Dayakla terbiye edilen çocuk... Bir 'Gezi Anatomisi'

Yayın Tarihi : 29-06-2013 13:33
Sucuklu yumurta ile Prof. Dr. Bengi Semerci arasında bir ilişki kurarak yazıya başladığım için affedin beni ama o sabah aramızda geçen sohbet ne kadar ilginçse, kahvaltı da bir o kadar nefisti... Profesör Bengi Semerci, özellikle çocuklar ve gençler üzerinde yaptığı çalışmalarla psikiyatride ülkenin en yetkin isimlerinden biri. Geçen gün bir sabah kahvaltısında buluştuğumuzda yine gazetecilik çomağı dürtükledi nazik popomu ve konuyu son günlerde yaşanan olaylara getirdim. Bir avuç gencin Gezi Parkında başlattığı masum bir eylem nasıl olmuş da tüm Türkiye’ye yayılmış, son yılların en etkin politik olaylarından biri haline gelmişti ? Yıllarca apolitik diye suçladığımız bu gençliği tetikleyen ne olmuştu? Her kafadan bir ses çıkıyordu, herkesin bir fikri vardı ama ben bu işin uzmanından öğrenmek istiyordum gerçeği... “Peki herkes onları apolitik olmakla suçlarken birden ne değişti de bu gençler yepyeni bir soluk olarak kitleleri etkilemeye başladılar?” diye herkesin konuştuğu soruyu sordum. “80 darbesinden sonraki kuşak onları hiç tanımadı” diye başladı söze doktor, bir öğrencisine anlatır gibi “Çünkü bu gençler o dönemlerdeki gibi politika yapmadılar. Sağcıyım, solcuyum demediler, bir fikrin peşinden ölüme gitmediler. Başka ilgi alanları vardı. Önceki kuşaklar gibi oturup kalkıp siyaset konuşmuyorlardı.Bu yüzden herkes onların apolitik olduğunu düşündü.Oysa onların dünyası daha geniş. Onlar politika olarak çevreyi, ekolojik dengeyi, bireysel özgürlükleri algılıyorlar. Onlar kurallı politika yerine sivil toplumcu politikayı, yardımlaşmayı, ihtiyacı olanlara ulaşmayı politika olarak benimsiyorlar” Bengi Semerci’ye göre Y dediğimiz kuşak, sandığımızın aksine ailelerine çok bağlı olarak yetişmiş. Doğdukları günden beri her davranışları aileleri tarafından belirlenmiş. Ama diğer taraftan sosyal medya ve internet sayesinde dünyada olup biten her şeyden haberleri var... Bireysel olmalarına rağmen birbirleriyle iletişim kurmayı, farklı olanla bir arada olmayı öğrenmişler... “Gençlik döneminin getirdiği heyecan ve güçle bu eyleme başladıklarında bambaşka bir amaç için organize olmuşlardı.” diyor. “Ama olaya büyüklerin karışması her şeyi alt üst etti. Bir taraf sırtlarını sıvazlıyor, bir taraf sopa gösteriyordu. Onlar için olumlu ya da olumsuz tepkiler fark etmedi; başkalarının davranışlarını kontrol etmelerine karşı gelerek başkaldırdılar. Sonuçta ne kadar eğitimli ve barışsever olsalar da onlar genç,heyecanlı dolayısıyla erişkinlerin gösteremediği olgunluğu onlardan beklemek anlamlı değil” ESKİ KUŞAĞIN EN BÜYÜK HATASI KARŞISINDAKİNİ ÖTEKİLEŞTİRMEK Anlayacağınız, bir siyasi oluşum hedeflemeyen bu gençlerin eylemi ‘büyüklerin‘ müdahalesi ile çığrından çıkmış. “Eski kuşağın en büyük hatası siyaset anlayışını kendi çizgilerine döndürmek için karşısındakini ötekileştirmeydi” diyor Bengi Semerci... “Zaten bütün konuşmalar ‘siz‘ ve ‘biz‘ ile başlıyor” diye ukalalık yapıyorum. “Aynen öyle... Ama bu gençlerin yetişmelerinde ‘öteki‘ diye bir kavram yoktur. Aldıkları eğitim ve gelişmeleri böyle bir şeye müsait değil. ‘Ben istiyorsam, bana uygun geliyorsa diğerleriyle iş birliği yaparım ama ben ayrıyım’ diye düşünüyorlar.” “Çünkü aynı zamanda bireyseller...” “Tabii... Ama büyükler, ‘Siz anlamıyorsunuz, bu işi biz daha iyi yaparız‘ dediler ve maalesef bugün Türkiye’de her evde başkasını öteki sayan bir kesim oluştu. Bu daha önce de vardı ama başkasını öteki gören bu ayrışma erişkinlerin bu müdahaleleri ile daha da keskinleştirildi.” Bir bilenle konuşmanın faydaları işte... Bu işlere pek basmayan kafamda giderek yeni ufuklar açılmaya başladı. Bu arada merakım da giderek depreşti tabii... Gençlerin değişime açık oldukları bir gerçek ama acaba onlar bizden daha mı olgunlar bu yaşta? “Hayır” diyor Bengi Semerci bu soruma yanıt olarak. “Olgunlaşmak deneyim ve eğitim ile olur. Onlar zamanla büyüklerine ‘dur bakalım bu işler böyle yürümez‘ diyecekler ama daha bir süre çalkalanacağız. Bu da kötü bir şey değil aslında. Yeter ki sonunda herkes birbirini yok ederek değil, ancak “öteki” ile birlikte varolabileceğini, karşısındakini dinlemesi gerektiğini anlasın.” Bengi Semerci, aslında hoşgörüsüz bir toplum olduğumuzu düşünmüyor. Sadece bizden farklı olanı anlamak yerine ondan korktuğumuzu söylüyor. Bu süreci atlatmamız için geçmişten gelen karamsar önyargılarımızdan kurtulmamız gerektiğine inanıyor. Söz dönüp dolaşıp adalet mekanizmasına ve polise geliyor doğal olarak. “Benim gençliğimde de ne adalete ne polise güven vardı” diyor.”Bunu herkesin oturup düşünmesi lazım... Niye sıkıştığımızda polisi arıyoruz da buna rağmen güvenmiyoruz...” POLİSİN KORUMASI GEREK KORKUTMASI DEĞİL “Bu biraz fazla genelleme olmadı mı?” “Meslek sınırları içinde davranan polisten bahsetmiyorum.Polisin ve devletin görevi bireysel ve toplumsal güvenliği sağlamak.Bunu yaparken kişiyi koruması gerek,korkutması değil. Korku ikna etmek için geçerli bir yöntemdir ama dozunu arttırıp ‘artık bundan kötüsü olamaz’ duygusunu verirseniz etkisini tamamen kaybeder... Dayakla terbiye edilmeye çalışılan bir çocuk sonunda ‘Yine yerim dayağı ama ne yapacaksam yaparım’ der. Aklıma takılan bir soru da bu genç kuşağın kırılmaya başlayıp başlamadığıydı. Bengi Semerci’ye göre onlar mağlup olmamışlardı. Ama sorun gençlerin meselesi olmaktan çıkmış, onları çarpıştıranların eline geçmişti. “Genç olmak güzel bir şeydir ama frenin olması lazımdır” diyor. “Kırmızı ışıkta depara ancak gençken kalkarsın....” Ona göre kendi sınırımızı koruyup, başkasının sınırına saygı duymamamızdan kaynaklanıyormuş bütün bu kargaşa. “Biz daha bir sinema kuyruğunda bile birbirimizi ezerken bu gençler sınır kavramını nasıl hazmedecekler...” HERKESE MAVİ BONCUK DAĞITIRSAN BONCUKSUZ KALIRSIN... İş adamlarının bu konudaki tavrı da ilgi çekiciydi. Bengi Semerci’ye göre her zaman herkese mavi boncuk dağıtırsan ya boncuksuz kalırsın ya da boncuklarını kimse istemez olur. Peki ya mahalle baskısı... Asıl sorun bu olgu Bengi Semerci’ye göre. Herkes birbirine öyle bir mahalle baskısı uyguluyor ki tarafsız kalmak sanki dışlanmak anlamına geliyor. “Oysa” diyor Semerci; “ Tarafsız olmakla tarafsız değerlendirme yapmak farklıdır. Herkesin inandıkları,düşünceleri vardır ama tarafsız değerlendirme her iki tarafın da doğrularını ve yanlışlarını görebilmek,yargıya,sonuca bu şekilde varmaya çalışmaktır.Sadece benim dediğim ve yolum doğru kadar,hiçbirisi beni ilgilendirmiyor demek de bir o kadar yanlış ve tehlikeli.” AĞIR TEPKİ DİRENCİ ARTIRIR Bengi Semerci'nin teorik olarak konuştuğunu zannediyorum ama o durumu netleştiriyor. Kendisi Taksim’e çıkmış, gençlerin arasına karışmış. “Gençlerin orada bulunması için farklı farklı nedenleri vardı” diyor. Sonradan katılan erişkinlerin nedenleri de eklendi. Peki ya olayların böylesine büyümesi ve şiddete kadar varması? Soruya cevabı şu Semerci’nin; “Yaptığınız eylemde uygun olmayan,ağır bir tepki görürseniz, direnciniz daha artar, her şeyi göze alabilirsiniz, şiddet şiddeti yaratır.Sonrası herkes için karmaşa olur.” PROVOKATÖRLERİN İŞE KARIŞMASI KAÇINILMAZ Kahvaltı bahane sohbet şahane ama Bengi Semerci’yi yakalamışken kafamdaki bir kaç boşluğu daha doldurmasını istiyorum... Mesela ağızlarda sakız olan şu provokasyon meselesi... “Bir süre sonra provokatörlerin işe karışması kaçınılmazdır” diyor. Bir kargaşa başladığı zaman dünyanın her yerinde provokasyonlar da baş gösterirmiş.Kargaşadan beslenenler, ortadaki meseleyi kendi meselelerine çevirmeye çalışanlar.. Hükümetin tutumunu da şöyle açıklıyor; “Hiçbir sistem toplumsal harekete dönüşecek bir gösteriye izin vermek istemez. Ama doğru bulmadığı şeylere karşı çıkmak, sesini duyurmak da her bireyin hakkıdır." KORKU EŞİĞİ GEÇİLDİ “Peki ya bundan sonra?” diyecek oluyorum; “Sonrasını her yönü ile değerlendirmek benim uzmanlığımı aşar. “Telefonum mu dinleniyor, acaba fişlenecek miyim endişesi içinde yaşayan bir çok insan tepki verebileceğini gördü,korku eşiğini geçti. Korkmadan görüşlerini söyleyebilmek ve korkmadan başkalarının görüşlerini dinleyebilmek önemlidir. “Tepki vermek her zaman iyi midir’ diye sorarsan, iyidir de tepkileri doğru dile getirmemin,sonrasını düşünmemenin bireyler için de devletler içinde bir bedeli vardır tabi...” Yani “Düşünerek atın adımlarınızı” diyor Bengi Semerci... Ondan söylemesi, benden aktarması...