Kadından Veliaht olur muymuş?

Yayın Tarihi : 06-10-2013 19:49
Televizyonun başında otururken Mazhar’ın o güzelim Bodrum şarkısı geldi aklıma, “Nereden başlasam, nasıl anlatsam”... Şöyle bir göz atayım diye ATV’deki Veliaht yarışması açtım, sonra da takılıp kaldım. Yanlış anlamayın hayranlıktan filan değil; ‘pes‘ dedirten hatalar nedeniyle... ‘Nerede başlasam anlatmaya’ diye fazla düşünmeme gerek kalmadı çünkü programın ismi bile ‘dakika bir gol bir’ dedirtecek garabetteydi. Jürideki ünlü şarkıcılar kendilerine veliaht seçecekler. Hande Yener’in veliahtı Elif, Deniz Seki’nin ki Didem, Niran Ünsal’ınki ise Hande... Benim bildiğim veliaht erkek olur. Acaba yanılıyor olabilir miyim diye açıp baktım sözlüğe; aynen şöyle yazıyor “Bir hükümdarın ölümünden ya da tahttan çekilmesinden sonra tahta geçmeye aday olan kimse. Hükümdar ailesinden olan erkeklere verilen ünvan.” Yahu programın adını koyarken sözlüğe de mi bakmaz insan? Bir de işin veliahtını seçecek olan ‘hükümdar’ tarafı var tabii. Jürideki ‘hükümdarlar’ Rafet El Roman, Niran Ünsal, Kutsi, Deniz Seki, Cengiz Kurtoğlu ve Musa Eroğlu.... Musa ustayı ve Cengiz Abiyi bir kenara ayırırsak hangisi hükümdarlığı hak etmiş ki mesleğinde? Keşke jüri olmak için harcadıkları zamanı yeni bir şeyler üretmeye harcayıp mesleklerinde yeni kaleler fethetselerdi. Bülent Ersoy, Ajda Pekkan, Orhan Gencebay gibi halkın ‘Kral ve Kraliçeleri’ jüride olup yerlerine veliaht veya sultan seçselerdi; kimsenin söyleyeceği bir sözü olamazdı. Ama bu iş Rafet El Roman ile Niran Ünsal’a kalmışsa vay halimize! Aslında onlara ve diğer jüri üyelerine fazla kızmamak lazım. Sık sık ‘felsefi’ konuşmalar yapıp müzik bilgilerinin ne denli büyük olduğunu gösterdiler ve bol bol kendi reklamlarını yaptılar. Bu arada ufak tefek kazalar da oldu tabii. Ciddi bir nutuk atan Rafet kardeşimizin veliaht yerine ‘velayet’; sunucu kızımız Gözde’nin ise “İlk program olduğu için bizi mazur görün” cümlesini büyük bir ustalıkla Türkçeye ‘çevirip;’ “maruz görün” demesi gibi... Gözde Kansu’dan söz etmişken birkaç kelam da ona söyleyeyim bari. Gözde çok hoş, güzel bir kız... Onu Issız Adam’da izlerken sigara söndürme yöntemine çok gülmüştüm, oyunculuğunu da beğenmiştim. Ama her oyuncunun iyi bir sunucu olamayacağının ispatı gibiydi o gece Gözde... “Seni bile televizyona çıkarıyorlar kıza çamur atma” demeyin hemen. Ben haftada bir talk show yapıp kendimle dalgamı geçiyorum sadece... Gözde kardeşimize gelince program boyunca oradan oraya zıplayıp durdu, elini kolunu nereye koyacağını bilemedi, en fenası da elbiseninin altından sarkan göğüslerini gözlerimizin içine sokmasıydı. Sigara dumanından içki kadehine kadar her ‘zararlı‘ maddeyi buzlayan TV yöneticileri keşke o görüntüleri de buzlasalardı. Yanlış anlamayın sansür anlamında söylemiyorum, göz zevklerimiz adına bu önerim. Bir de beni acı acı güldüren Veliaht’ın tanıtımındaki şu cümle oldu : “Yüzde yüz yerli format olan yeni yarışma programı” Yüzde yüz yerli format derken, programa katılanların Türk sanatçıları olmasını kast ediyorlarsa söylenecek bir şey yok. Ama işin içine format kelimesi girince orada duracaksın arkadaş. Bunun neresi yerli format? Acun’un ‘O Ses Türkiye’sini acemi bir kopyası. Jürinin oturduğu kırmızı koltuklar bile neredeyse aynı... Bari bir de o koltukları döndürselerdi de tam olsaydı. “Yahu İzzet sen de amma yüklendin programa” diyeceksiniz belki. İşin aslına bakarsanız Veliaht’ın jüri üyelerinin pek çoğunu yakından tanırım ve severim. Hepsi kendi çaplarında çok başarılı işler yapmış isimler. Benim bütün bu eleştirilerim dünyaya göz açan yeni yarışma programlarının daha dikkatli ve özenli doğması için. Umarım Veliaht da bir süre sonra kendini toparlar ve keyifle izlenecek bir program olur. [b]Çakma Fatih iş başında![/b] Ey cihan fatihi koca imprator Fatih Sultan Mehmet, sen bu hallere düşecek insan mıydın? ‘Suretinin’ yaptıklarını bir yerlerden izliyor olsaydın “Kellesi vurula” derdin hiç şüphesiz... Efendim bu fantastik girişten sonra gelelim çakma Fatih Sultan Mehmet’in maceralarına... Fatih dizisinin başrolündeki Mehmet Akif Alakurt biraz sinirli bir oyuncu kardeşimiz. İlk vukuatı bundan 4-5 yıl önce başrolünü Cansu Dere ile paylaştığı Sıla dizisinde yaşanmıştı. Sette kostüm sorumlusu Özlem Çakır’ı her nedense ‘haşat etmiş‘ ve hakkettiği cezayı almıştı. Huylu huyundan vazgeçmez cümlesinin yaşayan örneği Alakurt, yeni dizisi Fatih’te de yine sinirlerine hakim olamamış anlaşılan. Önce bir set işçisine Fatih’in kılıcıyla saldırıp terrör estirmiş. Setçi arkadaş da bunu Twitter’da paylaşınca ertesi gün adama tekme tokat girişmiş. Eh koskoca Fatih; yapar mı yapar... Ama yönetmen Merve Girgin, “Şiddet uygulayan bir adamla kendimi ve ekibimi çalıştırmam” deyip basmış istifayı. Aferin kıza... Bu olayı duyunca eski Yeşilçam’ın o güzel emektar oyuncuları geldi aklıma...Her filminde zengin fabrikatörü oynayan (o zamanlar holding patronu icat edilmemişti) Hulusi Kentmen setten sonra mütevazi evine dönerdi; zengin kötü adam Kenan Pars ise Bakırköydeki küçücük düğmeci dükkanına... Zamane aktörü Mehmet Akif Alakurt ise kendini gercekten Fatih zannediyor herhalde. Yakında onu Rumeli Hisar sırtlarında elinde tahta kılıcı ile ‘gavur’ avına çıkmış görürsek hiç şaşırmayalım arkadaşlar.