SEVGİLİ GÜNLÜK…

Yayın Tarihi : 18-02-2012 09:58
[resim=20120218resim-185203G5][/resim] Neyse günlük kardeşim. Burası öyle soğuk ki, hidrometreler – 5 dereceyi gösteriyor. Neredeyse burnum donacak. (İsterseniz bu kırmızı bölüm abuk sabuksa çıkarabiliriz) Otele yerleşir yerleşmez ilk düş kırıklığımı yaşadım. Aslında boğa güreşini hiç sevmem ama dünya gözüyle bir kere görmek istemiştim. Meğer boğa güreşi arenaları İspanyadaymış, Venedik ise İtalya’da.) Ayrıca Venedik ile ilgili gondollardan ve Venedik tacirinden başka bir şey bilmiyorum. O da kulaktan dolma bilgi tabii… Venedik taciri diye biri, Shakespeare adlı bir İngiliz’i kazıklarken yakalanmış da rezil olmuş elaleme bir tarihte… O Shakespeare denen arkadaş, bu gün karşılaşsaydı Venedik taciriyle, ona hayal taciri dedi herhalde. Çünkü Venedik tam anlamıyla bir hayalet şehir olmuş. Üstelik o ünlü karnavala rağmen… [resim=20120218resim-185203D4][/resim] [b]VENEDİK'TE İN CİN TOP OYNUYOR[/b] Buraya gelmemin asıl sebebi de ‘Martedi Grasso’ dedikleri Venedik Karnavalıydı zaten. Hep duyardım da ağzım sulanırdı; büyük cümbüş olurmuş, dünya buraya akın edermiş falan filan. Oysa bırakın turisti, sokakta top oynayan inler cinleri saymazsanız bom boş bir şehir görünümünde Venedik. “Soğuktan mı böyle oldu?” diye sordum, oteldeki garsona “Yok abi” dedi “Ekonomik krizdendir herhalde… Biz ne soğuklar gördük, etraf turist kaynıyordu”… Neyse Allahtan iptal etmemişler Karnavalı, benim şansıma o da olurdu vallahi.. Burada asıl şamata 21 Şubatta, Martedi Grasso’nun son günü olurmuş. O güne Fat Thuesday (Şişman Salı) diyorlar. Koca San Marco meydanının ortasında karnavalın sembolü olan kukla yakılırmış. Neymiş efendim bu ateş, şehri kötülüklerden korurmuş. Acaba bizim Hıdrellez’deki gibi ateşin üzerinden atlasalar uğur da getirir mi diye düşündüm. Ama bu fikrimi açıklamadım adamların iç işlerine karışmamak için. Neyse zaten ateşi mateşi göreceğim yok, o güne kadar kimse tutamaz beni buralarda. [resim=20120218resim-185203D2][/resim] [b]ÜNLÜ VENEDİK MASKELERİNİN SIRRI[/b] Venedik’teki maske bolluğunu görünce, Stanley Kubrick'in bitiremeden öldüğü son filmi ‘Eyes Wide Shut’ aklıma geldi. Hani bir sahnede, Tom Cruise Nicole Kidman'la beraber maske takıp kimin eli kimin cebinde konseptli müstehcen bir partiye katılıyordu ya… Aynı maskeleri takıp bir partiye gitmek, bendenize de nasip oldu ama oraya biraz sonra geleceğiz; önce kendimden bir alıntı yapayım: ‘Venedik demek, maske demek’ Gerçekten her köşe başında maske satan dükkanlar var ve hemen hemen hepsinin vitrininde ‘Kubrick’in filmindeki maskeler buradan alınmıştır’ yazıyor. Akıllarınca beni yiyecek adamlar. [resim=20120218resim-185203B8][/resim] Maske, gerçekten bir Venedik geleneği. Bu konuda biraz büyük laflar edeceğim ama anlatanların yalancısıyım. Bunlar yüzyıllardır toplum içindeki sosyal statü farklılıklarına karşı bir duruş sergilemek için kullanılmış. Kısaca maskeyi takınca, her herkes eşit oluyor, sınıf farkları ortadan kalkıyormuş. Ama tabii bu işin felsefik bölümü. Daha ilginç nedenleri de var tabii.. Mesela borçluların alacaklarından kaçmasına ya da düşmüş asillerin sokaklarda dilenirken yüzlerini örtmesine de yararlı oluyormuş maskeler. Kadınlar da eğlence yerlerine girmelerinin yasak olduğu dönemlerde bunları takıp, erkek kılığında giriyorlarmış ‘barlara, pavyonlara’… Ama asıl gırgırı şu; pederler ve rahibelerde maskeler sayesinde kimliklerini gizleyerek seks hayatlarına renk katıyorlarmış. Kısaca söylemek gerekirse devletin kuralları yıkıp, sıradan vatandaşlara kendini kaybetme şansı verirmiş bu karnaval. Cinsel kimlik, kişilik ve sosyal sınıflar maskelenirmiş. Zaten bu yüzden faşist Mussolini yönetimi 2. Dünya savaşı sırasında Martedi Grasso’yu yasaklamış. Ancak yetmişli yılların başında tekrar hayata dönebilmiş karnaval. [resim=20120218resim-185203B4][/resim] Şu günlerde Venedik’te kimse kendi kimliğini gizlemek ihtiyacı duymuyor ama Martedi Grasso, ruhlarını ve bedenlerini gizleyerek, içlerindeki kötülüğü yılda bir kez olsun rahatça dışarıya vurabilmeleri için yapılıyor. [b]KOSTÜMLÜ BALODA NELER YAPTIM?[/b] Sevgili günlük, arada bir seni unutup tek başıma takılıyorum, kusura kalma. Şimdi gelelim maskeleri takıp, gözleri karartıp gittiğimiz Eyes Wide Shut misali baloya. Kubric’i burada anmamız lafın gelişi. Tarihi Daniela otelinde verilen bu davet festivalin önemli etkinliklerinden biri. Burası aslında İtalya’nın en soylu ailelerine ev sahipliği yapmış bir saray; Palazzo Dandolo… Dandola ailesinden sonra pek çok ünlü aile de burada yaşamış. Şimdi otele çevirmişler. Düşünüyorum da o soylulardan birinin ruhu kalkıp gelse yattığı yerden, salonda maskelerle kostümlerle dans eden üç yüzü aşkın deliyi görse tekrar nasıl kaçardı mezarına.. Lafı uzatmayalım, baloya kostümsüz katılmak yasak olduğu için önce kostümlerimizle, maskelerimizi seçtik, bir güzel giyinip kuşandık. Kostümler de kostüm hani… Hepsi el dikimi ve döneme bire bir uygunlar. Tam işimiz bitti derken bir de ‘dans ustası’ diye bir adam çıkıp gelmez mi? Bütün konuklara dansın koreografisini gösterdi. Eh artık hazırdık, balo başlayabilirdi. [resim=20120218resim-185203E8][/resim] Tabii ki bendeniz de herkesle birlikte dans ettim sevgili günlük ama burasını biraz kısa kesmek istiyorum, çünkü beni o halde görmek istemeyeceğine eminim. Dans faslından sonra sıra tatlılara geldi ki, bana göre günün en önemli etkinliği buydu. Sıcak çikolatalar mı istersin, çeşit çeşit hamur işleri mi, vallahi tam bir ziyafet. Meğer adettenmiş, Venedikliler tatlı yiyince yılın daha bereketli geçeceğine inanırlarmış. Benim için bereketli geçer mi geçmez mi bilmem ama tabak tabak tatlıyı mideye indirince şekerimin yükseldiği kesin. [b]YILANLI MARKİZİN HAYALETİ [/b] Aslında Hotel Daniela'dan çok, burada anlatılan bir hikaye dikkatimi çekti. Efendim bir zamanlar İtalya’nın en zengin kadını Markiz Luisa Casati gelirmiş bu otele. Kadın Venedik'te hala bir efsane. Gecceleri çırılçıplak soyunup iki çitaya pırlantalı tasmalar takıp gezinirmiş. Bizim Haluk Akakçe, Nişantaşı’nda Midilli ile dolaştı diye olay olmuştu. Kadının ne uçuk olduğunu düşünün artık. Kıyafetleri hep sıra dışı olmuş Casati’nin. Mücevher diye boynuna canlı yılanlar takarmış. Sonra bütün paralarını çatır çatır yiyerek Londra’ya dönmüş ve beş kuruşsuz ölmüş. Bütün bu öğrendiklerimi böbürlenerek bizim Sarp’a anlattığımda onun müstehzi bakışlarına maruz kaldım. “Madem tarih bilmiyorsun, modadan da mı haberin yok” dedi. Meğer son zamanlarda Oscar'a falan giden pek çok ünlünün giydiği elbiselerin yaratıcısı Marchesa, markasının ismi için bizim yılanlı hatundan esinlenilmiş. Ne var yani, bilmiyorduk öğrendik işte… Siz de öğrenin.. [resim=20120218resim-185203D7][/resim] [b]TÜRK UÇUŞU KALKMIŞ AMA TÜRK KEBABI REVAÇTA[/b] Venedik karnavalı bu yıla kadar hep eski adı Volo dell Angelo (Meleğin Uçuşu) olan ve şimdilerde Volo della Colombina (Güvercin Uçuşu) olarak bilinen seremoniyle başlarmış. Başlarmış diyoruz, çünkü bu yıl bu gelenek kalkmış. Melek Uçuşu, vücudu kalın bir iple bağlanmış bir kişinin San Marco Bazilikası’ndan Doge Sarayı’na kadar yaptığı akrobatik dansa verilen isim. İşin asıl ilginç tarafı bu geleneğin bir Türk tarafından başlatılmış olması. Zaten ilk yıllarda bunu ‘Svolo del turco’ da diyorlarmış, yani ‘Türk Uçusu’. 1500'lü yıllarda mesleği akrobatlık olan cengaver bir genç Türk evladı dalgakırana bağlanmış bir tekneden, San Marco çan kulesine kadar uzanan bir ipin üzerinde halkın çığlıkları arasında yürüyüp bu olayı başlatmış. Venedikliler, şimdilerde Türk uçuşunu kaldırmışlar ama bir başka Türk etkisi yavaş yavaş sızmaya başlamış içlerine… Kebap, giderek moda oluyor bu kanallar kentinde. Her köşe başında pizza-kebap büfeleri var. İşin ilginç yanı ikisinin bir arada satılması. Girdim büfelerden birine, sahibine sordum “Neden pizza ve kebabı beraber veriyorsunuz?” diye. Nedense adamın sinirleniverdi; “Size ne kardeşim beraberler işte” dedi. Aslında haklı adam, kırk yıllık pizzasına rakip geliyor göz göre göre. [resim=20120218resim-185203G1][/resim] [b]VENEDİK DEDİĞİN BOKLU DERE MİSALİ [/b] Venedik'teki emlak fiyatları da bir felaket. Emlak vergisi de bir o kadar yüksek. Bu yüzden kentin yerlileri, evlerini satıp savıp evlerini satıp savıp göç ediyor. 300 binden 72 bine düşmüş nüfus. Venedik'in tarihi merkezi giderek 'yaşayan bir müze' haline geliyor. ‘Neden bu kadar masraflı burada yaşamak?’ diye merak ettim, sordum soruşturdum. Meğer gel-gitlerden, suların yükselmesinden evlerin hepsini su basıyormuş. Şehrin merkezine yeni bir bina yapılması da yasak. Onun için evler ateş pahasına satılıyor. Ancak 900 bin euroyu gözden çıkarırsanız başınızı sokacak bir yer alabilirsiniz. Zaten kanalizasyon sistemi de yokmuş. Binalardaki pislikler kanallara dökülüyor oradan da denize akıyormuş. Venedik diye gözümüzde büyüttüğümüz yer boklu dereden farksız yani… İşte böyle sevgili günlük… Venedik Karnavalı boş bir rüya çıktı. Buralara kadar gelirken sanmıştım ki, sokaklarda Rio Karnavalındaki gibi fındık fıstıklar cirit atacak. Oysa bir avuç pörsümüş kadın ve adam maskelerini takmışlar, naylon kostümlerini giymişler San Marco meydanında Shakira'nin şarkıları eşliğinde dans ediyorlardı. Hepsi bu işte. Bir daha sefere Rio’ya gidersem seni de yanımda götüreceğim. Söz…