NAZ ELMAS'IN TOKADI!

Yayın Tarihi : 19-10-2009 02:34
Demiştim ki, Nefes eğer beklediğim gibi bir dizi çıkarsa ATV salı günleri tadından yenmez bir hal alacak.. Nefes beklediğimin de ötesinde çıktı.. Muhteşemdi.. Naz Elmas'ın oyunculuğuna şapka çıkardım.. Özellikle herkesi çok etkiyelen o 'anneye tokat' sahnesinde inanılmazdı.. yıllardır içinde biriktirdiği kızgınlığı, öfkeyi, iç acımasını tek bir tokatla çıkardı.. Cidden çok ama çok etkileyiciydi.. Hoş sevgili Yüksel Aytuğ, olaya farklı pencereden yaklaştı ve dedi ki: 'Son günlerde beni en çok rahatsız eden sahnelerden biri, atv'nin yeni dizisi "Nefes"te yaşandı. Kız, 20 yıldır görmediği annesi af dilemek için eve geldiğinde ona tokat attı. Anne sarsıldı, sendeledi ve hiç bir şey diyemeden evden çıkıp, gitmek zorunda kaldı. Sebebi her ne olursa olsun, hiçbir evlat annesine, babasına el kaldıramaz. Bu sahnenin "dramatik bir unsur" olarak dizide kullanılması bile beni fazlasıyla üzdü' Evet bir evladın anneye ya da babaya el kaldırmaması gerekiyor ama buradaki sebep bir hayli 'haklı bir sebep..' Çünkü Nefes, eften püften bir şey yüzünden annesine tokat atmadı.. Annesine, babasını aldattığı için tokat attı. Aldatmanın bile bir namusu olduğunu düşünenlerdendim. Bu kadar, kör göze parmak sokularak aldatma olmaz! İzlemeyenler için söylüyorum; adam üst katta telefonla konuşuyor, adamın karısı o katın altındaki merdivenlerin başında önce 'hayatım bilmem kim bey geldi' diye sesleniyor, ardından o bilmem kim beyle oynaşmaya şehvetle öpüşmeye başlıyor.. Ve küçük kız yani Nefes bu sahneyi görüyor.. O şehvetli yakınlaşma sırasında kopan düğmeyi bile yıllarca saklıyor ve doğal olarak o sahne asla gözünün önünden gitmiyor. Ve kadın kızının 'anne' çığlıklarını göz ardı ederek o adamın yanına gidiyor.. Nefes'in babasının ani intiharından sonra da ortaya çıkıp kızının yanına geliyor ve af diliyor.. Nefes de işte o konuşulan tokatı atıyor annesine.. Pardon ama ben de Nefes olsaydım o anda kendimi kaybedebilirdim diye düşünüyorum. Yani herkesin görüşü kendine ama buradaki o tokat 'dramatik bir unsur' olarak değil, kızgınlığın, iç biriktirmelerin dışa vurumu olarak atılmış gibi sanki.. Bazen kızgınlık, o acıtılmışlık sevginin çok önüne geçebiliyor.. Canınızı yakan anneniz ya da babanız olsa bile durum aynı ne yazık ki.. Herkesten her şeyden beklediğiniz ama annenize hiç konduramadığınız, konduramayacağınız bir şey bu çünkü.. Ve sizin gözlerinizin önünde gerçekleşiyor.. Ve gidenin arkasında kalan kişinin yanında büyüyen biri olarak, kalanın ne kadar acı çektiğini görüyorsunuz yıllarca.. Ve daha çok kızıyorsunuz, daha çok kin birikiyor içinizde.. O kini biriktiren kişi de karşınıza çıkınca çok sevseniz dahi gözünüz dönebiliyor.. O nedenle bu sahne kesinlikle dramatik bir şov değildi bence.. Yaşananın, içte birikenin dışa vurumuydu ve Naz Elmas da bu sahnenin hakkını dört dörtlük verdi.. Bravo! [b]Bihter'in ve Firdevs'in kokoşluğu![/b] Evet herkes onların kıyafetlerini konuşuyor, herkes onların takılarına, ayakkabılarına, makyajlarına bayılıyor.. Herkes konuşmakta da, bayılmakta da çok haklı çünkü Beren Saat ve Nebahat Çehre her şeyleriyle muhteşemler ama bazen kokoş olunmaması gereken durumlar da var şu hayatta.. Nerde mi mesela? Söylüyorum.. Geçtiğimiz hafta Bihter Behlül'e konuşurken ve bir hayli sarhoşken trafik kazası geçirdi.. yaralandı, hastanede yattı.. Çıktığında bitkindi, her yeri ağrıyordu.. yani mimiklerinden biz bunu anladık.. Ama gelin görün ki hastaneden çıktığında üzerinde daracık bir kot, yüksek ökçeli ayakkabılar ve yanlardan dekolteli bir bluz vardı.. Hadi niyetimi bozmayayım, yanında bu kıyafetler vardı, bunları giydi diye düşüneyim.. Ama yok, niyetimi bozmalıyım çünkü Bihter eve gelince de sürekli bu kıyafetle dolaştı.. Be kadın kaza yaptın, hastaneden çıktın bari eve gidince rahat bir şeyler giy üzerine, terliklerini geçir ayağına.. Ne kadar kokoş olursa olsun bir insan hastaneden çıkarken hele de her bir yanları ağrırken topuklu giymez diye düşünüyorum, yanılıyor muyum? Firdevs Hanım da ayrı bir mesele. kızının kaza yaptığını öğreniyor, 'Katya Katya' diye bağırıyor fakat niye bağırdığını biz bilmiyoruz çünkü orasını göremedik, sanırım, 'kıyafetlerimi hazırla' demiştir.. Ve Katya'nn hazırladığı kıyafet son derece şık omuzdan fiyonklu bir elbise.. Kzınız kaza geçirdi Firdevs Hanım, bu ne şıklık diyesim geldi izlerken.. Bari bu gibi durumlarda biraz dikkat edilse, şu kılık kıyafet işine değil mi ama? [b]Nur içinde yat sevgili 'Hocam!'[/b] Sadece Marmara İletişim'in değil Türkiye'nin efsane hocalarından biriydi Ünsal Oskay.. Dersine girmekten ve saatlerce onu dinlemekten müthiş keyif aldığım tek insandı.. Hayatı, hayat gibi öğretmişti bizlere.. Mavi vosvosu, sigaradan kaynaklanan kısık sesi ve ders anlatım tarzıyla acayip nev-i şahsına münhasır bir kişilikti.. Derslerimiz hep stand-up havasında geçerdi bizim.. En ağır mevzuları anlatırken bile ortaçağ'dan girer, yeni çağdan çıkar, Marksizme mutlaka uğrar ve konuyu Ajda Pekkan'ın yedek parçası olmayışına ya da Sivaslı Cindy'nin bacaklarına bağlardı.. Her derste kitaplar not ettirirdi bizlere.. 'Bunları okumayan da eşşekktir' derdi hep.. Kocca okulda dersleri ful geçen tek insandı.. Başka okullardan dinlemeye gelirlerdi onu.. Kısacası çok ama çok büyüktü.. İletişimin dehasıydı.. Onun öğrencisi olduğum için gurur duyuyorum, tıpkı diğerleri gibi.. Hepimizin hayatında çok büyük izin var.. Çok zamansız oldu gidişin ama eminim yine keyfin kıyaktır; bi elinde sigaran, bi elinde kahven.. Işığını oralardan da yolla bize hocam ve nur içinde yat.. Şimdi kelimeler kifayetsiz.. Ne desek, ne yazsak boş.. Hep çok güldürürdün, ilk kez bu kadar çok ağlattın.. Mekanın cennet olsun..