘Çalgı Çengi’ belki gişede büyük bir başarı sağlamadı ama yakında bu film televizyon dizisi olarak karşımıza çıkacak. Dizinin yayınlanacağı kanal bile belli; Star… ‘İyilik yap denize at, belki bir gün şişe içinde gelir sana’ gibi bir laf vardı yanılmıyorsan. Belki de tam olarak böyle değildi ama Cem’in bu karşılıksız çabası ödülünü buldu sonunda. Bakarsınız bu diziden de yepyeni yıldızlar çıkar… [b]MUTLULUKLAR MESUT YAR… ALLAH BİR YASTIKTA KOCATSIN [/b] Biz başlığa böyle pat diye yazınca işin sürprizi filan kalmadı tabii... O zaman hemen baklayı çıkaralım ağzımızdan da nedir bu başlığın hikmeti anlayıverin.. Ekranların sevimli yüzü, ünlü televizyoncu ve gazeteci Mesut Yar, 18 Mayıs’ta Fethiye’de en yakınlarının bile haberi olmadan gizli gizli evlendi. Gelin kızımız da İletişim ve Halkla İlişkiler sektörünün uzman isimlerinden Ajanda PR şirketinin sahibi Ferda Çekem. Ferda’nın kız kardeşi de soyadından tahmin edeceğiniz gibi ünlü mankenlerimizden Naz Çekem. Naz, geçen yılın Haziran ayında Mesut’un ‘Burada Laf Çok’ programının konuğu olmuştu.Naz’ın ablasıyla o sırada mı tanıştılar bilemem ama Mesut, 10 ayda 40 kilo verdikten sonra bir de nikah defterine imza atarak hayatındaki ikinci yeni sayfayı açmış oldu. Bu evliliği yazdığım için Mesut kusura bakmasın ama onun mutluluğunu sizlerle paylaşmak istedim. Her ikisine de ömür boyu beraberlikler dilerim. [b]HEM DAVALI HEM SEVDALI[/b] Şimdi de, Yves Saint Laurent ve Christian Louboutin gibi iki moda devinin horoz kavgasındaki son duruma bir göz atalım. Kendi tasarladığı ve artık ikonlaşmış kırmızı tabanlı ayakkabıların yaratıcısı Louboutin, bu ayakkabıları Yves Saint Laurent’in koleksiyonunda kullanması üzerine çok bozulmuş ve dava açmıştı malum... Bu dava sürerken, ’Kırmızı tabanların efendisi’nin geçenlerde verdiği söyleşide ilginç bir gerçek ortaya çıktı. “Yüksek topuklu seksi ayakkabılarınızın rahat olmadığını söylüyorlar” sorusu üzerine “Benim amacım rahat ayakkabı tasarlamak” değil yanıtını veren Christian, daha sonra bombayı patlatıyor. Yves Saint Laurent’in couture defilesinde giyilen ayakkabıları tasarladığını söyledikten sonra“Davalı olmamıza rağmen onun gibi bir markanın defilesi için ayakkabı tasarlamaktan gurur duyuyorum” diyor Mösyö Louboutin. Alın size hem davalı, hem sevdalı iki marka…