Her yer Business, her yer çocuk...

Yayın Tarihi : 14-08-2013 13:09
Şimdi durup dururken nereden çıktı bu çocuk muhabbeti diyeceksiniz. Sabah sevgili dostum Cengiz’in (Semercioğlu) “Business’a çocuk alınmamalı’ başlıklı yazısını okudum ve çocukluğumu ağaç tepelerinde tarzancılık oynayan bir yumurcak olarak geçirdiğimden biraz üzerime alındım... Cengiz’le hep yarı şaka, yarı ciddi didişip dururuz. Bu kez, bu konuda medeni bir tartışma zemininde, 'laf sokma' derdi olmadan, fikirlerimizi çarpıştıralım dedim. Aslında Business denilen o ‘oturgaçlı gösteriş koridoruna’ da takmış durumdayım ya... ‘Halkla’ arasına o kıytırık perde çekilip koltuğa kurulduğunda bir hava, bir güven geliyor ki insana sormayın gitsin. Oysa uçak aynı, 'gökkonuksal avrat' aynı. Neymiş, ziftlendiğimiz yemekler biraz daha fiyakalı, koltuklar biraz daha rahatmış. Ama o koltuğun üzerine oturan kafa aynı olunca, neden ayrıcalıklı olsun insan? Üstelik ben o uçaklarda ne koca koca adamlar gördüm ki; mini mini çocuklar yanlarında Oxford mezunu gibi kalırdı. Gelelim ortalığı vaveylaya veren çocuklar meselesine... Sanki Business’da oturan beylerin, hanımların hepsi dev kuruluşları yöneten iş adamları, CEO’ları da çocuk şamatasından etkilenip beyinleri karışacak, şirketlerini batıracaklar. Tabii Cengiz’in de haklı olduğu taraflar var. Özellikle uzun yolculuklarda yanı başında zırlayan bir bebeden rahatsız olabilir insan... Aileler sustursun çocukları desek, adı üstünde çocuk işte, yukarıdaki örnekte olduğu gibi anasını yemek isteyen bile var aralarında, nasıl zaptedeceksin ki... Bir de şöyle düşünelim, adam dünyanın parasını vermiş, Business’da oturacak ama çocuğunu da yanında götürmek zorunda. Ne yapsın şimdi? Ya bakıcısıyla birlikte velet arka tarafta 'halk'ın arasında uçacak, ya da kedi köpek gibi kafese konup kargo bölümünde yolculuk edecek (!) Bir başka çare de ‘Businessman’in’ kendisi de normal vatandaş gibi bilet alıp, 'halk'ın arasında yolculuk edecek... Bu da onun için ‘utanç verici‘ bir durum doğal olarak... “Business’e çocuk alınmasın‘ savı, bir yandan da pek hoş olmayan ‘arkadakinin canı can değil mi arkadaş‘ düşüncesini getiriyor akla. Aslında bu sadece uçaklara özgü bir durum değil. Yıllarca parası olanın düdüğü çaldığı, vatandaşın da, şairin dediği gibi ‘Hava bedava, su bedava‘ avuntusu içinde yaşadığı bir düzen değil mi bu... Belki de bu yüzden ‘Eğer ikinci sınıf vatandaşsanız, çoluk çocuk şamatası içinde yolculuk etmeyi hakediyorsunuz’ fikrine de pek ısınamıyorum doğrusu. Aslında bunun başka bir çözüm yolu var... İki katlı uçakları olan bazı hava şirketleri bir katını çocuklu ailelere ayırabilir. Ama orada da yine o meşhur ‘Business‘ kavramı çıkıyor ortaya. Efendim kıssadan hisse, bendeniz herşeye rağmen o şamatacı afacanların yanında olacağım. Ama adım gibi biliyorum o veletler de büyüyünce babaları gibi ‘Business’e çocuk alınmasın‘ diye tutturacaklar. Varsın olsun; ben uyarımı bugünden yapayım da, belki ileride aralarından birkaç tane benim gibi çocuk akıllı çıkar ve bayrağı devralır.