TÜM ANNELERE, ADAYLARA VE KENDİME..

Yayın Tarihi : 07-05-2010 14:12
‘Herhalde şöyle oluyordur başlangıçta: İçine biri kaçmış gibi! Tanımadığın biri, başlangıçta ismi henüz bilinmediği için "bebek" diye anılan biri... İçinde kalp oluyordur, bir beyin, tırnaklar, bacaklar uzuyordur karnının karanlığında, ellerden parmaklar çıkıyordur, acayip. Merak ediyordur herhalde insan, "Dışarı çıkıp bir konuşsa da nasıl biri olduğunu anlasak" diyordur herhalde. Herhalde, en çok "Beni sever mi acaba?" diye merak ediliyordur, "Ya sevmezse?" Korkuluyordur. Herhalde. O dışarı çıkınca aman aman bir seviniliyor, bir gürültü oluyor ya, o gürültü geçince insan yaptığı şu işe bir yakından bakıyordur. Herhalde bakmaya doyamıyordur. Herhalde o zaman tuhaf bir hüzünle, böyle göğsünde bir şey çok fena kabararak insanın gözleri doluyordur. "Temiz gözyaşı" dedikleri gibi bir şey olmalı bu, akıp gidiyordur, iç geçiriyordur insan, ellerine, parmaklarına, ayaklarına şaşarak, devasa bir hayretle bakakalıyordur. Hasta olur mu acaba, nefes alıyor mu acaba, ya ateşi düşmezse, ya düşürürsem, diye insan, çok fena oluyordur herhalde. Kalbi hop ediyordur düşündükçe. Herhalde. Sonra büyüyünce, sokaktan kanlar içinde gelince böyle insanın beyni karıncalanıyordur herhalde korkudan. Sonra yaradan yorulur ya insan, pansumandan sonra tatlı bir uyku çöker, o uyku da ağlamanın hıçkırıkları kesik kesik nefeslerle uzun bir iç geçirmeye döner, onu duyunca insanın içi herhalde yine ona akıyordur. Sinirleri bozuluyordur insanın herhalde, soğukkanlılıkla yapılan bir pansumanın ardından. Babası eve gelince nasıl anlattığına bakınca bu büyük serüveni, yine gülüyordur herhalde insan içinden. Ta içinden. Geçiyordur her şey yani. Topyekun tatlıya bağlanıyordur hayat. Sonra okula giderken, arkasından bakarken, çantasını sürükleyişine filan bakarken, onun nasıl kırılacağını, derisinin sıyrılacağını düşünüp acaba koşup kapıp eve saklamak istiyor mudur insan onu? Ne zorluklarla doğrulana, ne çok sevilene kıyamayıp göğüslerinin arasına gizlemek istiyor mudur? Bilmem. Orta parmağı kalemi çok bastırmaktan ilk, küçük, kırmızı nasırını çıkardığında, sandalyede ayaklarını sallayarak, kendini unutarak sayfaya şekiller çizerken insan dalıyor mudur ona? Acaba? Öyle uzun uzun bakarken o bir anda başını yukarı kaldırınca, gözleriniz karşılaşınca, acaba insan nasıl gülümsüyordur? Acaba? Ya da acaba bütün bu küçük anlar gün içinde olup bitiyor mudur? Bitiyor mudur bu anlar? O kalp hoplamaları, iç akmaları, çok sevmeler, çok çok olmalar nerelere kaydoluyordur? Büyüdüğünde anlatmak üzere... Sonra okuldan gelip eve, gözlerini kocaman açmış olarak, yüzünün yarısı göz olarak anlattığında 23 Nisan'da şiir okuyacağını, insanın gözleri de kocaman oluyor mudur? Onun "Ne yap'çam ben şimdi?" derken ki büyük adam dertlenmesi sırasında insanın gülesi geliyor mudur? İnsan o gülmeyi kendisiyle alay edildiği sanılmasın diye nasıl yutuyordur? Sonra onun şiiri okuduktan sonra övünmekten utanarak aşağıya inişi, merdivenlerden inerken büyüyüşü, alttan bakışı, gözleriyle kalabalıkta annesini arayan, korkmuş halleri, yüzünden geçen ağlama başlangıcı, buluverince gözlerinden önce gülen ağzı, "Oldu mu?" diye bakması, senin "çok güzel oldu" diye bakman... Niyeyse ağlayasın gelmesi... "Hay Allah!" demen, başını eğmen... Herhalde böyle şeyler oluyordur; ben bilmem.’ En çok sevdiğim kadın yazarlardan biridir Ece Temelkuran.. Onun İçine Biri kaçmış yazısını okuduktan sonra ben de kocaman bir ‘herhalde’ demiştim.. Ve nedense çok ağlamıştım ilk okuduğumda ve sonra her okuduğumda.. Sonra ‘benim içime biri kaçtı..’ Hani o bebek diye anılanlardan biri.. Dokuz ay birlikte büyüdük onunla.. Sonra doğdu.. İlk heyecan, ilk sevinç ve inanılmaz bir haz.. İlk anne deyişi, ilk adımı, ilk kez sıkı sıkı sarılması, her şeyi an be an aklımdayken ve yakışıklı erkeğimi büyütmenin keyfini yaşarken ikinci sürprizi yaptı hayat bana.. Ve diğer yakışıklımı verdi.. Gerçekten insan yaptığı işlere yakından bakınca başka türlü oluyormuş ve cidden anlatılmaz, yaşanır türünden bir duyguymuş bu.. Ve yine cidden annelik çok fena bir şeymiş.. Nasıl desem bilmiyorum ki; başka, çok başka bir şeymiş.. Kendi anneni anlamakmış mesela, hayattaki önceliklerinin değişmesiymiş, daha önce ona buna bölünmüş yüreğinin büyük parçasını onlara teslim etmekmiş; hem de kendiliğinden, hiç uğraşmadan.. İçten gelen en büyük sevgiymiş daha önce hiç tadılmamış, yaşanmamış, adı konulmamış.. Ve en önemlisi ufacık veletlerin dünya güzeli gözlerini kocaman açıp ‘anneee’ diye haykırıp boynunuza atlamasıymış annelik ya.. Ve bundan daha güzel bir şey yokmuş hayatta.. ‘Anneler Günü’nüz kutlu olsun..