AFRODİT'TEN ŞAHAN'A AÇIK TEKLİF!

Yayın Tarihi : 09-07-2012 11:02
Önce şaka olduğunu sandığım pek çok şeyi ciddi söylediğini, ciddi olanların… Neyse vallahi bu satırları yazarken bile klavyenin tuşları birbirine karışıyor. Neden derseniz, kadının öz güveni şaşırtıyor, geçmişte yaşadıkları göz kamaştırıyor, bugünkü durumu hafif hüzünlendiriyor insanı. Ama en önemlisi kendisiyle mi, sizinle mi dalga geçtiği konusunda hep bir soru işareti bırakması. Bütün söylediklerine içten inanması da cabası… Gelin çıkın işin içinden. O kadar çok şey konuşmuşuz ki bu deli dolu tanrıça ile, röportaja sığdıramadığım bazı bölümlerden sizleri de ‘mahrum etmek’ istemedim… *** Rahmetli Gürbüz Hanif ve Afrodit için 'yaşayan ölü' Murat Taşdemir ile yaşadığı iki büyük aşktan sonra ‘Yeni bir aşk arıyorum’ şarkısını mırıldanmaya başlamış Banu… Bunu fırsat bilip “Hangi talihli erkek senin gönlünü çalabilir” diye sorduğum zaman hiç beklemediğim bir cevap alıyorum : “Okan Bayülgen…” Okan için sevineyim mi, üzüleyim mi diye düşünürken Banu, meşhur ‘baby’ sözcüğü eşliğinde devam ediyor “Okanı kaçırdığıma çok üzülüyorum baby. Nasıl akıl etmemişim o günlerde… Herhalde diğer aşklarım başımı döndürmüştü. Bugün nasıl pişmanım bir bilsen baby…” “Neden Okan?” diye sorduğumda ‘o çok karizmatik bir erkek’ cevabını alıyorum önce, derken yavaş yavaş açılıyor Banu: “İnan ki adamın zekasıyla sevişebilirim bebeğim…” Sadece zeka yeter mi?... Bu soruyu sormama fırsat vermeden sanki aklımdan geçenleri okuyup devam ediyor “Zekasıyla sevişebilirim dedim ama tabii ki güçlü kolları da olsun istiyorum. Kültür biyografisi, güçlü kollar ve güçlü bir beyin olmalı erkek dediğinde… Bu bir tek Okan'da var” Bu cevap karşısında siz ne yapardınız bilmem ama ben sustum kaldım. Konuyu değiştirmekte yarar vardı. Okan’dan yola çıkarak diğer üç ünlü şovman’ı sormak gibi ‘parlak’ bir fikir geldi aklıma.Hiç vakit kaybetmeden soruyu yapıştırdım ; “Okan’a olan aşkını anladık… Peki ya Ata, Şahan, Beyaz ?... “ “Ah baby” dedi… “Ata çok şeker çocuk ama Beyaz başka… Yakışıklıyım diye havalara girmiyor, kendisiyle dalga geçebiliyor…” Çok temiz bir kalbi varmış Beyazıt’ın, Allah da ona göre veriyormuş tabii… Banu’nun Beyaz’a bir de tavsiyesi var; “Bir an önce evlen ve baby sahibi ol baby” diyor “Benim düştüğüm hataya düşme…” Peki ya Şahan? … Onu ilk gördüğü günden beri takdir ediyormuş Afrodit… Ve onunla bir film yapmak istiyormuş. Benim yanımda ona sesleniyor ve ben de bu içten seslenişi aynen aktarıyorum; “Şahan, lütfen bir teklif getir bebeğim. Birlikte bir film yapalım…” *** Bu kadar dedikodu yaptıktan sonra bugünlerde ne yaptığını merak ettim, yeni projesini sorduğumda yine gardını almış bir boksör çıktı kaşıma. “Hadise resmen benim şarkımı çaldı” dedi… Haydaa… Oltayı hangi boşluğa atsak denizden bir şeyler yakalıyoruz. Banu ‘Parfüm’ adlı albümündeki ‘Aşkın kokusu’ şarkısının, Hadise tarafından resmen ‘araklandığını’ düşünüyor. ‘İntihal mi var?” diyorum… “Ne mi var?” diye sorunca fazla üstelemiyorum tabii… Afrodit’in iddiası şöyle; Almanya’da bir menajer ile konuşurken şarkısının sözlerini adama söylemiş, o da internetten elalemle paylaşmış. Bu elalemin arasında Hadise de varmış ve şarkı sözlerini kendine göre yazıvermiş. “Ne yaptın peki” dedim… “Ama bu Hadise’in ilk vukuatı deği” diye sarı saçlarını geriye doğru savurarak devam etti “ O da Ajda gibi Banu Alkan’a oynuyor… Yıllardır kliplerinde eski filmlerimdeki Afrodit’i taklit etti… Başkalarının şarkılarını çalacağına önce o boru bacaklarını düzeltsin…” *** Konuyu değiştirip alevlenen ortama biraz yangın söndürücü sıkmak için son günlerdeki selülit tartışmasına nasıl baktığını soruyorum ama aldığım yanıt ateşe benzin döküyor;“Gülben’in fotoğraflarına hiç şaşırmadım. Hiçbir zaman göğsünü gere gere mayolu resim vermedi ki zaten.” diyor. “10 sene önce de günlerce masaj yaptırır sonra kameraların karşısına çıkardı Kıbrıs'ta. Aslında ben en çok O'na ne zaman sinirlendim biliyor musun? Bir gün televizyonda saçlarını toplamış at gibi kişniyordu. Pardon? Sözün gelişi canım. Sibel Can’ın albümünü sordular “İğrenç, Ajdar’ın şarkıları gibi” dedi. Akıllı kadın, sonra toplattı o görüntüleri. Ama benim için orada bitti Gülben. Anlaşıldı Gülben'le de aran pek iyi değil… Bana pek kadın gibi gelmez Gülben ama çok uyanıktır. Bir şeyler üretmeye çalışıyor işte. 10 senede kendine göre ilerlemiş. *** Laf dönüp dolaşıp Banu’nun Gürbüz bey ile yaşadığı o şaşalı günlerine geliyor. “İzzet baby biliyor musun” diyor “O star dediklerinin hepsi, Hülya (Avşar) olsun, Sibel (Can) olsun evimin güzelliğini, benim şıklığımı görünce hırslandılar…” Bu kelamının ardından Sibel Can’la da arasında bir limonilik olup olmadığını düşünüyorum.Ama bu kez baltayı taşa vuruyorum. Sibel’i çok seviyormuş Banu ve onun Hakan Ural ile evlenmesinde arabuluculuk yapmış. “Nasıl yani?” diyorum… “Gürbüz Bey Sibel’in eve girmesini yasaklamıştı” diye yeni bir hikaye anlatmaya başlıyor… Gürbüz bey, o dönemde dansözlük yaptığı için Sibel’in eve girmesini istemiyormuş. Ama Banu’nun ‘alicenaplığı’ sayesinde hala gelip gidiyormuş. O günlerden birinde demiş ki; “Hakan Ural beni dinlemeye gazinoya geldi, bizi tanıştırır mısın”… Banu da üzerine düşen görevini yapmış. Onları evinde buluşturmuş, sonra da Mavi Yolculuk filan… *** Bir de tatlı vukuatı vardı Banu’nun… Bugünün ünlüleri bikini ile bile girmeye çekinirken o bir gün üstsüz olarak denize girmişti. Bunu hatırlatınca “O gün bana tuzak kurdular bebeğim” diyor… “Kaldığım otelde eşofmanla denize girip üstümü çıkardım. Otel müdürü de gazetecilere haber vermiş. Ne var yani. Ben eşofmanlı girip üstümü çıkardım, Sezen Aksu da havlu ile girmişti… Üstelik benim göğüslerim…” Devamını ben anlatayım. Tahmin edebileceğiniz gibiAfrodit’in göğüsleri hep diriymiş ve bu diriliği de deniz suyuna borçluymuş. Söz denizden, havuzdan açılmışken birden bire “Antalya’da Talya otelinin havuzunda Hülya (Avşar) ile pareolarımızı değiştirdik” diyor “Ama ben o zaman da dünya starlarının markasını giyiyordun. Hülya yerli giyiyordu. Filmlere bakarsan anlarsın bunu.” Erkin Baba’nın Fesupanallah şarkısını hatırlarken “Ama Hülya Avşar da bir stardır değil mi?” diye soruyorum. Afrodit şöyle devam ediyor. “Daha yeni oturuyor starlığı. Konuşurken bir eksiklik hisseder kendisinde. Çok iyi tanırım onu.Çok da severim. Ama ne yazık ki dünyayı kırkından sonra keşfetmeye çalışırsan bunun eksikliğini mutlaka hissedersin.” Eksikleri var diyorsun Olmaz mı? İstediğiniz kadar paranız olsun starlık başka şey. Ben Hollywood yıldızlarını A’sından Z’sine bilirim.Bebek yaşımdan itibaren öğrenmişim bunu. Halkı çok iyi tanırım. Ekmek alamayacak insanlar varken havyarı nasıl yediğimi anlatmam. Hülya Avşar ile tenis oynar mısın? Teniste benden biraz daha usta ama golf’te benimle başa çıkamaz. Golfu Türkiye'de başlatan da benim bebeğim. 15 yıl önce Bali'de golf oynarken resimlerim çıktı, bunlar karı koca golfe başladılar. Hiçbir şey kaçmaz benden. Vallahi benden her şey kaçtı… En azından ipin ucunu kaçırdım. Derken reklam filmlerinden konu açılıyor. Meğer Afrodit'in anlattığına göre Gönül Yazar ve Muazzez Abacı'nın rol aldığı o matrak filmde oynamaları için Banu ve Oya Aydoğan'a teklif gitmiş. "Ama kadın aynı İtalyanlar'ın piccola dediği cinsten, onun yüzünden kaçırdık reklamı" diyor. İster istemez ağzımdan "Ne cola?" sorusu çıkıyor ve başlıyor Afrodit anlatmaya."Küçük,bebeğim, yani küçük düşünen." diye açıklamasını yaptıktan sonra hararetli bir şekilde devam ediyor. "Reklam şirketi Oya'yı arıyor. O da telefon çok yazmasın diye "Ben sizi arayacağım" deyip kapıyor ve sonra geri dönmüyor. Adamlar 300 bin dolarlık reklam teklifinde bulunuyor sen gidip iki kuruşluk telefon parasını düşünüyorsun." Oya ile oynaman için bir daha teklif gelse kabul eder misin peki?" diye soruyorum. "Tabii canım, profesyoneliz sonuçta, ama bana çok para kaybettirdi, Oya Aydoğan'ın bana 300 bin dolar borcu var" cevabını alıyorum. Anlayacağınız Banu Alkan'la karşı karşıya gelince tehlikeli sularda yüzmek zorunda kalıyorsunuz. Ama bu sular tehlikeli oldukları kadar eğlenceli. Konuşurken karşınızda Shakespeare tiradı sahneleyen bir kadın var adeta. Her kelime ayrı ve ağır bir anlam yüklü, hem etkileniyor hem ürküyorsunuz, araya bir çift laf sokayım diyorsunuz ama sıkıyorsa bölün bakalım Lady Macbeth'in monoloğunu. Çok önemli bir dipnot: Bu tür söyleşilerde bazen kimilerinin serzenişleri oluyor; ‘Yok öyle değildi, böyleydi’ diye. Ben sadece söylenenleri yazıyorum kelimesi kelimesine. Ne yorum katıyorum işin içine ne de sorguluyorum karşımdakinin söylediklerini. Yani resmin tamamen dışından bakıyorum olaylara sevgili okurlar ve dostlar. O yüzden gecenin bir yarısı bazı dost bildiklerim "Sen nasıl böyle bir şey yazarsın?" diye telefonlarına sarılmasınlar, çünkü zaten kendi ağızlarıyla dedikleri gibi ben sadece yazıyorum, söylenenleri en organik katkısız haliyle ya-zı-yo-rum.