SEREN SERENGİL'İN 'SERENGETİ' MACERASI!

Yayın Tarihi : 18-09-2012 10:03
Tam hafiften gözlerimi kapatmışım, karşımda oturan aristokrat Sarp beyefendinin sitem dolu sesiyle titredim ve ‘an'a’ döndüm; “Siz beni dinlemiyorsunuz galiba" “Ne haddimize sizi dinlememek” diye kıvırtmaya çalıştımsa da bizimki yemedi tabii “Söyleyin o zaman ‘Zinyantropus’ neydi?” deyince, sınav kapısındaki ortaokul öğrencisi gibi heyecanlanıp kem küm ettim. “2 milyon yıl öncesine ait insan fosili, daha eskisi yok ve Olduvai vadisinde bulunmuş…” diye konuştu. “Tabii ya” dedim, “Zaten Laoteli de…” Bir türlü aklıma gelmiyor, oysa iki dakika önce söylemiş; “Laoteli de 3.6 milyon yıllık insan ayak izlerine deniyor. Neresiydi burası?” Bunu hemen hatırladım “Tanzanya dedim” bilgiç bilgiç sırıtarak. Çünkü yarım saattir Tanzanya üzerine nutuk dinliyorum Sarp bey’den. “Orada bir safariye çıksam iyi olur diye düşünüyorum” dedi… Gitmeden bu kadar şey anlattığına göre, onun safari dönüşünü hayal etmek bile tüylerimi diken diken etti. Ama içimden geçenleri söylemeden “Yakışır” dedim sadece. Yüzünde mağrur bir ifadeyle gülümsemekle yetindi sonra da “Seren de zaten Tanzanya ile ilgili öyle ilginç şeyler anlattı ki” dedi… [b]Seren Serengil, Serengeti’de Sero sokakta! [/b] Malum, Seren Serengil bir süredir Tanzanya’da bir belgesel üzerinde çalışıyordu. Döner dönmez Sarp ile bir yemek yemişler ve ona Afrika macerasının ıcığını cıcığını anlatmış. Ama aralarında öyle bir detay vardı ki neredeyse olmayan şapkam uçuyordu. Seren’in uçağı Nairobi’de aktarma yapıp Tanzanya’nın en büyük kenti Darüsselam’a inmiş, oradan da nereye geçmişler dersiniz; ‘Serengeti’ye… Burası yaklaşık 258 bin nüfuslu bir yerleşim birimi ve dünyanın en büyük doğal parkına sahip. National Geographic’in klasik platosu yani. Bulunduğu bölgenin adı da Seroniera. Seren, Seroniera’daki Serengeti’ye geldikten sonra Serena Resort otelinde kalmış, otelin sokağının adı da Sero’ymuş… Tam ‘Nasıl oluyor da oluyor’luk bir durum yani. Kendini oraların sahibi gibi hissettiğini söyleyen Seren “Bu ilahi bir işaret” diye neredeyse havalara uçacakmış. Meğersem Serengit, Massai dilinde ‘sonsuz düzlükler' demekmiş. Bölge de zaten binlerce kilometrelik dümdüz alanlardan oluşuyor. Yine de çılgın bir rastlantı yani… [b] Ver 11 sığırı, al kızı… [/b] Bu arada bizim Google, Serengil'in her yerde yazılıp çizilen 'evlat edinme' macerasının iç yüzünü de öğrenmiş. Bir Massai kampında paçavralar içinde, ağzına burnuna sinekler konmuş dünyalar güzeli kızı görünce Seren birden çarpılıvermiş ve onu evlat edinip İstanbul'a getirmeyi düşünmüş. Bu arada onu bir an önce oralardan kurtarmayı, güzel bir banyo yaptırmayı, cici bici elbiseler giydirmeyi geçirmiş aklından. Durumu kabile büyüklerine açtığı zaman… “Ne demişler biliyor musun” dedi Sarp “11 tane sığır ver al kızı git. Şoka girmiş Seren. Hayat ne kadar acımasız değil mi? Ama kolay pes etmemiş, ne de olsa Koç burcu bizimki…” Hemen Darüsselam’daki elçiliğimize gitmiş. İzzet-i ikram karşılanmış ama bu evlat edinme meselesini açınca bir kayaya çarptığını anlamış. Tanzanya’da bir çocuğu evlat edinebilmek için 5 yıl ülkede yaşamak gerekiyormuş. Seren’in oralarda 5 yıl değil 5 gün daha fazla durabilmesi olanaksız. Böylece müstakbel evlatlığını gönlüne gömmüş Seren… Afrika maceralarını heykel gibi öylesine dikkatle dinliyor olmalıyım ki ,Sarp, bende hiç alışık olmadığı bu tavrı görünce “Bir sorun mu var” diye sordu. “Hakunata Malata” dedim… Şaşkın şaşkın yüzüme baktı bizim Aristokrat; iyice kafayı sıyırdığımı sanmış olmalı. Sonra hemen ekledim ; . “Hakunata Malata” dedim… Şaşkın şaşkın yüzüme baktı bizim aristokrat; iyice kafayı sıyırdığımı sanmış olmalı. Sonra hemen “Hakunata malata ‘her şey yolunda, bir problem yok’ demektir. Massai dilinde tabii… diye koyuverdim lafı… Eh bazen il elden, dil dilden üstündür… [b]PENELOPE, ANGELİNA’NIN İZİNDE[/b] ‘Jamon Jamon'u ilk seyrettiğim zaman bayılmıştım Penelope Cruz’a…Güzelliğinin yanında zekası da fışkırıyordu gözlerinden. Gerçekten de kadın hem güzel hem akıllı. Bosna’daki savaşı anlatan 'Twice Born'un Toronto Film Festivalinde yapılan galasında söylediği şu cümleleri duyduğumda "Helal olsun" dedim kıza. Javier Bardem ile evli olan Cruz, oğulları Leo'nun fotoğraflarının neden basına dağıtılmadığı ile ilgili soruya bakın ne cevap vermiş; "Ünlülerin bebeklerinin fotoğraflarını basına vermesine kesinlikle karşıyım. Çocuklar pahalı çantalarımız değil ki onlarla poz vereyim! Ben oğlumun ve ileride olursa diğer çocuklarımın göz önünde olmadan yaşamalarını istiyorum. Bizim seçtiğimiz meslekler kimseye aile fertlerimizin gizliliğine ya da özel hayatına karışabilme hakkını vermiyor’. Ardından son filmi Twice Born hakkında konuşmaya başlıyor Penelope...‘Biliyorum filmler insanlara ders vermek için yapılmıyor. Şu anda Suriye’de ve dünyanın bir çok yerinde neler olduğu da beni çok fazla ilgilendiriyor. Savaş her zaman acı ve ölüm getiriyor, ama çözüm ne derseniz ben de bilmiyorum” Bu sözleri duyunca Angelina geldi aklıma… Gerçi bu aralar aklımdan hiç çıkmıyor ya… Bu arada festivale pembe Versace bir elbise ile gelmiş Penelope. Oscar töreninde Angelina Jolie’nin bacağını yırtmacından iyice dışarı çıkararak başlattığı 'poz akımına' kapılırcasına uzatmış bacağını bizim 'İspanyol ateşi'. Cruz'un 'Angelina Jolie-ing' yapmasının ardından yabancı basında ‘Penelope, Angelina’nın izinde diye yorumlar çıkmış. Kıyafet konusunda kimi örnek aldığını bilemem ama bana kalırsa Cruz, ‘insanlık yolunda’ kesinlikle Angelina’nın izinde. Darısı diğerlerinin başına. [b]MEĞER BRAD BECKHAM'IN DONLARINI GİYİYORMUŞ[/b] Angelina demişken ondan devam edelim. Her ne kadar ‘barış elçisi’, ‘ünlü yıldız’ filan da olsa, kadın her zaman kadındır. Tıpkı Jolie gibi… Meğer kocasının iç çamaşırlarına kadar o alıyormuş. İngiltere’ye taşındıktan sonra Surrey’deki H&M mağazasını sık sık ziyaret eder olmuş Angelina. Ama alışverişini normal saatler içinde yapmıyormuş. Yıldızlık ‘rozetini’ kullanarak geceleri mağazayı açtırıp canının istediğini alıyormuş. Kocası için en çok rağbet ettiği de Beckham’ın tasarımını yaptığı boxerlarmış. Bu arada Brad bey neyle meşgulmüş dersiniz? O da poligonda atış talimleri yapıyormuş. “Evimiz zaten korunuyor ama eğer evde silah yoksa kendimi güvende hissetmiyorum. Amerika silahlar üzerine kurulmuş bir ülke ve bu bizim DNA’mızda var” diyormuş Brad Pitt. Birisi barış elçisi, diğeri silah peşinde… Bu da kaderin Angelina’ya oynadığı bir oyun olsa gerek. [b]İMELDA MARCOS’TAN SONRA ANNA RUSSO…[/b] ‘Deli mi dahi mi’ diye konuşuluyor ama bana kalırsa o çılgının teki… Kimden mi bahsediyoum; Anna Dello Russo’dan tabii. Hatunun H&M için hazırladığı aksesuarları tanıttığı videoyu izlerken bunu bir kere daha anladım… Kitsch kavramının sınırlarını zorlayan görüntüler kim ne derse desin hoşuma gitti. ‘Artistic rubbish’ yani ‘sanatsal süprüntü’ diyor ecnebiler bu tip işlere… (biraz da ukalalık yapalım) Russo moda dünyasının ikonlarından biri. 18 yıl Vogue Italia’da moda editörlüğü ve diğer dergicilik kariyerlerinden sonra bugün Japonya Vogue’un yaratıcı danışmanı ve editörü. İkonik fotoğrafçı Helmut Newton tarafından ‘Moda manyağı’ olarak tanımlanan Russo 'moda haftaları'nın en aranılan isimlerinden. Neredeyse ses getiren her defileyi en ön sırada izlerken görebileceğiniz Anna Dello Russo, adeta bir başka Vogue efsanesi Anna Wintour'un 'İtalyan şubesi'. Galiba ismi Anna olanın burnu modadan çıkamıyor. Neyse efendim abartılı güneş gözlükleri, zümrüt taşlı dev küpelerini takmadan sokağa çıkmayan Anna'nın bir başka vazgeçemediği 'aksesuarı' ise köpeği Cucciolina. Hatta bu 'trendy' it, trend yaratan sahibiyle birlikte Louis Vuitton reklamlarında bile oynamış. Anna'nın bir de ayakkabı tutkusu var ki sormayın. Filipinler'in eski first lady'si Imelda Marcos 4 bin çift ayakkabım var demişti de yer yerinden oynamıştı ya… Dünyada 4 bin çift ayakkabısı olduğunu açıklayan ikinci kadın da Anna… Ne diyelim, Allah gözünü doyursun. Bir de ‘kadın tasarımcı bile değil, her şeyi para için yapıyor, neden H&M'e koleksiyon hazırlıyor’ diye çemkirenler var doğal olarak. Kişisel fikrimi sorarsanız onlara katılmıyorum. Anna, modanın ta kendisi… “Hiçbir moda kuralına uymayın, modanızı kendiniz yaratın” diyen bu kadın belki de H&M'in birlikte çalışma kararı aldığı en iyi isimlerden biri… Ne yapayım seviyorum sürüden ayrılıp kendini kurtlara kaptırmayanları...