O FOTOĞRAFIN HİKAYESİ!

Yayın Tarihi : 30-08-2012 11:02
Cevap vermedim, huyudur Gargamel’in, anlatmasa duramaz. Nitekim; “ Senin Cem Yılmaz haberini okuyunca babamım mezarını ziyaret ettim. Uzun zamandır ihmal etmiştim” dedi. Bu sefer dayanamadım “Senin baban da mı vardı?” diye hayretle sordum. Sanki eşitmişiz gibi, ‘senin yok muydu’ dercesine baktı; “İsim babam canım Pierre…” “Kimmiş bu Pierre?” “Kim olacak Pierre Culliford.. Peyo da derler. Şirinlerin yaratıcısı…” dedikten sonra kahkahayı patladı. “Keşke seni yaratmasaymış ulan” diye boğazına sarılırken aniden mavi ceketinin cebinden bir CD çıkarıp önüme attı. “Bir dinle bakalım da onu göre karar ver, Peyo beni yaratsa mıymış, yaratmasa mıymış” Gargamel’in getirdiği CD gerçekten çok ilginçti… Yıllar önceki bir ses bandının kopyasıydı. Gecce kulübü gibi kalabalık bir mekanda kaydedilmiş. Önce alkışlar, kahkahalar filan gırla gidiyor… Derken iki muhteşem ses ‘Baharı Beklerken Kumrular Gibi’yi söylemeye başlıyor: Bülent Ersoy ve Zeki Müren… Böyle durumlarda hep dikilen kulaklarımın bu sefer bir de pası silindi. “Nereden buldun bu hazineyi” diye sordum Gargamel’e; meslek sırrıymış. Mesleği neyse… Yapılacak tek şey vardı; Bülent Ersoy’a bantı dinletmek. Ben de onu yaptım. [b]OTUZ YILLIK TARİHİ DÜET [/b] Bülent hanım bantın ilk dakikalarını dinler dinlemez neredeyse oturduğu koltuktan zıplıyordu. “Ayol” dedi heyecanla “Bu en az otuz senelik bir kayıt. Bende bile yok. Nereden buldunuz?…” Yüzüme Gargamel’in ifadesini takınarak “Meslek sırrı” dedim. “Şu olayı anlatsanıza, neredeydiniz, birlikte nasıl şarkı söylediniz Zeki bey’le?” Bir an durakladı, sonra başladı konuşmaya. Anlatırken o anları birebir yaşıyordu sanki… 1980 yılının bir kış geccesi… Yer, Harbiye’deki o günlerin popüler gazinolarından biri olan Gülizar… Nigar Uluerer doğum gününü kutluyor. Dönemin pek çok ünlü sanatçısı da orada… Zeki Müren, Huysuz Virjin, Şenay Düdek daha kimler kimler… O arada Bülent Ersoy giriyor içeri… Elimizdeki kasette bu bölümler yok. Onun için Bülent hanıma kulak veriyoruz. “Benim hiçbir şeyden haberim yok. Nigar’ın doğum günü dediler, kalktım gittim… Yanımda da TRT prodüktörlerinden Meral Savcı var. Bir baktım, kadın orada oturuyor…” “Kadın mı?” “Adam tabii. ‘Zeki bey’ diyecektim dilim sürçtü” “O zamana kadar hiç düet yapmış mıydınız?” “Ne düeti ayol; yan yana bile gelmemiştik. Bir kere Hürriyet Gazetesinde, bir de uçakta karşılaşmıştık. Neyse biz oturduk…” [b]ZEKİ MÜREN ÇAĞIRIYOR, BÜLENT ERSOY GELMİYOR[/b] Buradan sonra yine kasete dönelim… Nigar Uluerer’in mikrofondaki sesi duyuluyor bantta. Bülent Ersoy’u sahneye davet ediyor. Alkış kıyamet ama Bülent hanımda tık yok. Anlaşılan bu davete icabet etmiyor. Uluerer fazla üzerine gitmeyip Zeki Müren’i çağırıyor. Bağırış çağırış arasında Zeki bey çıkıyor sahneye. Bu sefer o davet ediyor Ersoy’u; Baharı Bekleyen Kumrular şarkısını birlikte söylemek için… Alkışlar giderek uzuyor, anlaşılan Bülent hanım yine Yerinden kalkmıyor. Önce çıkmadınız mı sahneye? “Yok, elimle hayır diye bir işaret yaptım…” Çıkıverseydiniz canım, o kadar insan bekliyor... “İnsanlar bir şey talep edebilirler ama o talebi yerine getirip getirmemek de benim hakkım. Ama sonra ne yaptı Zeki bey? Sahneden indi, yanıma geldi, elini uzattı… Adıyla müsemma çok zeki bir insandı. Koskoca bir devir, bir imza Zeki bey, artık ne yapayım. Kalktım tabii konsolos köpeği gibi… Neyse efendim ‘Baharı Bekleyen Kumrular’ı okuyalım. Senin şarkındır’ dedi.” Size mi yazılmıştı o şarkı? Evet, Coşkun'un bestesi.,.. Aşık mıydı Coşkun Sabah yoksa size? “Yok canım. Konservatuardan arkadaşımdı. Dirsek teması ile oturuyorduk. Ondan sonra efendim, Zeki bey ‘Hangi sesten okuyacağız’ diye sordu. ‘Zatıaliniz hangi sesten okuyorsa ben uyarım’ dedim.” “Hangi sesten okudunuz. Sanki çok anlarmışım gibi soruyorum ben de…” “Ben makamın yazıldığı yerden okurdum,o kadın sesiyle okuyor, yani dört ses aşağıdan. Onun sesinden okuduğumuz halde çıkamıyor, ipleri bana bırakıyor hep. İşte orada gerçek anlamda bir düet yaptık. Şimdi yapıldığı gibi makinelerin filan yardımıyla değil. Elinizdeki bant bir tarihtir. Zaten bir daha da böyle bir şey yaşanmadı. Kıymetini bilin” [b]VE DUDAKLAR BİRLEŞİYOR…[/b] [resim=20120830resim-185520G2][/resim] Bülent hanım anlatırken banttan birden heyecan dolu sesler yükseliyor… ‘Hoooop… hooop’ diye bağırıyor bütün salon, alkışlar çınlıyor… “İşte şimdi dudağımdan öpüyor” diyor Ersoy. Bir zamanlar çok yankı bulan fotoğraf da işte o anda çekilmiş. Ersoy ve Müren dudak dudağa öpüşüyorlar. Kasetten gelen seslerden bile o anki atmosferi hissedebiliyorsunuz… “Birden dudağımdan öpmeye başladı. Etraf yıkılıyor. Sonra Nigar tutturdu ‘Ben de istiyorum’ diye. ‘Nigarcığım kusura bakma, bu dudaklardan sonra seni öpemeyeceğim’ dedi Zeki Bey” Sanat Güneşi dudağınıza buseyi kondurunca ne hissettiniz? “Ayol ne hissedeceğim, cinsi sapık mıyım ben… (gülüyor) “Belli ki sizi beğeniyordu Zeki Bey “Çook beğenirdi efendim çoook… 'Japon orkidesi' derdi bana. Arkamdan da ‘Su gibi maşallah dermiş… [b] HÜLYA AVŞAR PARLAYAN BİR YILDIZ[/b] Bizim muhabbet de su gibi akıp gidiyor maşallah… Derken güncel konular üzerine laflamaya başlıyoruz. Hülya Avşar’ın Antalya film festivaline jüri başkanı olarak seçilmesi konusunda ne düşündüğünü sorduğumda hiç beklemediğim bir cevap alıyorum “O da ne” diyor Bülent hanım. “Hiç duymadım yani. Ne jürisi bu?” Hoppalaaa… Neyse durumu kısaca özetliyorum. “Hem film sanatkarı, hem de popüler bir hanım neden olmasın” diyor. “Siz de film sanatkarısınız” “Yok efendim, ben onun kadar ehil değilim. Tabii o mevzuda ehil değilim. Musiki ile alakalı bir şey olsa mevzuu dahi edilemez. Son noktayı koyarım.Benden sonra da kimse konuşamaz. Onun da esas dalı sinema. Neden? Sahnede beğenmiyor musunuz Hülya Avşar’ı? Onu aslında çok yönlü değerlendirmek lazım. Türkan Şoray, Fatma Girik gibi bir yöne kanalize olmamış. O çok yönlü bir sanatkar. Mesela televizyon yıldızı.Şimdi bunun kimse aksini iddia edebilir mi? Hülya Avşar o koltuğa starlık efesiyle oturur. Hülya'yı yetersiz bulup Levent Kırca jüriyi terk etmiş… Yanlış… Herkesin görüşüne saygı duymak lazım. Hülya hanım da bir star olarak…Neyse canım neden terk edip gitti diye onu Levent Kırca’ya sormalı… Işık var diyorsunuz… Ne ışığı ayol, parlayan bir yıldız Hülya… [b]BOŞ OL DEMEZSE GIRTLAĞINA BASIP DEDİRTİRİM[/b] Laf lafı öyle bir açıyor ki, ben değinmeden geliyoruz bazı ‘kritik noktalara… “Evde durumlar nasıl beyefendiyle?” diyorum. “Çok iyi” diyor; “Allah'a şükür, sayılı bir zaman dilimi.Allah ömür vermiş, kaliteden ödün vermeden, Allah'ın kural ve kaidelerine gücümüz nispetinde riayet ederek bu ömrü dolduracağız.” “Düğün var mı, düğün?” “Ne düğünü ayol? Ben iki kere evlendim, çok mu başarılı oldum?” “Peki ya imam nikahı?” “İmam nikahsız olmaz. O zaman zinaya girer iş…” “Şimdi bu durumda, olmaz ya, Allah korusun isteseniz de boşanamazsınız eşinizden. Beyefendi ‘boş ol’ demezse ne olacak?” “Dedirtiriz efendim…” “Nasıl dedirteceksiniz?” “Bilemem artık.Herifin gırtlağını sıkıp de uleeen diye….” [b]BANA TECAVÜZ EDEN TECAVÜZE UĞRAR[/b] Kürtaj konusuna gelince bazı çekincelerin dışında, can almaya tamamen karşı Bülent Ersoy. Ceninin bir can olduğuna inanıyor ve bu canı Allahtan başka kimsenin alamayacağını savunuyor. “Onun için kürtaja karşıyım” diyor “Kendinize hakim olacaksınız, 10 dakikalık zevkiniz için çocuk peydahlamayacaksınız. Dönüşü yok bu işin” “Peki ya tecavüz edilirse?” “İşte o, mücbir sebep oluyor. Ayrıca niye bana kimse tecavüz etmiyor. Sabaha kadar sokaklarda dolanıyorum.” “Bilmem, siz Bülent Ersoy'sunuz diye olmasın” “Hadi canım sen de… Sıkı mı? Kim kime tecavüz edeceğini çok iyi bilir. Adam başına belamı alacak beni?Tecavüz eden sonra tecavüze uğrayacak. (bir kahkaha atıyor) Bu arada kendimi de iyi bokladım.” [b] ESAT’IN KARISINDAN BANA NE? OĞLU VARSA ONU GÖSTERİN[/b] ‘Estağfurullah’ diyorum ve biraz da siyasete geçiyoruz… Suriye’ye, Beşar Esat’a ve Ramazan gününde katledilen insanlara geliyor konu. Fena halde öfkeli Esat’a… “Bu nasıl dindarlık?” diyor “Karıncaya can veremeyen insanoğlu, kendi menfaatleri, egoizmi için,nasıl böyle bir şey yapar…” “Suriye’de durumun düzelmesi için Esat’ın gitmesi mi gerekiyor?” “Ya gidecek, ya gidecek zaten…” “Peki ya eşi Esma için ne düşünüyorsunuz?” “Adamı sevmediğim için sülalesini hiç bilmiyorum.Karısını sevsem ne olacak?Bana ne! Oğlu varsa onu gösterin.” (basıyor kahkahayı) “Biraz da ekonomik durumlara gelelim…” “Benim mi?” “Hayır, Türkiye’nin” “Sayın Başbakan iyi diyor. Ben de onun sözlerine itimat ediyorum.” “Sizde nasıl durumlar ?” “Fena değil Allaha şükür” *** Yine çevirdim rotayı magazine… Arda-Sinem beraberliğine bayılıyor Bülent hanım. Arda, 'yeni markaymış', kız da çok güzel. İnşallah mutlu olurlarmış. Bir gün birlikte uçmuşlar. Enişte de Arda’dan imza almış… “Enişte seviyor galiba futbolu?” “Çoook. Zaten kendisi de futbolcu. Bütün maçları seyreder ” “Siz de seyrediyor musunuz?” “Ben bilmem anlamam. Bir gün goool dedim. Meğer bizim kaleye girmiş gol. Ben ne bileyim nereye girip çıktığını. ” Peki David Beckham’ı beğeniyor musunuz? “Benim olmayan malı karşıdan seyredip de ne yapayım…” Bülent Hanım rivayet o ki Acun'un programına öncelik verilmiş ve sizin Pop Star rafa kaldırılmış. Ben mukavelemi yaptım. Mukavelede her şey cok açık sarih ve net olarak madde madde sunulmuş ve karşılıklı imzalanmıştır. Benimle yapılan mukavele herkesten önce yapıldığı için ben bacaklarımı uzatır rahat yatarım. Afaki konuşmalara cevap vermem, benim ağzım kıymetli. Mukavele hükümleri muvacehesinde benim haklarım neyse onları gerekli şekilde kullanırım. Bu sırada Bülent Hanım'a 'Muvacehe nasıl yazılır?' diye soruyorum ve hemen ardından 'Boşverin Google'dan bakarım' diye ekliyorum. Ama Diva bir cümleyle son noktayı koyuyor "Sen beni dinle, benim söylediklerimi Google'da moogle'da bulamazsın"