GÜVEN Mİ, HEYECAN MI?

Yayın Tarihi : 19-07-2008 17:17
Artık ekranlarda seyredecek bir şey bulamıyorum dersem, inanır mısınız? Ben şahsen kendime fazlasıyla inanıyorum ve cidden bir şey bulamıyorum.. Durum böyle olunca da insan ne yapıyor? Kendini kitaplara ve filmlere vuruyor.. Al benden de o kadar.. Her gecce (dışarı da çıkmıyorsam şayet) arşivden bir şeyler seçiyorum; şu sıralar ruhum da yeteri kadar sıkılgan olduğu için eğlenceli filmleri seçmeye gayret ediyorum.. Dün gecce feci bir günün ardından biraz eğleneyim ve kafam dağılsın dedim ve Britget Jones'ın Günlüğü 1 ve 2'yi izledim.. İzlerken de eskiden sıkça yaptığımız o tartışmalar geldi aklıma filmle ilgili.. Malum Britget, Daniel ve Mark arasında gidip geliyordu birinci seride.. Hatırlıyor musunuz o tartışmaları; hani Hıncal Uluç ve Haşmet Babaoğlu da bolca kalem salmıştı.. Hatta şimdi hangi dergi olduğunu hatırlamıyorum, 'Siz olsaydınız hangisini seçerdiniz?' anketi bile yapılmıştı.. Kadınların çoğu da Mark'ı seçmişti.. Sevgili Hıncal Uluç da bunun üzerine "Onu seçtiler çünkü kendilerine güvenleri yok. Kendine güvenen, güveni başkasında aramaya pek ihtiyaç duymaz. Ve de çünkü. Yalan söylüyorlar. Aslında hepsinin gönlünde yatan Hugh Grant'ın oynadığı, her günü başka, her anı sürpriz erkek. Ama ya ellerinde tutamazlarsa.. Ya baş edemezlerse. Ya aldatılır, terk edilirlerse. Oysa, donunu bile her gün aynı şekilde katlayıp aynı yere koyacak kadar planlı, programlı monotonluk vaad eden Colin Firth tipi, onlara kendilerinde olmayan tek şeyi vaad ediyor. Güven. O adam aldatmaz, terk etmez, gitmez. O adam sigorta.. Hayat çok sıkıcı olurmuş. Olsun. Kadına hiç sahip olmadığı güven duyusunu veriyor ya." demişti.. Haşmet Babaoğlu da "Filmi izlemiş olanlara "sen hangisini seçerdin" diye sormak hoş bir magazin haberciliği ama gerçekleri sorgulamak açısından pek doğru bir yöntem sayılmaz. Çünkü hayat sadece çok görmüş geçirmiş ve sonunda "yorulmuş-yenilmiş" olanlar için başı sonu belli bir filmdir. Yoksa kadınlar gerçek hayatta böyle bir tercihle karşılaşırlarsa kendilerini çoğu zaman "filmin başında" hissederler. Başlarına ne geleceğini sadece sezebilirler ama bilmezler. Anneleri "kızım, Mark çok hoş adam, bırak öteki yaramazı!" der belki. Hani hafiften biz bu "filmin sonunu" biliriz havasında...Yine de hangi genç kadın kendini ve gönlünü Daniel'in çekim alanından kurtarabilir ki!.. Elbette kadınlar her yaşta ve başta güvenilir adam ararlar ama Daniel'in de bu aşkla terbiye olacağına, güvenilir olacağına ve asla aldatmayacağına inanmak isterler. Öyle başını taşa vura vura; güle ağlaya sürer gider hayat... "Asla bir daha Daniel gibisini seçmem" kafasında olup Mark'ların güvenli kollarına sığınan nice (Hıncal Uluç'un deyimiyle "kendine güveni olmayan") kadının sıkıntıdan patlayıp bir gün "yeni bir Daniel in peşine takıldığı az görülmemiştir!" demişti hani; hatırlayanlarınız vardır.. Şimdi soruyorsunuzdur kendinize, bu kadın bu kadar eski bir konuyu neden gündeme getiriyor diye.. Bir sebebi yok.. Bu konu asla eskimez.. Günümüzde bir çok örneği var bunun.. Biraz magazin gündemine bakmanız yeterli.. Erkek, kadın fark etmez; herkes heyecan arıyor.. Evliliğinden bunalıp kendini heyecanlı ve çekici erkeklerin kollarına atanlar var, karılarından sıkılıp kendilerini cıvıl cıvıl kızların arasına karıştıran var.. Var da var işte.. Ama ara satta kalanlar çoğunlukta; güven mi, heyecan mı bunalımını herkes yaşıyor aslında.. Ben bu filmi evlenmeden önce izlemiştim; evlendikten sonra izlerken dur bir bakayım var mı benim düşüncelerde bi değişiklik diye kendimi sık sık yokladım.. I ıhhh, ben de bir değişiklik yok, ben ölümüne kadar heyecan diyenlerden yanayım.. Yani düşünsenize bir tarafta size Allah'ına kadar güven duygusu vaat eden bir adam ve bir tarafta adrenali hiç düşürmeyeceği her halinden belli olan bir dünya yakışıklısı... Hangisini seçeceksiniz? Rutini mi yoksa heyecanı mı? Yani ben evlenmeden önce de Daniel demiştim, hala da öyle diyorum.. Güven tamam eyvallah, süper ama güven vaat eden adamlar niyeyse sıkıcı oluyorlar; tabii söz meclisten dışarı.. Düşünsenize her şeyiniz planlı. Önümüzdeki hafta nerede ne yiyeceğiniz bile belli. Sabah kalkıyorsunuz, birlikte oluyorsunuz, kalkıp işe gidiyorsunuz, rutin birkaç telefon konuşması, akşam geliyorsunuz yemeğe çıkıyorsunuz, eve gelip yine birlikte oluyorsunuz, sonra adam yatağın aynı bölümüne kuruluyor ve uyuyor. Tanrımmm fecciiii! Ama diğer tarafta son derece yakışıklı, tarz, deli dolu, saati saatine, anı anına uymayan bir adam var. Hayatın tadını doyasıya çıkaran, yaşamdan zevk alan... Kadınların soru işaretleri de işte tam bu noktada başlıyor. Biri terk etmez, aldatmaz, size bağlı ve sizi çok seviyor. Biri her an gidebilir, aldatabilir, bağımsız ve saniyesinde başka kadınları da sevebilir. Durum böyle olunca kadınlarımızın gözü korkuyor ve kendilerini seveni, güven vaat edeni seçiyorlar. Ama bu ilişkiden sıkılıp deli dolu bir adamın kollarına da atılabiliyorlar zaman zaman tıpkı Haşmet Babaoğlu'nun dediği gibi. Ben de diyorum ki hangi aşk garanti? Aşkın risklisi güzel değil midir ki zaten? O halde niye rutin bir ilişki içinde boğulup ölelim ki? Zaten her ilişki eninde sonunda bitmiyor mu? Hanginiz gördünüz ömür boyu süren bir aşkı? Adamım Frederic Beigbeder'in de dediği gibi aşkın ömrü en fazla üç yıldır.. Aşk, sevgi ve rutin diye de üçe ayrılır hatta.. Bu dönemleri yaşamak önemlidir ama siz en baştan en son devri yaşamaya kalkarsanız nerde kalır heyecan, adrenalin, tutku? Sorarım size, haksız mıyım? Bence değilim. Ya giderse korkusundan korkanlar vardır mutlaka ama bana kalırsa bu korkuyu yaşamak iyidir.. O zaman daha fazla çaba sarf eder insan ilişkisi için.. Esas 'nasılsa bana ait' düşüncesi korkunçtur. Bilirsiniz ki ne olursa olsun o sizindir, sizi seviyordur ve gitmeyecektir; o yüzden de bir şey yapmaya gerek yoktur. Böyle bir durum fevkaledenin fevkinde sıkıcı değil midir sizce de? Bence öyledir; bu nedenle de Daniel ve türevleri her daim daha çekicidir.. Yapılacak bir şey yoktur.. İnsan birlikte olduğu erkeğe tabii ki güvenmek ister ama yüzde yüz güven bence hiçbir zaman yoktur.. Varsa da işte çok güveniyorum ama sıkıntıdan da patlıyorum durumlarına düşürseniz.. Kısacası güvenli bir erkekle heyecan olmaz, heyecanlı ve kıpır kıpır bir erkekten de güven beklenmez.. Tercihleri doğru yapın ha; dört yanlış bir doğruyu hep götürür; hayat gerçeği işte :)