MALKOÇOĞLU BIYIKTAN SONRA SAÇLARINI DA UZATIYOR!

Yayın Tarihi : 07-08-2012 10:45
Rin Tin Tin yemedi tabii tehditlerimi. Hiç bir şey olmamış gibi kanepeye sıçradı, her zaman yaptığı aynı (ve benim her zaman nasıl yaptığına şaşırdığım) harekete başladı it. Sol arka ayağı ile kulağını kaşıyor resmen. Sonra tatlı bir gülümse ile dedi ki “Abi sen de çok safsın yaaa… Yakın çevrende neler olup bittiğini bile bilmiyorsun. Burak Özçivit var ya hani Malkoçoğlu olan…” “Neden saf olayım ki, ben Cüneyt Arkın’dan emekliyim…” dedim. Neyse fazla uzatmayalım da Rin Tin Tin’in dönüşünü anlattığı ‘dedikodu’ ile taçlandıralım. Efendim, Muhteşem Yüzyıl’ın Bali Bey’i Burak Özçivit'in, Malkoçoğlu filminde oynayacağını, filmin çekimlerinin Eylül ayında başlayacağını biliyorsunuzdur zaten. Ama Özçivit hakkında ‘Şu diziye başlıyor, şu filmde de oynayacak’ diye çıkan haberlerin tümü asparagasmış. “Burak bu günlerde saçlarını uzatıyor” dedi Rin Tin Tin… 'Hoppala ne alakası var?” demeye kalmadan devamını getirdi. Bizimkinin söylediğine göre Burak, Clear kepek şampuanının yeni yüzü olacakmış. Reklamı da fotoğrafların efendisi Nihat Odabaşı dün çekmiş bile. "Saçlarını da onun için uzatıyor değil mi?" diye sorduğumda sevgili 'pire torbam' "Hayır abi, rica edeceğim havlamamı balla bile olsa kesme" deyip devam etti. Meğer Özçivit bıyıklardan sonra saçlarını da Malkoçoğlu filmi için uzatıyormuş. Artık bıyığı gibi Burak'ın yeni saç modelini de bir çok kişi benimserse şaşırmam. Bu arada Rin Tin Tin'den Burak’ın müthiş bir klasik araba tutkunu olduğunu da öğrendim. Özellikle 72 model Camaro merakı varmış. Garajında eski arabaları yağlayıp; tamir edip onlara çocukları gibi bakıyormuş. Malkoçoğlu’nun at yerine araba merakı olduğunu duyunca şaşırdım ama Burak eski otomobillerin ‘bir ruhu’ olduğuna inanıyormuş… Ben de çocukluğumda seyrettiğim ‘Vanishing Point’ filmindeki Dodge Challenger için aynı şeyleri hissetmiştim. "Abi şimdilik benden bu kadar, Bali Bey bugünlerde dizilerden ve sinemadan reklam dünyasına transfer oldu, yeni bir şeyler duyarsam yine kapını tırmalarım" dedi bizim it ve kuyruğunu iki bacağının arasına sıkıştırıp yürümeye başladı. Tam kapıdan çıkmak üzereyken "Gargamel'e selamımı söyle Şirin peşinde koşacağına haber peşinde koşsun" diyordu ki fırlattığım ayakkabı kafasına isabet etmeden sıvışıp yok oldu. [b]ESMA ESAD 'AFOROZ EDİLDİ'[/b] Suriye’de yaşanan dram ve katliam tüm dünyanın gözleri önünde sürüp gidiyor. Beşar Esad ne zaman pabuçları yağlar bilemem ama karısı Esma dünya sosyetesinden çoktan vetoyu yedi. Hayır , korkmayın; bu sefer de dış politika uzmanlığına soyunmadım. Sadece Telegraph’da okuduğum bir haber dikkatimi çekti ve sizlerle paylaşayım istedim. Esma, Amerikan Vogue dergisinin ‘Modanın Papası’ sayılan Genel Yayın Yönetmeni Anna Wintour tarafından ‘aforoz’ edilmiş. Oysa 2011 ayının Mart’ında Vogue'da ‘Çölde Bir Gül’ başlığı altında iltifatlarla dolu bir Esma portresi yayınlanmıştı. Eh ne oldum deme, ne olacağım de… Dergi, Suriye’deki son gelişmelerin ardından bu sayfaları internet sitesinden ve arşivlerinden silivermiş. *** Hep söylerim ‘merak İzzet’i yaşatır’ diye. Aldı mı beni ‘bu yazıyı nereden bulurum’ düşüncesi. Birden aklıma geldi; Anna Wintour modanın Papası ise, bizim aristokrat Sarp da 'Modanın Windsor Dükü' sayılır. Üstelik biraz ukala filandır ama doğuştan modanın Google’ıdır. Açtım sordum hemen “Geçen yıl Vogue’da çıkan Esma yazısından haberin var mı” diye. Sormaz olaydım, sanki dün okumuşçasına makineli tüfek gibi anlatmaya başladı. İlginç bulduğum birkaç noktayı aktarayım size de. İngiltere doğumlu olduğu için hayatı boyunca Emma diye çağırmışlar Esma’yı. Batıda eğitim gören 'Emma' bir ara yatırım bankacılığı yapmış.Vogue, ona ‘en çekici first Lady’ unvanını verirken kocasının Amerikan halkla ilişkiler şirketlerine Esad ailesi için 'pozitif imaj' yaratma adına döktüğü paraların boşa gitmediği anlaşılıyor. Ayrıca alış veriş tutkusuna da bolca yer vermişler dergide bu Çöl Gül'ünün… Halkını hiçe sayan, her fırsatta onları ezen bir Arap diktatör için bulunmaz kalkandı aslında Esma… On binlerce vatandaşı katledilirken, o gülen yüzü ve batılı imajı ile sırıtıyordu dergilerin sayfalarında. Derken aklıma geçen yıl Beşar ve Esma Esad'ın hacklenen emailleri geldi. İnternette hanımefendinin ayakkabı ‘ordusundan’ tutun da HipHop müzik mp 3leri masraflarına kadar her şey yayınlanmıştı. Sarı elmaslı, kırmızı akikli, mor yakutlu mücevherler mi istersiniz, Paris’ten ısmarlanan şamdanlar mı… Bizim moda dükü Vogue'daki yazıdan Guardian'daki bir makaleye atladı aniden. Sana Saeed adlı Kanadalı bağımsız bir gazetecinin Esma portresinin başlığı bile yeterince manidar; "Esma Esad Louis Vuitton giyiyor diye barış için bir ümit mi?....Peh"… Bu ‘peh’ de pek çok şeyi anlatıyor zaten… Kısa bir süre önce Birleşmiş Milletlerdeki İngiliz ve Alman Büyükelçilerinin karıları ‘Esma Esad, seyirci kalma, kocanı durdur’diye bir kampanya başlatmışlardı hatırlarsanız. Sanki sarayın hemen dışında kesilen kafaları görmeyen Hermes çantalı ‘Esma Sultan’ bir barış elçisine çevrilebilirmiş gibi. Bu Esma, ‘türünün’ tipik bir örneği. Batılı, güçlü, feminen ve bir diktatör karısı. O ve onun gibiler kocaları ülkesinin insanlarını inim inim inletirken bu katliama aktif bir katılımcı oluyorlar. Dünyanın dikkatini üzerlerine çekip diktatörlüğün pisliklerini halının altına süpürmek, gözlerden uzaklaştırmak için… Ama nereye kadar? Gün geliyor onlar da tarihin çöplüğüne karışıveriyor işte. Tabii bu arada olan da talihsiz ülkesinin zavallı insanlarına oluyor. [b] L’OFFİCİEL TÜRKİYE İŞ BAŞINDA… [/b] ‘Dünyanın en moda dergisi’, ‘Modanın ve yüksek sosyetenin İncili…’ Bu tür dergilerin en ‘babası’ L’Officiel işte böyle tanımlanıyor gezegenimizin dört bir yanında. Derginin özelliği ise yüksek yaşam standardı ve kaliteyi okurlarına sunmak…. “Eee, bize ne derseniz” hemen söyleyeyim; ‘Creme de la creme’in kaymak gibi dergisi L’Officiel, yepyeni bir formatta Türk elitleriyle buluşuyor. Dergi hakkında kısacık bir bilgi verelim ki olayın boyutları biraz daha anlaşılsın. Fransız Les Editions Jalou yayın evi tarafından 1921 yılında çıkarılan L’Officiel, bu gün Rusya, Japonya, Hindistan, Çin, Birleşik Arap Emirlikleri, Brezilya, Yunanistan, Letonya, Litvanya, Hollanda, Ukrayna, Sırbistan ve Orta Asya’da yayınlanıyor. Dünyanın dört bir yanında derken abartmamışız herhalde. L’Officiel Türkiye ise Eylül ayında okurlarıyla buluşacak. OM Medya tarafından piyasaya sürülecek derginin yayın yönetmeni daha önce Cosmopolitan’da aynı görevi üstlenen Yasemin Demirkan. Haklısınız, buraya kadarı biraz ciddi oldu ama ne yapalım, bundan sonrası da öyle olacak. Her zaman Rin Tin Tin, Gargamel geyikleri yapamayız. Gelelim L’Officiel’in Türkiye ataklarına. Dergi, Eylül ayında raflarda olacak ama bugünlerde bazı özel adreslere ve kişilere ‘00’ adlı tanıtım sayısı gönderiliyor. (Bana kalırsa ağırlıklı olarak reklam sektörüne) ‘Elitler’ ise dergiye kavuşmak için Eylül’ü beklemek zorunda… Türkiye L’Officiel’in yurt dışından katkıda bulunacak tek editörü İpek Ersoy Şenay olacakmış. Şenay, L’Officiel’in uluslararası yöneticileri ile birlikte ülke ülke gezip tüm moda trendlerini derginin sayfalarına aktarmayı planlıyormuş… Bütün bunların yanında beni umutlandıran başka bir konu var. Türkiye’deki her türlü kavga dövüş ve ekonomik sıkıntılar arasında, hangi kesimde olursa olsun yaşam devam ediyor. Kimi şarkısıyla, kimi türküsüyle, kimi dergisiyle… Bu yüzden L’Officiel’e hoş geldin diyorum.