İSTANBUL’A DEAN&DELUCA GELİYOR!

Yayın Tarihi : 23-05-2012 09:52
Sezen’in o güzelim şarkısında olduğu gibi ‘Şehre çok film geldi’ ama Dean&Deluca ilk kez İstanbul’a geliyor, hem de ‘vizyonluk’ değil, yerleşmeye. Dünya’nın en ünlü markalarından biri daha artık bizimle olacak. Dean&Deluca’nın New York Soho’daki mağazasını ilk gezdiğimde ‘Keşke birileri akıl etse, bizde de şubesini açsalar demiştim’ Burası bir süpermarket’ten çok daha fazla bir şey, tek kelime ile tanımlamak da zaten imkansız. Belki ‘Gurme market-cafe-restoran’ filan diyebiliriz. Yemek içmek ile ilgili ne varsa en kalitelisini satıyor adamlar. Tatlılar, deniz ürünleri,etlerin en iyisi şarap, her çeşit yağ, sirke, ordövr, baharat, kahve, çay, yemek yapma araçları, yemek kitapları, kısaca bu konu ile ilgili ne ararsanız var. Üstelik hepsi ayrı bölümlerde. Restoranlar, kafeler de cabası. Ama Soho şubesinde bir ekmeğin fiyatı 6-8 dolar arasındaydı. Nasıl malzeme kullandıklarını tahmin edin artık. Dean&Deluca 35 yıllık bir müessese. İşe el yapımı peynir ve tatlılarla başlamışlar, bugün Amerika’da 14 eyalete yayılmışlar. Ayrıca Birleşik Arap Emirlikleri’nden Japonya’ya, Katar, Kuveyt, Tayland'dan Güney Kore'ye kadar uzamış bu zincir. Şimdi kendi internet sitelerinde İstanbul’da bir şube açacaklarını yayınladılar. Gelelim olayın Türkiye boyutuna. Dean&Deluca ile lisans anlaşmasını imzalayıp ellerini taşın altına sokan üç Türk iş adamı: Osman Rüştü Tokat, Uğur Dalgıç ve Karsan’ın eski genel müdürü Can Karabağ. Şimdi bu ortaklar birlikte Dean&Deluca serüvenine atılmak için yer aramaya başlamışlar bile. Hayırlı olsun diyelim, yakışır güzel İstanbul’uma… [b]ALİ SABANCI İLE DENİZLER ALTINDA 20 BİN FERSAH [/b] Doğum ve ölüm tarihlerimiz arasında o küçücük tireyse eğer hayat, onu doya doya yaşayanlara bayılıyorum. Onlardan biri de Ali Sabancı. Koskoca Pegasus Hava Yolu şirketi, uçaklar filan derken hayatın bambaşka kıyılarında bambaşka bir tutkusu var Sabancı’nın. İş hayatını göklerde sürdürürken, özel yaşamını da denizin derinliklerine adamış Ali bey. Uzun zamandır dalıyor, mavi dünyanın bilinmezliklerle dolu sularını kulaçlıyor. Hatırlayanlar olacaktır, geçen yaz bu uğurda az daha canından oluyordu. Dalış sırasında bir ahtapotun kollarının boynuna sarılmasıyla ölümden dönmüştü. Az kalsın ‘Ahtapot’un Kolları’nın sadece bir Türk filmi ismi olmadığının canlı kanıtı olacaktı. [resim=20120523resim-185340D7][/resim] Bana kalırsa değil ahtapot , Jaws gelse Ali beyi bu tutkusundan vaz geçiremeyecek. Geçen yıl yedi arkadaşı ile birlikte Kızıldeniz’deki dalışlarında yaşadıklarını kitap haline getiren ünlü iş adamı, bu kez de Maldiv adalarından çok özel fotoğrafları ve anıları yeni kitabının sayfaları arasına hapsetmiş ve bize ulaştırmış. ‘Bir Zamanlar Maldivler’ gerçekten hem bakılacak, hem okunacak bir kitap olmuş. Dünya Sualtı Görüntüleme Festivali’ nde 2 ödül birden kazanan sualtı fotoğraf sanatçısı Alptekin Baloğlu’nun da aralarında bulunduğu ekip, bir hafta boyunca her gün dört saatini su altında geçirerek, köpekbalıklarından, deniz kaplumbağalarına, mercan kayalıklarına kadar harika fotoğraflar çekmiş. Beni asıl etkileyen, Ali Sabancı’nın şu sözleri oldu; “Hayat kısa ve bazen de zor. Yoğun çalışıyoruz ve yoğun yaşıyoruz. Ben kendime bir pencere açtım. Bu pencere suyun altında ve beni balıkların arka bahçesine götürüyor.” Keşke hepimiz onun gibi hayatımızda yeni bir pencere açabilsek… [b]IŞIN KARACA POP’A DÖNÜYOR [/b] Ben bu satırları yazarken Gargamel selamsız sabahsız yine daldı içeriye; “Abi hadi gene iyisin, gözün aydın” dedi. “Hayrola, bir yerlerden para buldun, taktığın borçları ödeyeceksin galiba” dedim safça. “Yok be abi, Işın Karaca yeni albüme hazırlanıyormuş” dedi pişkin pişkin sırıtarak. Işın’ın sesini nasıl sevdiğimi biliyor hergele, damardan giriyor olaya. Dayanamadım “Yine Arabesk mi söyleyecek?” diye sordum. Bizim kulağı delik başladı anlatmaya. Işın, bir önceki Arabesque albümü ile ‘eski mahalleye yeni adet getirip’ hafızalarımıza kazınmış arabesk şarkıları yepyeni bir yorumla söylemiş ve harika bir iş çıkarmıştı. Aslında çok özel bir şarkıcı Işın, o ‘zenci gırtlağını’ kendine özgü bir şekilde mükemmel kullanıyor. Bu kez yine özüne, Pop’a dönüyormuş. Şarkıları seçmeye başlamış bile. Gerçi çok güzel söylemişti ama hep merak etmiştim bu kıza arabesk merakı nereden geldi diye. Gargamel onun da cevabını verdi. Pek çok popçunun her albümünde birkaç arabesk şarkı söylediğini görünce, “Bu iş öyle olmaz, böyle olur, herkese ders olsun” demiş ve kolları sıvamış… ‘Işın kime ders vermek istedi’ sorusunun yanıtını vermek bana düşmez ama kızın benim okuldaki müzik öğretmenimden çok daha müthiş bir hoca olduğu da bir gerçek. [b]VOGUE KAŞ YAPAYIM DERKEN GÖZ ÇIKARDI [/b] [resim=20120523resim-185340G3][/resim] Biraz da dünya mutfağına geçelim ve Vogue dergisinin nasıl bir tufaya düştüğünü anlatalım. Dergi, ‘sağlık insiyatifi’ adı altında dünya çapında bir kampanya başlatmıştı. Yılarca ‘sıfır bedenleri’ kapağına taşıyan Vogue, artık sağlıklı bedenlerin öncüsü oldu. Haziran sayısı için Amerikan Vogue'unda Serena Williams'ın da arasında olduğu sporcular yer aldı. Fransız Vogue'u kalça ve göğsü tekrar podyumlara taşıyan 'megamodel' Giselle Bundchen'in poposunu kapak yaptı. İngiliz Vogue, Kate Moss'u bir olimpiyat sporcusuna çevirip kapağına koydu. Alman Vogue'u ise Caroline Murphy gibi güçlü ve ünlü kadınların photoshopsuz siyah beyaz fotoğraflarını yayınlayarak kaş yapayım derken, tam anlamıyla göz çıkardı. Çünkü seçtikleri güçlü kadınlardan biri olan Nina Hoss, resimlerden birinde elinde sigara tutuyordu. ‘Sağlıklı Yaşam’ kampanyasındaki bu minicik detay ortalığı karıştırmaya yetti. Şimdi Vogue sert protestolarla karşı karşıya. Eh, ne demişler ‘Alma sıfır bedenin ahını, çıkar aheste aheste…’ [b]KURT COBAİN’İN KEMİKLERİ SIZLADI [/b] Jim Morrison nasıl bir dönemin efsanesiyse, Kurt Cobain de öyleydi. Biri Doors’un, diğeri Nirvana’nın solisti.. İkisi de 27 yaşındaydı hayatlarına son verdikleri zaman hayranları yasa bürünmüştü. Ama Kurt’un karısı Coutney Love onun efsanesini çılgın yaşamı ile devam ettirdi; albümler yaptı skandallar yarattı. Ve sonunda öz kızı Frances Cobain'le ilgili attığı bir tweet ile ortalığı karıştırdı. Courtney’in iddiası yenir yutulur gibi değildi doğrusu. Frances’in, babasının gurubu Nirvana’nın bateristi Dave Grohl ile ilişkisi olduğunu yazmıştı. Buraya kadarını duymuştum ama bundan sonrasını yeni öğrendim. Frances ise aynen şöyle bir açıklama yapmış; "Biyolojik annemin yaptıklarına genelde sessiz kaldım ama bu son tweet, olayı iğrenç bir hale getirdi. Dave Grohl, platonik duyguların dışında bana hiç yaklaşmadı. Tek kişiyle beraberim ve çok mutluyum. Twitter annemi yasaklamalı" Ne analar varmış hayatta, yeni öğreniyoruz. Bana kalırsa Frances'in açıklamasındaki 'biyolojik annem' lafı çoğu şeyi özetliyor.