PARİS’TE RİTZ KAVGASI !

Yayın Tarihi : 03-07-2012 10:21
Efendim, özellikle Fransız aydın kesimini isyana ve paniğe sevk eden olay; Ritz otelinin iki yıllığına kapatılıp, yeni baştan restore edilmesi. Çünkü neredeyse Champs-Élysées, Notre Dame katedrali, Eyfel kulesi gibi Paris’in simgelerinden biri haline gelen otel, bir binadan çok, tarihi ve kültürü temsil ediyor onlar için. Haksız da değiller hani. 1898 yılında ‘kralların otelcisi’ lakaplı Cesar Ritz tarafından açılan Ritz, o yıllarda odalarında banyo ve tuvalet bulunan ilk otelmiş. 2. Dünya savaşı sırasında ise Coco Chanel, F. Scott Fitzgerald, Ernest Hemingway , Marcel Proust gibi dönemin en önemli isimlerine ev sahipliği yapmış. Ev sahipliği derken gelip geçici otel müşterilerinden söz etmiyoruz. Mesela Coco Chanel’in evi gibiymiş Ritz. Zaten onun kaldığı suit bugün ünlü modacının adını taşıyor. Hemingway’e gelince… Neyse onun harika serüvenini biraz sonra anlatırız.. Şimdi gelelim Fransızların endişesine… [b]LADY Dİ’NİN SON AKŞAM YEMEĞİ[/b] Lady Diana’nın son akşam yemeğini yediği otelin bugünkü sahibi, Di’nin evleneceği Dodi’nin babası olan Muhammed El Fayed… Bu Muhammed bey, oteli sıfırdan ele alıp yenilemeye karar vermiş. Çünkü Fransa’da en lüks otellere verilen ‘Palace’ yani ‘Saray’ unvanını alamamış Ritz. Zaten 1970’lerde yapılan son restorasyondan sonra otelin yeniden elden geçirilmesi gerekiyormuş. Ama bu sürenin 2 yıl sürecek olması ve çok köklü değişikliklere gidileceğinin duyulması kafalarda soru işaretleri bırakmış. Ya Ritz’in tarihi dokusunu bozup modern bir otel haline getirirlerse?... Bu konuda kampanyalar hazırlanıyormuş duyduğuma göre. [b]HEMİNGWAY NAZİLERE KARŞI! [/b] Elin oğlu, tarihine böyle sahip çıkıyor işte. Haksız da değiller… Mesela Ritz’deki Hemingway Bar, adeta ünlü yazarın minik bir müzesi gibi döşenmiş. Duvarlarda doldurulmuş hayvan başları (malum usta büyük avcıydı) fotoğrafları, bir köşede daktilosu, hatta tüfeği bile orada sergileniyor. İşte çılgın Hemingway’den tarihe mal olmuş bir Ritz anısı… 1940’lı yıllar… Fransa Nazi işgali altında… Ernest usta, birkaç yıl önce İspanya iç savaşlarına gazeteci olarak gitmiş, dayanamamış Cumhuriyetçiler safında savaşmaya başlamış. Sonra Almanlar Paris’i ele geçirince hemen oraya koşmuş. Anlayacağınız ‘baba’ tam bir macera adamı. Bir gün duymuş ki Naziler, Vendome meydanındaki otele doğru ilerliyorlar, jipine atladığı gibi Ritz’e gelmiş. Eşini dostunu toplamış, şampanyaları patlatıp herkesi gaza getirmiş; “Nazilerin bu oteli işgal etmesine izin vermeyeceğiz” diye… [b]COCO CHANEL SIĞINAKTA… [/b] Coco’ya gelince. Ünlü modacı da oteli evi gibi benimseyenlerden. Mağazasının üst katındaki evinde çalışır, konuklarını ağırlar, bütün günü orada geçirdikten sonra gece yatmak için Ritz’e gelirmiş. Alman işgali sırasında ise korkup tüymüş otelden. Bir süre sonra dayanamamış tekrar geri dönmüş ama bir bakmış ki, kaldığı suit bir Nazi subayı tarafından işgal edilmiş. Coco’cuk çaresiz küçücük bir odaya sığınmış. Fakat burnundan kıl aldırmayan bir kadınmış Chanel. Hava saldırıları sırasında otelde yapılan uyduruk sığınağa geldiği zaman bile arkasındaki yardımcısı, bir elinde oturması için minder, diğer elinde de gaz maskesini taşırmış… [b]17 BİN 700 DOLARLIK ODALARDA BOŞ YER YOK! [/b] İşte böyle bir anılar oteli Ritz. Sadece bu kadar değil İngilizce sözlüklere bile girmiş adı.Ritzy İngilizcede ‘burnu havada’ ‘şaaşalı’ anlamında kullanılıyor. Eh, 17 bin 770 dolarlık odalarında bile yer bulunmayan otelin biraz burnu havada ve şaşalı olması normal. Avrupa’daki ekonomik kriz ve Euro’nun durumu filan da vız gelip tırıs gidiyor bu tarihi mekana. Zaten “Eğer Ritz de kalmanın fiyatını soracaksanız, Ritz size göre değil” lafı da bu durumu açıkça anlatıyor. Peki şimdi ne olacak? Ritz, iki yıl sonra şanına şöhretine uygun bir şekilde mi açılacak yoksa modern bir ucubeyle mi karşılaşacak Parisliler? Restorasyonu yapan mimar Thierry Despont’un bundan önceki çalışmaları biraz olsun gönülleri ferahlatıyor. Londra'da Dorchester, New York'ta Carlyle gibi iki tarihi oteli de yenileyen ünlü mimar bu binaların orijinallerine sadık kalmış. Eğer Ritz’in yeni hali de böyle olmazsa anlaşılan büyük bir yaygara koparacak Fransızlar… Şimdi diyeceksiniz ki "İzzet bize ne gecesi 17 bin dolarlık otelin renovasyonundan". İnanın bırakın sizi bana ne aslında. Zaten otelin son durumundan çok dört duvarının arasındaki hikayelerdi ilgimi çeken. Okuyup sizlerle paylaştığım bir masalmış gibi düşünün hepsini. Hansel ve Gretel'in pastadan kulübesini de çok dinledik küçükken ama oraya kalkıp gidenini duymadım henüz. [b]AMAN DİKKAT CEM YILMAZ [/b] “Bir köpek kucağınıza atlarsa sizi sevdiğindendir, aynı şeyi bir kedi yaparsa kucağınız sıcak olduğu içindir” diye bir laf duymuştum zamanında. Şimdi anlıyorum ki kim söylemişse ağzına sağlık, ne kadar doğruymuş. Bizim Rin Tin Tin de tam böyle bir hayvan işte. Gerçi kucağıma atlamıyor, çünkü eşek gibi bir köpek oldu ebatları bakımından. Son zamanlarda spora taktı kafayı, önce koşuyordu, şimdi spor salonuna takılıyormuş. Sağ olsun bu arada beni de ihmal etmiyor. Geçen gün terli terli geldi, dört bacaklı eşofmanını çıkarırken “Biliyor musun Cem Yılmaz yeniden spora başlamış” dedi “Oğlum bunu yazdık ya zaten” dedim. “Ama abi bunları bilmiyorsun, gözlerimle gördüm” dedi. Bizimkinin Cem’in spor yaptığı salona nasıl sızdığını sormadım ama anlattıkları ilginçti doğrusu. Ters mekik, omuz pres, bacak egzersizleri yapıyor, koşuyor ve ağırlık çalışıyormuş Cem. Bunları duyunca “Eyvah” dedim kendi kendime… Çünkü babamın bir lafı vardı “Konserve gibi yaşamak istiyorsan fıtık ameliyatı olmalısın” derdi. Hani artık her hareketine dikkat etmelisin, kibarca 'oturduğun yerde oturmalısın' anlamında. Malum, Cem iki kez fıtık ameliyatı geçirdi. Bunu duyar duymaz bu işlerde uzman bir profesör dostumu aradım hemen. O da kuşkularımı doğruladı. “Bu öyle bela bir iştir ki, hareketi çok azaltarak durağan bir hayat yaşamak gerekir.” dedi. “Herkes sanıyor ki bir kere fıtık ameliyatı olunca kurtulurum.” Gerçekten de bu ameliyatı geçirenler ‘Bugün sünnet, yarın deniz’ mavrası gibi bakıyorlar olaya. Oysa o laf da tamamen uydurma bir slogan. Sünnetten sonra hemen denize girmek, gelecekte ‘erkeklik’ üzerine sıkılacak palavralara ciddi bir sekte vurabilir. Hele bir de pipi mikrop kaparsa. Fıtık da, hayat boyu çok dikkat edilmesi gereken bir bela iş. Hele ikinci ameliyatı olmuşsan, tıpkı Kevin Spacey gibi ‘Olağan şüphelisin’ demektir. (Kevin Spacey’in fıtık olmadığını biliyoruz tabii.. Bu onun en sevdiğim filmlerinden biri) Senin bina zaten çatlak sevgili Cem. Omurganda deprem olmuş bir nevi. Binayı güçlendirmen lazım. Oysa sen deprem mühendisine gitmek yerine kalkmış taşaron firmaya emanet etmişsin kendini. Kas yığını spor hocalarıyla bu vartayı atlatamazsın. Spor salonlarına gidip İron Man’in tahtına gözünü dikeceğine doktorlar eşliğinde bilimsel egzersizler yapman lazım. Böyle giderse maalesef ufukta 3. Ameliyat görünüyor… Vallahi ben profesör dostumun yalancısıyım. Aman Cem dikkat et kendine. Sadece elma, havuç yemek, salatalık suyu içmekle sağlığına kavuşmuyor insan. Sen hepimize lazımsın… Daha çok kahkahalar atacak Türkiye seninle.