EŞİMİ SEVMEM İÇİN TRİLYONLARCA NEDEN VAR!

Yayın Tarihi : 03-06-2012 11:49
Fakat biri daha var ki, bu gün şöhretinin sınırlarını zorluyor. ‘Neşecik’ desem kimse hatırlamaz ama Zara deyince akan sular durur tabii… ‘Acı Gerçekler’ , ‘Eyahlar olsun’ kasetleri ile o günlerin küçük şarkıcıları ile yarışan Neşecik, bu gün müzik dünyamızın başa güreşen birkaç kadın starından biri. En baştan belirtmem lazım ki, bir şarkıcı-türkücü muhabbeti yapacağız diye gittim bu söyleşiye. Ama karşımda felsefeyi de, tasavvufu da çok iyi bilen, son derece eğitimli genç bir kadın buldum. Her ne kadar onun bu yönlerini tanımamak benim ayıbımsa da, sadece yorumcu yanı ile karşımıza çıkıp, bu kalitelerini saklaması Zara’nın suçu. Ona ‘türkülerin kraliçesi’ deniyor ama Jazz’dan alaturka’ya kadar her türden şarkıyı söyleyebilen Zara, aslında bundan çok daha fazlası. Röportaj için buluştuğumuzda yeni çıkacak albümünü dinlettiği zaman buna bir kez daha emin oldum. Türküleri Flamenko formatında öyle bir yorumlamış ki insanın ağzı bir karış açık kalıyor. Zaten Zülfü Livaneli'ye konuyu açtığımda albümdeki ‘Leylim Ley’ şarkısı için ‘Müthiş bir yorum çıkacağını biliyorum, merakla bekliyorum’ demişti.. Albümde söylediği Aşık Mahzuni Şerif’ten tutun da, Şebnem Ferah’ınkine kadar her şarkının başka bir tadı var. Bir de 'Hazine' adlı albümünde yer alan ‘Seher Vakti Çaldım Yarin Kapısını’ türküsünün hikayesi var ki… Bu, hem Zara’nın hem de yeni evlendiği eşi Akif Beki’nin en sevdiği türküymüş… İtiraf etmeliyim ki, bu sürpriz evliliğin detaylarını çok merak ediyordum. Zara da bu konuda hiç konuşmamıştı. ‘Seher Vakti Çaldım Yarin Kapısını’ bana bu kapıyı araladı işte… “Neden?” diye sorarsanız, ayrıntıları söyleşinin içinde okuyacaksınız. Bir de şu var tabii… İki aylık evliliğinden sonra Zara ile yapılan ilk röportaj bu… Ne diyelim, o da bana nasip oldu… [b]Neşecik’ten Zara'nın nasıl doğduğu hikayesini anlatsana önce…[/b] Hepimizin bir hikayesi var ama Neşe’cik çok geçmişte kaldı. Geçmişin vadesi çoktan doldu ama beni ben yapan da geçmişim. Hayatta tesadüflere yer olduğuna inanmıyorum. Çocukluk yıllarım da, konservatuar yıllarım da bana çok şey kattı. O yüzden her şeye şükürler olsun. [b]Anlaşıldı, geçmiş geçmişte kalsın diyorsun… Keşkelerin var mı hiç?[/b] Hiç yok... ‘Keşke’ yerine ‘bir dahaki sefere’ derim zaten. Biz dünyaya eğitilmeye geldik ve her şey o eğitimin bir parçası. Derler ki ‘Nakşımı tenkit etme, nakkaş gücenir.’ Hepimiz bir ustanın işlediği el işleriyiz. Ben birisini kötülersem aslında usta’yı kötülemiş olurum. Kendim olsam bile. [b]AĞAÇTAN YAPRAK DÜŞSE OKURUM[/b] [b]Tasavvuf’un özünde de bu yok mu zaten?[/b] Elbette… Çok soruları olan bir insandım. Aslında hala öyleyim tabii ki. Neden varız, neden bu dünyaya geldik, nereye gidiyoruz… Bunların cevaplarını ararken tasavvuf ile tanıştım. Özün özünü tanıdım. [b]Cevapları bulabildin mi peki?[/b] Var olma sebebimizin kendimizi tanımaktan geçtiğini ve içimde bir yolculuk yapmadan dışarıda hiçbir şey bulamayacağımızı öğrendim. Yunus Emre ‘İlim ilim ilmektir, ilim kendin bilmektir’ demiş ya işte öyle birşey. [b]Sen kendini bu konuda nasıl eğittin?[/b] Benim için kitap okumak su içmek gibi bir ihtiyaç, insanı okumak da öyle. Ağaçtan yaprak düşse Ondan bile eğitim alırım. Şu anda baktığım her şeyde Tasavvufun öğretilerini görüyorum. [b]Her şeyde mi?[/b] Tabi… Yaşama dair keşfettiğim her şey ile Allah’ı keşfettiğimi düşünüyorum. İnan bir terziye, ya da bir kuaföre gittiğimde onların ilmine sahip olmak istiyorum… [b]Her gördüğüne sahip olmak isteyen çocuk gibisin…[/b] (gülüyor) Zaten kendime “Zara ne yapıyorsun?” diye sordum. Söz yazmaya, beste yapmaya, çalışıyorum. Ata binmek, takı tasarlamak, dikiş, nakış, örgü, tıp merakım, gurme olma isteğim, enstrüman çalma aşkım...Hepsini birden nasıl yapayım ki, sonra çözdüm sebebini. [b]Neymiş bu maymun iştahın sebebi?[/b] Allah’ın yaratmış olduğu bütün ilimlerin içine girdikçe, O'nun sanatına daha da çok hayran olduğumu fark etmek. [b]Hepsini birden yapamamak sen de hayal kırıklığı yaratmadı mı?[/b] Hayır, anladım ki yaratılan her şey mükemmel. Ona doğru ulaşmanın türlü türlü yolları var ya, herkes kendi yolundan ulaşabilir. Ben de kendimce bir yol buldum. [b]TÜRKÜCÜ TABİRİNDEN HİÇ HAZZETMEM[/b] [b]Daha derine inersek bu röportaj bitmez. Haydi gel biraz da müzikten bahsedelim. Türkücü Zara’yı anlat bize…[/b] Önce şunu bir açıklığa kavuşturalım. Türkücü tabirinden hiç hazzetmedim. Çünkü yaptığım işi basite indirgeyen bir ima içeriyor.. Başka tarzlara yönelebileceğim halde halk müziği diyorum. Bana göre müziğin hası, ana damarıdır. Yine de müzik türleri arasında hiyerarşik sırayı doğru bulmam. Yaptığım müziği diğerlerinin üstünde görmediğim gibi altında konumlandırılmasına da razı olmam. [b]Peki ne demeliyiz sana?[/b] Müzik yorumcusu, Türk müziği yorumcusu,Türk halk müziği sanatçısı demek daha doğru. [b]GİTMESEK DE, GÖRMESEK DE O BİZİM SEZEN'İMİZ…[/b] [b]Haklısın aslında Sezen’den, Alaturka’ya Jazz’a kadar şarkı okumuşluğun var.[/b] Doğru, bu arada yeri gelmişken Sezen hanım bana her zaman çok büyüklük yapmıştır. Tükeneceğiz’i söylemek istediğimde şarkıyı bana, hiçbir şart koşmadan, hiçbir şey istemeden verdi. Ayrıca türkü forumda bestelediği bir eserini de aldığımda stüdyomu istediğin gibi kullanabilirsin demişti. Bunlar unutulmaz. [b]O niye? Ne özelliğin varmış ki senin?[/b] Onu bilmem ama bu onuru yaşamak güzel. [b]Şimdi görüşüyor musunuz peki?[/b] Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüz (gülüyor) O bizim Sezen'imiz. [b]YEDİĞİM TOKATLAR İÇİN KİMSEYİ SUÇLAMADIM[/b] [b]Müzik dünyasında herkes Sezen gibi değil. Bu kurtlar sofrasında çok kazık yedi mi Zara?[/b] Çok. Ama bunların hepsi hayatın birer öğretisi. Yediğim hiçbir tokat için kimseyi suçlamadım. Çünkü yaşadıklarım ben izin verdiğim için oldu. Hepsinden de ders çıkarttım. [b]Bütün bu hoşgörü de yine Tasavvuf’dan mı kaynaklanıyor?[/b] Hayat seni eğitip törpülüyor zaten.. Tüm bu yaşadıklarına anlam katmak istersen tasavvuf zevk verir. Ayrıca tüm bu öğretiler Türkülerde bile var İzzet. O ezgiler açık öğretim gibi eğitiyorlar insanı. Bak işte bu yüzden bile sadece ‘türkücü’ denmesi rahatsız ediyor beni. [b]Ne yapalım yani, Google’a giriyorsun ‘Zara kimdir?’ yazıyorsun ‘türkücü’ çıkıyor.[/b] Tamam, bunun için de kimseyi suçlamayıp faturayı kendime çıkarıyorum. Çünkü ben de onlardan biriydim eskiden. ‘Batı müziği trendine kapılmış bir gençtim. Duran Duran, Bryan Adams,Chris de Burg, Black Sabbath dinleyip bizim hikayemizi anlatan türkülerden bir şey anlamazdım. [b]MAGAZİNE KARŞI DEĞİLİM[/b] [b]Ne değişti peki?[/b] O müziğin ne kadar karakterli olduğunu gördükten sonra , ben ona hizmet etmeye çalıştım, o da kendimi keşfettirdi bana. [b]Yani Türk Halk müziğine borcunu mu ödüyorsun?[/b] Bir anlamda öyle. Açığımı kapatmak için de yıllarca çalıştım. Bu çok komplike bir iş İzzet. İnsanların ön yargılarını kırmaları lazım. Biz halkın algısını yükseltmediğimiz sürece böyle devam edecek. Halbuki Türküler bizim kültürümüz. [b]Peki şimdilerde sadece türkü mü dinliyorsun?[/b] Yabancı müzikten Orhan Gencebay’a, klasik müziğe kadar harmanlamışım her şeyi. [b]Bak bunları hiç bilmiyorduk. Özel hayatını bu kadar gizli tutmasan belki herkes daha çok tanır seni.[/b] Ya aslında magazine karşı değilim. Ama ne olayların benim kontrolümün dışına çıkmasını, ne de söyleyecek sözüm olmadığı zaman önde olmayı seviyorum. Sadece yeni bir iş yaptığım zaman bunu duyuruyoruz. Aksi halde elini verince kolunu kaptırma duygusunu sevmiyorum. [b]O zaman herhalde eve kapıyorsun kendini. Şimdiye kadar hiç görmedim ‘Zara İstinye Park’ta diye bir haber.[/b] Yooo. Aslında İstinye Park’tan da, Kanyon’dan da çıkmıyorum. Ama fotoğraf olarak görmüyorsunuz. [b]Nasıl oldu da paparazziler ile aranda bu kadar kesin bir sınır çizebildin?[/b] Ben bunu aslında insani duruşumla yaptım. İşin içinde gönül yoksa kimseye bir şey yaptıramazsınız. O arkadaşlarla aramızda saygılı bir ilişki var. [b]PİRE İÇİN YORGAN YAKARIM[/b] [b]Anladık, medya ile aran iyi… Peki ya yanında çalışanlarla?[/b] Ekibimdeki arkadaşlarla da uyumlu bir ilişkimiz var. Beraber uykusuz geceler de geçiririz, yeri geldiğinde hadi paydos, herkes tatile de deriz. [b]Despot bir patron değilim diyorsun yani.[/b] Bilmem, bunu onlara sormak lazım. Ekibimden tek isteğim yaptığımız işte gönülleri yoksa yanımda da olmamaları. [b]Bütün bunlar iyi hoş da hiç mi bam teline basıldığı olmuyor?[/b] Olmaz olur mu? Bir şeyi bir kere söylerim, eğer söylediğimin aksi yapılırsa işte o zaman beni tanıyamazsınız. Allah Allah…(gülüyor) [b]Eyvah!!! Yakar geçerim diyorsun…[/b] O kadar da değil. Hatayı yapana gönül kırmadan ve hakaret etmeden öyle bir şey söylerim ki hayatı boyunca kendi kendini affetmez. Prensiplerime ters düşen bir şey olursa pire için yorgan yakmaktan çekinmem. Bir daha geri dönüşüm de yoktur. [b]Ama affetmek büyüklüktür…[/b] Aslında affetmem gerekiyor. Allah affediyor, biz kimiz ki tersini yapacağız? Yılanın ısırığından değil ama içindeki zehirden ölürsün. Çünkü ısırık izi geçer ama zehir kanında dolaşır. İşte affetmemek de o zehir gibi bir şey. [resim=20120603resim-185353F5][/resim] [b]NİNNİM, RODRİGO’NUN GİTAR KONÇERTOSUYDU[/b] [b]Zehri mehri bırakalım da daha masum konulara dönelim. Nasıl bir çocuktu Zara?[/b] İstanbul’da doğup büyüdüm ama bu topraklara aidim. Şehir çocuğu olduğum kadar köy çocuğuyum yani. Köy hissiyatıyla şehir türküleri söylüyorum onun için. Ama ailem de sanat müziğini sever. Büyüyünceye kadar ninnim neydi biliyor musun; Rodrigo’nun gitar konçertosu… [b]Ninnin Rodrigo, peki ilk oyuncağın neydi? Bir stradivarius keman mı?[/b] Yok canım, anneciğim bana su içinde küçük bir basketbol potası olan bir oyuncak almıştı. Yanındaki düğmeye basıp içindeki minik topları potaya sokmaya çalışıyorsun. Nasıl sevdim anlatamam. O gün de dayım ameliyat olmuştu, hastaneye onu ziyarete gittik. [b]Oyuncak ile dayının ne alakası var şimdi?[/b] Dayımın yanında yatan küçük bir çocuk vardı. Ümitsiz bir vakaymış; çocuk elimdeki oyuncağı görünce babasından o oyuncağı istedi. Adam da annem ile konuştu… [b]Sonunu tahmin edebiliyorum…[/b] Zaten annem bana “Burada bir kardeş var” deyince durumu anladım ve verdim oyuncağı. Sonra aylarca aynısından aradık ama bulamadık, içimde kaldı. Bu da benim kilit noktalarımdan biri, ne zaman biri oyuncak dese o olay aklıma gelir. [b]Yaramaz bir çocuk muydun?[/b] Çok sıcakkanlı, güleç bir çocukmuşum. [b]PİLOT OLACAKKEN KONSERVATUVARA GİRDİM[/b] [b]Yıllar geçti, Zara büyüdü ve konservatuar yolu göründü. Anneden nasıl kopardın izni?[/b] İzin koparmaya filan gerek kalmadı zaten annem istedi. [b]Sen de havalara uçtun tabii…[/b] Aslında amacım havalara uçmaktı. Pilot olmak istiyordum. Hatta Pilotluk dersi alıp 1 saat tek motorlu uçak bile kullandım:) [b]Ama anne veto etti diyorsun…[/b] Öyle… Millet çocuğu konservatuara gitmesin diye uğraşır, benimki “Seni oraya yazdıracağım” diye tutturdu. Aramızdan onumuzun seçileceği sınava 900 aday girdik. Ve işte o ana kadar tek türkü bilen ben on kişiden biri oldum. [b]Tek türkü mü dedin? Hangisiydi o?[/b] ‘Biter Biter Kırşehir’in Gülleri Biter’ [b]Güller bitti ama sendeki türkü sevdası bitmedi. Yeni bir CD hazırlığındasın…[/b] Evet ama yepyeni bir formatta. Türkülerin okunuşlarını bozmuyorum ama hepsinin düzenlemeleri Flamenko aranjesiyle yapılıyor. Albüm bitti sayılır çok yakında dinleyebileceksiniz.. [b]Ninnisi Rodrigo’nun gitar konçertosu olan Zara’dan, gitarla söylenen türkülere… Peki neden Zara? Neşe’nin suçu ne?[/b] İlk albümüm çıkarken Koray Kasap “Fotoğraf olarak da, ses olarak da uluslararası bir duygu var. Yarın yurt dışına açılırsan herkesin telaffuz edeceği bir ismin olsun” deyip, o koydu bu ismi. [b]AKİF BEKİ İLE EVRENİN SUNDUĞU OYUNLAR SAYESİNDE KARŞILAŞTIK[/b] [b]Böylece Zara oldun, gün geldi felsefeye ve tasavvufa vurdun kendini…[/b] Felsefeyle de ilgilenirim ama o daha mantık yüklüdür. Tasavvuf’un içinde aşk vardır. Ben de içinde aşk olan her şey ile ilgiliyim. [b]Aşk derken ?... [/b] Tabi mecazi aşktan bahsetmiyoruz. Gerçek aşk nedensiz ve niçinsiz olur ki, onu da yaşamaya çalışıyorum. [b]Akif Beki ile sürpriz bir evlilik yaptın. Nasıl tanıştınız?[/b] Bir davette tanıştık. O günden sonra evrenin bize sunduğu güzel oyunlarla sık sık karşılaşmaya başladık. Benim için çok özel, kelimelerle anlatılamayacak bir insan. [b]İkinizin de çok yoğun iş hayatı var. Evliliğinizi olumsuz etkilemiyor mu bu durum?[/b] Tam tersi Önemli olan 30 saati birlikte geçirmek değil, zamanı kaliteli yaşamak. Sadece birkaç dakika göz göze gelirsiniz ama bu bir ömre bedeldir. Uzun süre beraber olup hiçbir şey paylaşamayanlar var. [b]Ne yemekler yapıyorsun Akif Bey’e?[/b] Valla iki aydır evliyiz ama doğruyu söylemek gerekirse hiç vaktimiz olmadı. [b]Nasıl hitap ediyorsunuz birbirinize?[/b] Ben ‘sayın Beki’ diyorum, o da ‘Zara hanım’ diyor… (gülüyor) Yok canım herhalde böyle konuşmuyoruz. [b]AKİF İLE ERTUĞRUL ÖZKÖK’ÜN SEÇTİĞİ ESERLERİ MUM IŞIĞINDA DİNLEDİK[/b] [b]Tanışmadan önce de Zara dinlemişliği var mıymış Akif beyin.[/b] Tabii. Hem Akif’in çok iyi bir kulağı vardır ve her türlü müziği sever. Yabancı müzik de dinliyoruz, Aşık Veysel de… [b]Müzik zevkleriniz aynı yani.[/b] Söylediğim gibi benim seçtiğim eserleri sevecek kadar iyi kulağı olduğundan aramızda sorun çıkmıyor. [b]Vaay, biraz otoriteriz galiba?[/b] Asla… İkimiz de birbirimize çok saygılıyız. [b]Beraberken en çok ne dinliyorsunuz peki?[/b] O kadar geniş yelpazemiz var ki…. Mesela Akif bir gün daha çıkmadan Ertuğrul Özkök’ün seçtiği senfonik eserlerden oluşan albümü getirmişti. Işıkları söndürdük mumları yaktık ve keyifle gece boyu onu dinledik. [b]Yelpazemiz geniş dedin madem, başka?[/b] Ben de Sertab’ın CD’sini almıştım geçenlerde. Onu da birlikte dinledik. O kadar az enstrüman kullanmış, minimal bir çizgide yapmış ki albümü. Bu çok zor bir seçim ama harika olmuş. Bu kadar popüler bir sanatçının hiç ihtiyacı yokken böyle bir yolu seçmesi ancak hizmet aşkı ile olur. [b]Evde Kimin sözü geçiyor?[/b] Öyle bir diktatör havası yok. Beraber karar veririz her şeye. [b]Canım son sözü söyleyen biri vardır herhalde…[/b] Babam “Evde son sözü hep ben söylerim, o da ‘peki karıcığım’dı’ derdi. (gülüyor) [b]Bir de otoriter değilim diyorsun…[/b] Akif benim görüşlerime çok değer verir ve her şeyi bana da sorar. Aslında bu duygusallık ve saygı ile alakalı bir şey. [b]Evliliğiniz gerçekten sürpriz oldu…[/b] En yakın arkadaşlarımız bile bilmiyordu. [b]Ama annene söylemişsindir herhalde.[/b] Ona söylemeden durumu anlamıştı zaten. İlişkimizden kimsenin haberi olmadığı günlerde Akif’in ‘ben yengeç, sen oğlak’ diye biten bir şiirini albümde kullanmıştım. [b]AKİF’İN BİR ŞİİRİNİ ALBÜMDE KULLANDIM[/b] [b]Sana mı yazdı?[/b] Hayır kitabında vardı. Beni tanımadan on yıl önce yazmış bu şiiri… [b]Dur tahmin edeyim, Akif bey yengeç, sen de oğlak.[/b] Evet, annem de bu türküyü ilk dinlediğinde “Oğlak hanım bana yengeci anlatmak ister misin” dedi. (gülüyor) [b]Hangisiydi seni ele veren bu türkü?[/b] ‘Seher Vakti Çaldım Yarin Kapısını’. Yıllardır bu türküyü albümlerime koymak istedim ama bir türlü kısmet olmadı. Fakat Akif’in en sevdiği türkü olduğunu öğrenince hem onu albümüme aldım hem de sonuna şiiri ekledim. Sağolsun Metin Şentürk de çok güzel seslendirdi mısraları. [b]Zaten metinin sizi tanıştırdığı çok yazılıp çizildi.[/b] Yok canım Metin sadece şiiri okudu. Bizi tanıştırdığı filan doğru değil. [b]Kayınvalide ile Akif bey'in arası nasıl?[/b] Eşimi sevmem için trilyonlarca neden var ama tabi ki anneme olan sevgisi en önemlilerinden biri. [b]Nazara inanıyor musun?[/b] Tabii... Ben akışa teslim yaşamayı seviyorum. Ve herkes için çok iyi niyetlerle yaşıyorum. Nazardan korunmak için de dua etmekten başka bir şey yapmıyorum. [b]Bu akışına teslim olduğun hayat bir gün seni aktif siyasete götürür mü?[/b] Ben bütün insanları kucaklayacak bir iş yapıyorum. Yıllarca bu soru bana soruldu, teklifler de geldi. Ama ben böyle çok iyiyim. Herkes kendi işini yapmalı. Zara'nın Hazine albümünde yer verdiği Seher Vakti Çaldım Yarin Kapısı adlı türkünün sonuna koyduğu eşi Akif Beki tarafından yazılmış şiir; “Ben harflerden dal sen yasin Ben pazartesi ikinci günü yaradılışın Sen cumartesi en sonuncusu halkanın Arştan sonra gelir benim inşam Sen son taş sema-i ûlada Ben kamer feleği sen zuhalsin Ben yedinci kat sen en uzaksın göklerde Ben adem sen İbrahim soyu Ben muallim sen mürebbiyesin Ben sin sen sad Ben su sen toprak Ben yengeç sen oğlak…”