İSTANBUL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ ALIMLI BİR HANIMEFFENDİ!

Yayın Tarihi : 08-01-2012 09:57
Özdemir, önceleri Hipokrat yemini etmişçesine ketumdu. Ağzından laf almanın, kerpetenle diş sökmekten farkı yoktu. Ama kütüphanesinde sıra sıra dizilmiş hukuk kitaplarının arasında Mario Puzo’nun ‘Sicilyalı’sını görünce umutlandım. Giderek anlaşıldı ki; tüm bu ciddi görünümlü sır küpünün ardında, bambaşka bir insan vardı… Bir ara off the record öyle şeyler anlattı ki; “Müdürüm hayatınızı yazsanız” dedim elimde olmadan. “Ben daha çok gencim bunun için” demez mi? Muhabbetin sonunda; “Karşında nasıl bir insan görüyorsun İzzet” diye sorunca , dayanamayıp; “Valla o kadar düz ve küt bir yaşamınız var ki yavan ekmek gibisiniz" dedim. Önce güldü, sonra taşı gediğine koyuverdi; “Senin kaç pavyonun var İzzet?” Dokuz kardeşe birden masal anlatmak anneniz için zor olmuştur herhalde… Masal mı? Annem fukara bir kadındı. Köyde ne masal anlatacak ya! Kardeşler arasında çok kavga oluyor muydu o oyuncak senin, bu oyuncak benim diye? Oyuncak dediğin tahtalardan yaptığımız tekerlekli arabalardı. Bazen tenekeden falan da bir şeyler yapardık. Antep’te o zaman ‘Höl’ denen bir oyun vardı. Şimdi ona çim hokeyi diyorlar. Çim hokeyi esasında Höl… Aşık oyunu oynardık. Koyun kemiğini atarsın böyle… [resim=20120108resim-185124B2][/resim] [b]ZEYTİNLER TOPLANIRKEN DOĞMUŞUM[/b] Oyuncağı olmayan çocuk daha yaratıcı oluyor demek ki… Bu kadar yaratıcısınız ne burcusunuz acaba? Bak bunun bir hikayesi var. Emniyet müdürü olduğum dönem, polisler bir sanatçı hanımefendinin çalınan ziynetlerini bulmuşlar. O da teşekkür için ziyaret etmek istedi. Burcunuzu daha söylemediniz bari sanatçının ismini söyleyin. Söylemem. Neyse geldi hanımefendi, benim de işim başımdan aşkın, bir an önce gitsin diye bakıyorum demez mi “Burcunuz ne?” diye… Ona ne hikaye anlattınız? Burcumu bilsem söyleyeceğim. Burçlarla hiç alakam yok. “Olur mu canım” dedi, “Koskoca İstanbul emniyet müdürü burcunu mu bilmeyecek!” Yok yükseleni ne, alçalanı ne, bir sürü şey işte. … Doğum tarihinizi google’a yazıp baksaydınız hemen. ‘Zeytinler toplanırken doğmuşum’ diye mi yazacağım? Nüfusumda 01.01.1947 yazıyor ama babam hep beni bir yaş büyük yazdırdıklarını söylerdi. Nüfusuma göre Kova zannediyordum, hanımefendi de “Siz aslında Oğlaksınız” dedi ve özelliklerini anlatmaya başladı. Tuttu mu bari? Ne bileyim ben… “Oğlak olalım bari” dedim ben de. Geçenlerde bir konferans için Antep’e gittiğimde baktım zeytinler toplanıyor yine. Oradaki hanımlardan biri de “Hayır, siz ne Kovasınız, ne Oğlaksınız, siz Yaysınız” dedi. Şimdi inceledik, hakikaten ben bir Yayım. İyisiyle de, kötüsüyle de ben bir Yayım… Koava biliyordunuz, Oğlak oldunuz sonra Yay çıktınız… Allah ömür verirse siz daha çok burç görürsünüz… Peki hiç aşık oldu mu Hasan Özdemir? Evet, olmuşumdur. Duygusal bir adamımdır. [b] İMAJ MAKER’IM KAÇTI GİTTİ[/b] Desenize yükseleniniz de yengeç veya balık. “İzzet öyle demişti” dersiniz ilerde. Bırak yükseleni alçalanıda ben sana komik bir hikaye anlatayım. Geçen gün benim eski Emniyet Müdürlerimden Mehmet Çağlar geldi. “Sayın müdürüm size bir imaj maker getirdim” dedi.. Hayrola album mü çıkarıyorsnuz. İnsanlar bizi köylü gibi gördükleri için imajımı değiştirecekmiş. “Gelsin bari” dedim, bakalım neymiş. Genç güzel bir hanımefendi geldi. Oturduk, bana “kendinizi anlatın” dedi. “Ne anlatayım yahu” dedim. Yaşamınızın yüzde yetmişi devlet sırrı zaten. Ne anlatacaksınız ki? Devlette ciddi görevlerinde çalışmışım. “Bana hiç açılmıyorsunuz, şu anda ben iyi bir şey yapamam size” dedi. “Siz beyninizin içine böyle kutucuklar koymuşsunuz, onları ortaya hiç çıkarmıyorsunuz” “Kutucukları falan açamayız, sen bulduğunla yetin” dedim… Kız da gitti tabii… İmajı değiştiremeden kızı kaçırdınız yani… Daldan dala atlıyorum ama bir de 2002 yılında Hollanda’da uğradığınız saldırı var, sormadan edemeyeceğim. Fenerbahçe- Feyenoord maçıydı. Ben aslında öyle sık sık maça filan gitmem. Ama Fenerbahçeli olduğum için tutturdu arkadaşlar gidelim diye, gittik biz de [b]BÜYÜK BALIKTI, ÖLDÜREMEDİYSENİZ KAÇIRSAYDINIZ [/b] Korumalarınız yok muydu yanınızda? Aslında Hollanda’ya daha evvel gittiğim için orada bir sol örgütün çok etkisi olduğunu da biliyordum ama basiretimiz bağlandı herhalde, koruma almadık yanımıza. Neyse yemeğe çıkalım dedik. Eee sonra… Pazar günü bir yerde de otele yaya dönüyorduk. 30 kişilik bir gurubuz. Yürürken Uğur Dündar yanıma yaklaştı konuşalım diye... Siz gazetecilerde öyle bir merak vardır ya… Ben üzerime alınmadım vallahi… Sonra?... Konuşurken guruptan 25-30 metre ayrılmışız. O arada bazı bağrışmalar oldu, arkadan saldırdılar bana. Boş bulunup düştüm.Ayıldığımda bunlar üzerime çıkmış tepeliyorlar beni. Uğur Dündar da yanınızda mı hala? O da yanımda. O anda aklım başıma geldi. Bir kelime-i şahadet getirdim, kendi kendime“Oğlum Hasan,bunların bıçağı filan varsa kesin gidersin” dedim. Bir sol örgütten üç kişi saldırmış, altı kişi de çember oluşturmuş. Planlı bir saldırı o zaman? Planlı tabii. Hatta daha sonra ölen liderleri Dursun Karataş “Madem öldürmediniz, o zaman niye kaçırmadınız. Bu kadar büyük bir balık bir daha ele geçmez” demiş. Bunları nereden öğrendiniz? Daha sonra MİT rapor verdi, “Bunlar bir sol örgüttten” dedi. Arkadaşlar yetişene kadar iki kaburga kemiğimiz kırıldı. Hizbullah’ı çökerten adamsınız, Beykoz Operasyonu’nun mimarısınız. Yaptığınız pek çok DHKP-C, PKK, TKPML operasyonları var. Çok tehdit aldınız mı? Evet ama bizim hayatımız tehlike, onun için bu konuda konuşamam. Görevimiz tehlike diyorsunuz yani. Peki sizin konumunuzdaki bir emniyet müdürü nasıl yaşar? Emniyette başarının sırrı şunda; İnsanların istirahat ettikleri zamanlarda sen istirahat etmeyeceksin. Mesela insanlar geceleri uyur, sen az uyuyacaksın, eğlenmeye gitmeyeceksin. İnsanlar Laila’ya Reina’ya gitmek ister, senin de canın çeker belki ama git-me-ye-cek-sin… Sizin döneminizde ele geçirilen Hizbullah’çıların sonradan serbest bırakılması için ne düşünüyorsunuz? Çok üzüldüm. Çünkü biz hayatımızı riske atarak yapmıştık bu operasyonu. Devlete, millete ayıp, o iş çok yanlıştı. Sadece terrörle mücadeleye değil, pek çok büyük soruşturmaya da imza attınız. Konuşmayacağım diye ısrar ediyorsunuz ama haydi lütfen küçük bir anı… Bana çok dokunan bir olay vardı. Bursa’da iş adamı Osman Sönmez'i bir gün emniyete çağırmıştık Hayal meyal hatırlıyorum Milletvekilliği de yapmıştı rahmetli… Emniyet müdürlüğüne gelince kapıda karşıladım, birlikte asansöre bindiğimiz zaman bir an durakladı; “Bu asansörü zamanında ben yaptırmıştım, şimdi içindeyim, hayata bak' dedi... Hiç unutamam bu lafını… [resim=20120108resim-185124A2][/resim] [b]ABDULLAH KİĞILI’YI POLİS ZORUYLA GETİRTTİM [/b] Bu güne kadar hep zor ve ciddi görevlerde bulundunuz. Bu ciddiyet içinde ne güldürür Hasan Özdemir’i… Valla ben o kadar ciddi bir adam değilim aslında. Özel hayatımda ciddi insanlarla hiç konuşmam… Birlikte gülebileceğimiz insanlarla dost olmayı tercih ederim… Mesela en çok kiminle gülersiniz? Abdullah Kığılı çok iyi arkadaşımdır. Sen gülmez misin Kığılı ile… Ben de çok gülerim de konu şimdi sizsiniz. Hadi bir anınızı anlatın da beraber gülelim. Valla Ali Acar ile filan bir araya geldiğimizde ona çok takılırız. Arnavutköy’de Kiğılı’nın gittiği bir kahve var, burada devamlı pişti falan oynuyorlar. Bir gün canımız sıkılıyor bizim de, Kiğılı’yı çağıracağız, Bizimki yok ortada. Onsuz olmuyor mu? Olmuyor tabii.. Dr.Serdar Erkan diye bir arkadaş var, o da işte Acar’la Ali’yle falan gezer. Sordum onlara “Ya, Kiğılı nerede?”, dediler ki; “Valla oyundadır”. “Olmaz kardeşim, bizim onu bulmamız lazım” dedim Ben oyun da bilmem hiç, sevmem de. O zamanki Beşiktaş emniyet müdürüne telefon ettim… Eyvah… O da çok sever beni. “Çok ciddi bir olay, Kığılı bize hemen lazım, Arnavutköy’deymiş” dedim “Hemen getiririz müdürüm”dedi. Nereden tahmin etsin gırgır geçtiğimi. Hemen gidip getirdi herhalde. Bu gitmiş söylemiş, Kığılı gelmiyor. “Ben burada oyun oynuyorum, beni gırgırına çağırıyor” demiş. Çocuk telefon etti “Gelmiyor efendim” dedi. “Bana bak değerli kardeşim” dedim “Ya onu bana getirirsin ya da ben oraya gelirim” Kapattım telefonu. 15 dakika sonra alı al moru mor getirdiler bunu. “Seni çok özledik” dedim… “Ben hiç birinizi özlemedim diye bağırıyor… Siz de, Abdullah Kığılı gibi Fenerbahçelisiniz değil mi? Evet, kongre üyesiyim. Bu şike olayı çok tatsız, aslında yasal süreç devam ettiği için onu sormayacağım da dayanamıyorum Aziz Yıldırım hakkında ne düşünüyorsunuz? Benim inandığım şudur; Aziz Yıldırım benim bildiğim kadarıyla öyle çete mete gibi işlere girmez. Onurlu bir adamdır ve bunları da ispat edeceğine inanıyorum. [b]KADIN ŞİDDETİNE ÇÖZÜM, KADIN POLİS[/b] Haydi konuyu değiştirelim. Son zamanlarda kadınlara yönelik şiddet konusunda konferanslar veriyorsunuz. Polislik geçmişinizin bu konuya verdiği bakış açısı bir avantaj mı? Tabii, uzun müddet polis teşkilatında bulunduğum için kadına şiddette polisin ne yapması gerektiğini iyi biliyorum. Kadın şiddet gördüğünde önce emniyete gelir. Polis ya hemen bunları ‘kol kırılır yen içinde kalır, çocukların var, kocanla anlaş’ diyerek barıştırmaya çalışır ya da direkt mahkemeye gönderebilir. O an bir kadının en son duymak istediği manidar atasözleridir herhalde.Siz polise ne öneriyorsunuz? Aileleri mahkemeye sevk etmelerini öneriyoruz. Mahkeme ayrılma kararı verdikten sonra da polise iş düşüyor zaten. Adam tekrar eve gelmek istiyor, polis çağrılıyor. Bu safhada da kadına yumuşak davranılması gerekiyor. Polisin hem koruyucu hem de psikolog olması mı gerekiyor yani? Aynen öyle… Kadın karşısındaki polise güvenmeli. Güvenmediği zaman ikinci kere yıkılmış, ikinci kere şiddet görmüş oluyor.Oraya giden polis onu umursamazsa, kadın onu bile şiddet olarak algılıyor. Polis memurlarının genelde erkek olması kadını anlamalarında veya şiddet gören kadının onlara güvenmelerinde zorluk yaratmıyor mu? Bu yüzden merkezlerde kadın polis bulundurun dedik. Şiddet gören kadınları kadın polisler dinlesin istiyoruz. Peki ya bu kadınların korunması? Burada da polisin cinsiyeti çok önemli. Bizim toplumumuzda bir kadının evini güvenli tutmak için gönderilen polisin erkek olması yanlış karşılanabilir. Böyle durumlarda da yine kadın polislere ihtiyaç var. [b]ŞİDDET FOTOĞRAFLARININ YAYINLANMASI YARARLIDIR[/b] Bir süre önce Haber Türk'te bıçaklanan bir kadının fotoğrafı manşet oldu ve bu durum tartışmalara yol açtı. Size göre bu tür yayınların gerçekle yüzleşme açısından faydası var mı? Bu tip yayınlar sayesinde kamuoyu olayı sahipleniyor. Mesela, TBMM sigarayı önlemek için bir yasa çıkardı. Sigarayı önlemedeki kararlılık, kadına şiddet olaylarında da gösterilirse sorun büyük ölçüde hallolur. Sigara paketlerine ‘öldürür’ ‘kanser yapar’ gibi yazılar, fotoğraflar konuyor. Gazetelerin de böyle şiddet fotoğraflarını yayınlaması… Bana kalırsa son derece yararlı… Ayrıca olayın bir çok boyutu var. Şiddetin sürmesi durumunda kadın, ortak evleri dışında, kendi gittiği yerlere de eşinin sokulmamasını isteyebilir. Bunu ilk defa duyuyorum,mesela ne gibi yerler? Lokanta olur, kuaför olur… Kadının gitmeye alışık olduğu yerler. Onun yaşantısını eskisi gibi sürdürebilmesi gerek. Diyelim ki kadın “Ben spor salonuna gidiyordum ama şimdi korkudan gidemiyorum” derse, adama yasaklanır mı orası. Tabii… Kanunda var zaten… Ayrıca evden uzaklaştırılan erkek, konutun kirasını, gelen faturaları da ödemek zorunda. Kadının böyle hakları var,biz bunları anlatıyoruz. Peki, bütün bunlar erkek için de geçerli mi? Yani karısından şiddet gören bir erkek için? Geçerli tabii de çok şükür bizde bu tarz kadınlar fazla değil. Yaklaşık beş yıl süreyle iki kez İstanbul’da Emniyet Müdürlüğü yaptınız. Derken MHP’den Gaziantep Milletvekili oldunuz ama bir dönem sonra bıraktınız siyaseti. Koca İstanbul'u idare etmek Meclis'te bulunmaktan daha mı kolay? MHP’den Milletvekili seçilmek diğer partilere göre çok daha zordur. Çünkü seni önce teşkilat kabul edecek. Adaylığımı koydum ve seçildim, Gaziantep milletvekilliği yaptım. Bu dönem Antep’e de birinci sıraya genel başkan yardımcısını koymayı planlamışlardı. Benim girmem şık olmazdı. Peki başka bir ilden girseydiniz… Onu da teklif ettiler ama istemedim. Biraz gurur yapmışsınız galiba. Bak, Ben İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nü 2003 yılında bıraktım, “yapmıyorum” dedim. Hükümetler beni görevden almadılar, ben istifa ettim. Politikaya girmeden dört sene sade bir vatandaş gibi merkez valisi olarak görev yaptım. [b]İSTANBUL ALIMLI BİR HANIMEFENDİDİR[/b] İstifadan sonra da hiç konuşmadınız? Neden istifa ettiniz? Orasını boş ver… İstifa etmek benim en doğal hakkımdı. İstanbul gibi bir yerde kimseden yorum almadan istifa etmek öyle her babayiğidin verebileceği bir karar değildir... Duygusal olduğunuz doğru galiba… Sizi kırdılar mı? İstanbul Emniyet Müdürlüğü çok güzel, alımlı bir hanımefendidir. Bu hanımefendiyle de evlisin veya nişanlısın. Hiçbir sebep olmadan bu hanımefendiden ayrılır mısın? Asla… O zaman bir sebep vardır… Bu hanımefendi tarafından aldatıldınız mı yoksa? (Gülüyor sadece) Güzel, ben cevabımı aldım. Yani o İstanbul ise ben o hanımefendiyi seviyorum, hiçbir problem yok. O hanımefendinin aldattığı da yok ama ayrılıyoruz işte. Güç oldu mu peki bu ‘ayrılık’? Bak İzzet, ben sıfırın altından geldim, sıfırın altında yaşayabilecek bir karaktere sahibim. Yani ben gider bir kıl kilimin üzerinde otururum. Kerpiç evlerde, tezek yakılan teneke sobalı odalarda büyüdüm. Böyle bir yaşamdan geldiğim için hiçbir zaman sudan çıkmış bir balık gibi olmam. Ama ayrılık acıtmadı desem yalan olur [b]HANIMDAN DEĞİL, İFTİRADAN KORKARIM[/b] Biraz da özel yaşamınızdan konuşalım. Stressli bir günün sonunda bir tek atıp bir sigara yakar mı Hasan Özdemir? Ne sigara kullanırım ne içki içerim… Ne yapıyorsnuz o zaman?… Boks filan mı? Yok canım. Sinirim yok benim çünkü stres ile baş etmeyi bilirim. Peki televizyonda neler izliyorsunuz? Dizi filan?… Muhteşem Yüzyıl’ı seyrediyorum. Bizim hanım da bayılır ona. Bazı Milliyetçi kesimler tarihi çarpıttığı için kızıyorlar Muhteşem Yüzyıl’a… Ben kızmam. Yahu film o, tarihle ne alakası var? Antep’in yemekleri meşhur… Siz hiç yemek yapar mısınız? Yok, hiç girmem mutfağa. Mesela hanım yemek getirmese, ben sadece su içerim. Bizim oralarda yemek kadının işidir, erkek mutfağa girmez. Terör örgütleri ile mücadele edip kelle koltukta ömür geçiren bir polisin korkuları ne olabilir? Neden korkar Hasan Özdemir? Korkuyu yenip üzerine gitmek lazım. Mesela ben terörden falan hiç korkmam. “Hayatın tehlikede kendine dikkat et” derler, hiç aldırmam. Sonuçta Allah’a teslim olmuş bir adamım ben. O ne derse o olur zaten. Peki hanımdan da mı korkmuyorsunuz? Ben öyle hanımdan manımdan da korkmam. Neden korkarım biliyor musun? Düzmece iftiradan korkarım. Çünkü kendini anlatıncaya kadar akla karayı seçersin.