REKLAMINDA 'SÜPERSTAR'I AJDA!

Yayın Tarihi : 10-07-2012 10:26
“Neden” diye sorduğum zaman da, “Viyola daha büyük çünkü” cevabını alırdım. O, klasik müzikten ne kadar anlıyorsa, ben de Jazz’dan ondan biraz hallice olduğumu itiraf etmeliyim. Bu konudaki cehaletimi gidermek İstanbul Caz festivali iyi bir fırsat olabilir dedim. Gazeteleri karıştırıp ‘kimler gelecekmiş’ diye bakarken, çok ilginç bir isme takıldı gözüm. Erykah Badu’nun 13 Temmuz’da açık havada konseri varmış. ‘Jazz’dan çakmam’ dedim ama bu deli kız ayrıdır gözümde. Dört Grammy’si var, Neo Soul kraliçesi diyorlar. “Nerden biliyorsun” derseniz, iki yıl önce Window Seat” adlı şarkısına çektiği klipi izlemiştim, çok acayipti. Dallas sokaklarında yürümeye başlayan Badu, yavaş yavaş soyunuyor, Kennedy’nin vurulduğu noktaya gelince de çırılçıplak kalıyordu. Tek seferde, prova yapmadan çekmişler, tam ''gerilla tipi" klip işte… Onu görünce uçmuştum ve sevgili Sezen Cumhur’un bir zamanlar dediği gibi ‘bu çikolata renkli şarkıcıya’ meftun olmuştum… İşte tam bu hissiyat içindeyken kapı açıldı yine bizimki damladı. Bu sefer Rin Tin Tin’in elinde bir bavul var. “Hayrola yolculuk nereye” diye sordum, “Gittim geldim” dedi “Paristen yeni döndüm” Haydaa… “Oğlum, ne işin vardı Paris’te?” Tam anlatmaya başlıyordu ki, önümdeki gazetedeki Erykah Badu’nun resmini gördü; “Onu bırak da, şu Badu mudur Edu mudur onunla ilgili duyduğum son dedikoduya kulak ver, Paris’i sonra anlatırım” dedi… “Cem Lokmanhekim bu Edu’ya….” [b]LOKMANHEKİM’İN PRANGALARI BADU’NUN BOYNUNDA [/b] Efendim sosyo-elitlerin ünlü takı tasarımcısı Cem, Erykah Badu için özel bir koleksiyon hazırlıyormuş, bunu da çok gizli tutuyormuş. Ama bizim Rin’in delik kulaklarından kaçmamış tabii bütün bunlar. Hatta takıların ne anlama geldiğini bile öğrenmiş. Cem, Badu’ya takı olarak ‘boyunluk prangaları’ hazırlıyormuş. Gerekçesi de çok ilginç; Asırlardır sorulan ‘gerçek nedir’ sorusunun yanıtını aramak. Lokmanhekim’e göre insanoğlu asırlardır kendilerine uygulanan kurallara başkaldırmaya çalışmış. Çünkü kurallar özgür ruhlara aykırıymış ve onların boyunlarına takılan prangalarmış. Saf gerçek ise insanın ancak kendi bilincine ulaşmasıyla bulunabilirmiş. İşte bu takıdaki boyunluk prangalarındaki metal kısımlar ise ancak kendi bilincimize ulaşabilip gerçeğimizi bulabileceğimiz yörüngeleri ifade ediyormuş... Valla Rin Tin Tin anlattı, ben anlamış gibi yaptım. Sizi bilmem… [b] AJDA’NIN DUBLÖRÜ MESELESİNDE SON DURUM[/b] Dün akşama doğru telefonum çaldı, bir baktım 'öteki Ajda' Ethel… Daha “merhaba” demeye kalmadan “Vallahi biz bile yeni öğrendik, reklam filminin konusunu nasıl öğrenip de yazmışsın?” dedi. Hemen uyandım, geçen gün bizim Rin Tin Tin’in Ajda’nın Opet reklamı konusunda söylediklerini anlatmıştım ya… Bir de tehlikeli araba sahneleri için Ajda’ya dublör bulduklarını… Ethel’in söylediğine göre dublör meselesi yanlış anlaşılmış. Çekimlerde kullanılan Mustang’i Ajda’nın kendisi sürmüş, hatta "Ajda Hanım hızı çok sever, arabaya da inanılmaz hakimdir, çekimler sırasında bir gaza bastı kendimizi Kemerburgaz'a ışınlanmış bulduk" diye ekledi. “Peki” dedim “Fotoğraftaki arkadan görünen birbirinin aynı iki baş neydi” Meğer Ajda Mustang akrobasileri ardından peruğu terlediği için kurutma amaçlı çıkarmış başka birinin kafasına koyuvermiş. "Peruk dublorümüz olduğu doğru" diye takılmadan da edemedi Ajda'nın 'mini-me'si. Bu arada Ethel’e Ajda’nın kaç para aldığını sordum. Önce mırın kırın etti, sonra "Televizyon reklamlarının rekorunu kıran rakam" dedi sadece. Daha önce aynı markanın reklamında Cem Yılmaz oynamıştı. Demek ki ondan bile fazla almış Süperstar. Neyse efendim, Ethel telefonu kapattıktan sonra hemen Rin Tin Tin’in peşine düştüm ve onu Nişantaşı'nda bir kasabın önünde, karnını iyice doyurmuş güneşlenirken yakaladım. Olayı anlatınca pis pis güldü… “O zaman neden getirmişler o hızlı araba sürme ve patinaj uzmanı Seda ve iki yabancı kızı oraya” dedi. “Hem sonra Ajda peruğunu takacak bir manken kafası bulamamış mı da elalemin başına takmış. Valla abi, sen merak etme, ne dediysek o…” Fazla söylenecek laf yok. Magazin elçiniz olarak iki tarafın iddialarını aynen aktardım işte. Karar sizin. [b]CEM YILMAZ’DAN İYİ HABER…[/b] Etel’in telefonunu kapattım, siz deyin 10, ben diyeyim 15 dakika sonra yine öttü bir türlü kapatamadığım medeniyet canavarı. Açtım tabii… Bu kez karşımda Cem Yılmaz’ın doktoru Prof. Dr. Serdar Kahraman. Birinin sağ kolu arar, ötekinin sol bacağı, diğerinin doktoru,… Bir gün ben ünlü olunca Rin Tin Tin’i aratacağıma kendime söz verdim ve dinlemeye başladım. Geçen gün Cem Yılmaz’ın spor merakını aktarmıştım sizlere. Her gün spor salonuna kapanıp ters mekik, omuz pres, bacak egzersizleri gibi benim adlarını bile duyunca ürperdiğim hareketler yaptığını… Üstelik koşu ve ağırlık çalışmaları da cabası… O yazıyı yazarken Cem için endişeliydim ve “Kendine dikkat et, senin kahkahalarına hepimizin çok ihtiyacı var’diye de içimden geleni yazmıştım. Çünkü iki kez fıtık ameliyatı olmuştu, bu durumda kendisine çok dikkat etmesi gerekiyordu. Cem’in iki ameliyatını da yapan Serdar Bey, sağolsun, her konuda hemen bilgilendirdi beni. İkinci ameliyatını yaklaşık bir buçuk yıl önce mikrodiskektomi yöntemi ile yapmış. Bu yöntem ile ameliyat olan hastalar çok kısa bir süre sonra ayağa kalkabiliyorlarmış. Gerçekten de Cem 15 gün sonra sahneye çıkıp gösterilerine başlamıştı. O günden beri de kontrolleri sürekli olarak yapılıyormuş. Kısaca, Cem ameliyat sonrası tüm günlük aktivitelerini hiçbir sorun olmaksızın yerine getiriyormuş. Yaptığı spor programının da kendi kontrolü altında olduğunu üstüne basa basa belirtti Kahraman… Bütün bunları duyunca içim rahatladı. Bu arada Prof Serdar beye de bir demet teşekkür sunuyorum. Başıma böyle bir dert gelirse hemen kapısını çalacağımı da ‘müjdelerim’ kendisine… [b]TİM BURTON’IN FANTASTİK DÜNYASI [/b] Şu dünyada her şey aklıma gelirdi de ‘Rin Tin Tin Paris’ten bildiriyor’ diye bir haber yapacağımı söyleseler, sözün sahibine;”Fıttırmışsın sen” derdim. Babam anlatırdı, bir zamanlar Hayat Dergisinde Hikmet Feridun Es, dünyayı gezip haberler yaparmış da, o günlerde kimse inanmazmış oralara gittiğine. Rahmetlinin adını ‘Hikmet Feridun Es, Kes babam kes’e çıkarmışlar… Bizimki de o hesap diyeceğim ama değil, vallahi doğru. Rin Tin Tin anlatmaya başlayınca Paris yolculuğunun esrarı çözüldü. Meğer Cinematheque’deki Tim Burton’un sergisini gezmiş. Bu itin kültür merakı beni çıldırtacak. Bir de “Bu kez izlenimlerimi birinci ağızdan anlatabilir miyim abi” demez mi. “Sen yazınca hep miş’li mış’lı oluyor, okurken sinirime dokunuyor.” Bir an düşündüm. Başlangıçta bizim amiral Mehmet de bana bir şans vermişti. “Anlat ulan” dedim “Ama eğer saçmalarsan, aynen kulübeye geri dönersin…” “Ama tek kelimesine dokunmayacaksın” dedi.Söz verdim; başladı: “Kimileri burada ‘ben entelektüelim havaları atıp’ magazin kulislerinde dolaşırken, ben Tim Burton’un Paris’teki retrospektif sergisini geziyordum. Her ne kadar ‘Nightmare Before Christmas’ filminde Zero adlı hemcinsime sanatsal yaklaşımını pek tutmasam da en sevdiğim yönetmenlerden biriydi Tim. ‘Batman’i izlerken yarattığı o karanlık Gotham atmosferine hayran kalmıştım. Neyse, bu sergi Tim’in bütün çocuksu dünyasını ve dehasını ortaya koyuyor. Üç yıl önce aynı çalışmasıyla New York’taki MoMA'da ziyaretçi rekoru kıran Burton sergisinde neler gördüm derseniz… Sanatçının eskizleri, tasarımları, yağlı boya tabloları, modelleri, Disney için yıllar önce hazırladığı çocuk kitabı, filmlerinin story boardları ve daha neler neler. Bir de çektiği kocaman polaroid fotoğraflar vardı ki, fotoğraflarını çekmek bile yasaktı. Ayrıca Johnny Depp’in oynadığı , Sweeney Todd’un usturası, yine Depp’in makas elleri Kısaca Tim’in olağan üstü fantezi dünyasındaki her şeyi görmek mümkündü burada. Ve de en çok ilgimi çeken, sergi alanının çıkışında da asılı bulunan sayısız bar peçetesinin üzerinde de kendi çizdiği dehşetengiz sahnelerin resimleri oldu… Uzun sözün kısası efendim iyi ki gitmişim, bayıldım Tim abi’nin dehşet dolu fantastik dünyasına… Bir iki gün uzaklaştığım iyi oldu anlayacağınız. Yoksa bu entelektüel faaliyet yerine, bazıları gibi yok Ajda’nın klibi, Yok Cem’in….” Bu kadarı yeterdi. Kafasına bir şaplak attım. Sustu….