BU EVLİLİĞİN GÜNAHI BOŞANMAYLA ÇIKMAYACAK KADAR BÜYÜK!

Yayın Tarihi : 26-04-2012 17:38
Evlendikleri günden bu yana bu evlilik bir numaralı bahis konusuydu zaten.. Herkes birbirine ‘ne zaman boşanırlar, tahmin alayım!’ diye soruyordu.. Kimse ahlayıp vahlamasın o yüzden.. Timsah üzüntüsüne gerek yok.. Elbette ki taraflar üzülüyordur; kolay değil neler hayal edip nelerle karşılaşıyor insan ama bile bile lades demeye de gerek yoktu! Eski defterleri açmaktan hiç hoşlanmam ama gerçekleri de göz ardı edemeyiz! O yüzden bu ilişkinin geçmişte kalan tozlu sayfalarındaki acı gerçekleri hatırlatmamız ve hatta hiç unutmamamız lazım.. Çok deşelemeyeceğim ama Ali Taran, Selma Taran’ı kanser hastalığıyla baş başa bırakıp Ayşe’nin diyarına göç etmişti.. Hem de ne göçmek! Ani bir tanışma, ani bir yemek, ikinci görüşmenin ardından gelen evlilik teklifi ve olay yaratan Bodrum’daki düğün! Ve arkada gözü yaşlı, yüreği acılar içinde sızlayan bir kadın! Yaşadıklarını, gördüklerini hazmedemeyen, üzgün, bitkin, yaşam enerjisini tam yakalamışken elinden kaçıran Selma Taran.. O şanlı düğünün, göstere göstere yapılan törenin birkaç ay sonrasında da hayata gözlerini yuman Selma Taran.. Size çok klasik gelebilir belki ama bu hayatta hiçbir zaman ‘ah’ almamak lazım.. Hele kadınların ‘ah’ını asla.. Ali – Ayşe Taran çifti sadece Selma Taran’ın değil koskoca bir Türkiye’nin ahını aldılar.. Bedelini de mutsuzlukla ödüyorlar işte şimdi.. Neler yaşadılar, bu evlilik neden bitti bilemeyiz.. Hiçbir zaman da bilmeyeceğiz eminim.. Ama Ayşe son zamanlarda renk vermeye başlamıştı mutsuzluğuna dair.. Ayşe yaşam enerjisiyle dolu bir kız.. Neşeli, cıvıl cıvıl, konsere gitmeyi, film izlemeyi, müzik dinlemeyi, kitap okumayı çok seven bir kız.. Ama yanında bunların hiçbirini yapmaktan hoşlanmayan bir adam var.. Hatta bir iki haftaki köşe yazısında kendi de söyledi Ayşe: ‘Ali kitap okumuyor, film izlemiyor, sinemaya-tiyatroya-konsere gitmiyor, hatta müzik dinlemiyor. Öyle yani!’ Bu cümle okuduğumda bana çok garip gelmişti.. Ali Taran’ın tarzı başlarda Ayşe’nin dikkatini çekmiş, birlikte olduğu adamlardan çok farklı gelmiş olabilir ama zaman içinde sıkıldı Ayşe; hem de çok.. Öyle hissettim ben.. Belki de o yüzden evine bir köpek aldı ve hayatını ona adadı.. Mini aşağı, Mini yukarı demeye başladı.. Hatta geçenlerde tv’de gördüğüm görüntü karşısında şok geçirdim.. Gözaltları balon gibi olmuş, bitkin ve yorgun Ayşe yine Mini’yle geziniyordu.. Sabaha kadar uyumamış, Midi hastaymış falan filan.. Mutsuzluğunu Mini’yle mutluluğa çevirmeye çalıştı ancak başaramadı.. Ancak mutsuz olan kadınlar kendilerini sadece bir yere adar.. Ayşe de Mini’yi tercih etti.. Hatta Ali Taran’ın bu köpekten memnun olmadığını ve bu köpek yüzünden bile tartıştıklarını söyledi.. İp nerde koptu bilinmez ama mutsuzluk aşikardı.. Mutsuz olan sadece Ayşe değildi, Selma Taran’ın ölümünden sonra Ali Taran da derin bir boşlukta kayboldu bence.. Derinlerine gömdüğü tüm acılarıyla yüzleşti, vicdan azabı zirve yaptı.. Yaptıklarına, yaşadıklarına belki kendisi bile inanamadı.. Ölümün buz gibi nefesi ensesine üfledikten sonra yaşam enerjisi diye bir şey kalmadı Ali Taran’da.. Bu da o eve mutsuzluk olarak yansıdı.. Zaten büyük bir mutsuzluk gölgesi üzerine kurulmuştu bu evlilik.. Ayşe belki bu evliliği kurtarmaya çalıştı.. Psikologlara götürdüğü vs. iddia ediliyor.. Tabii ki evliliğini kurtarmak istemiş olabilir.. Ama ortada bu kadar çok acı, ah, hüzün ve vicdan azabı varken bu evliliğin kurtarılması imkansızdı! O yüzden bu boşanma kararının doğruluğuna inancım sonsuz.. Ayşe belki yeniden mutlu olacaktır.. Ama Ali Taran’ın bundan sonra mutlu olması, hayat enerjisine kavuşması imkansızdır! Günahlarıyla ve vicdan azaplarıyla örülü hayatında ne kadar zaman biçilmişse onu yaşayıp gidecektir.. Ama öbür taraftaki yüzleşmede Selma Taran’ın yüzüne nasıl bakacak, işte orası büyük bir muamma! Çünkü bu evliliğin günahı ‘boşanmayla’ çıkmayacak kadar büyük!