REHA MUHTAR'A MALUM MU OLDU?

Yayın Tarihi : 05-10-2009 04:23
Dün gecce ekibimize gelen 'Deniz Seki şu anda Hüsnü Şenlendirici ile Yeniköy'de bir balıkçıda baş başa yemek yiyor' istihbaratı aklıma hemen Reha Muhtar'ın yazısını getirdi; dedim ki Reha Muhtar'a malum oldu herhalde, adam hissetmişti böyle bir şey olacağını ve uyarmıştı Deniz'i: ''Hüsnü’den uzak dur... Sana mesaj atabilir, “Çok sevindim çıktığına, çok üzülmüştüm... Nasıl geçirdin, [b]buluşup bir konuşalım çok isterim[/b]...” türünden yalaka ve samimiyet, dayanışma esanslı mesajlar gelecektir...' Eğer bu buluşma olduysa eminim böyle bir mesaj doğrultusunda gerçekleşmiştir. Aksi mümkün değil çünkü.. Reha Muhtar'ın yazısını okuduğumda 'ne güzel yazmış, her halde her tavsiyeye uyar Deniz' diye geçirmiştim içimden.. Fakat işte şu istihbarat (ispatlanmamış olsa bile) mide bulandırmaya yetti.. Duyduğum anda beynime kurşunlar saplandı.. 'Olamaz, yapmaz bunca şeyden sonra onunla buluşamaz' dedim kendi kendime.. Hatta itiraf ediyorum, 'bu kadar salak olamaz' bile dedim. Ama içimi dürten 'ya buluştuysa' şüphesi beni şu saatlere kadar bilgisayar başına kilitledi işte. Deniz hapse girdikten onra Hüsnü'ye sorulan soruları çok net hatırlıyorum, verdiği cevapları da öyle.. Ağzından bir tane onu savunan bir cümle çıkmadı.. 'Deniz'i seviyor musunuz?' sorularına hep kaçamak cevaplar verdi.. Her şey belirsiz, bilmiyorum dedi.. Aşkın belirsizi mi olurmuş? Hele ki bu aşk onların deyimiyle çok büyük bir aşksa???Onunla ilk zamanlar birlikte olduğu gibi sahiplenmedi, 'o şahıs' dedi, kararsızım dedi, güldü geçti.. Hayatına devam etti; eğlendi, kaçamaklar yaptı, gününü gün etti. Kısacası, yine Reha Muhtar'ın dediği gibi “Erkekliğin onda dokuzu oradan kaçmaktır” dedi ve kaçtı.. Belki de hepsini acıdan(!) yaptı, bilinmez(!) ama sonuca bakmak lazım, dışardan görünene bir de.. Ki onlar da hiç hoş hareketler değildi.. İşte tüm bunlardan sonra eğer bu buluşma gerçekleştiyse iki ihtimal var. Ya küllenen ateş alevleniyor ya da intikam saati geldi.. Artık bu saatten sonra ne desek, ne yazsak boş. Son bir çare var o da Deniz'e yalvarmak! İşe yarar mı acaba? Bilmem, hadi deneyelim: Lütfen Deniz, lütfen Hüsnü'yle buluşmamış ol ya da bu buluşma içerde kaldığın o 218 günde içinde biriktirdiğin kinin kusması olsun. Ne olur onunla el ele karşımıza çıkma.. 'Seviyorum, ne yapayım' deme! Buluştum deme sakın.. Ya da 'evet buluştum ama zehrimi akıttım' de.. 'Banan saplanan iğneleri ona sapladım, içimi boşalttım, rahatladım, geri dönüşü yok bu işin' de.. Ne dersen de ama 'Hüsnü'den vazgeçemiyorum' deme olur mu? Bunu kendine sakın yapma! İçeriye girdiğin günkü surat ifadene, kendine bir bak; bir de çıktığın günkü haline? Ne kadar fark var değil mi sende? O soluk yüz, ışıltısız gözler yerine, pırıl pırıl bir ten ve ışıl ışıl gözlerle karşıladın bizi.. Ne güzelsin şimdi, kendini çirkinleştirme yeniden sakın! 'Ben artık sen değilim' de Hüsnü'ye, 'ben, yeniden 'ben'i keşfettim ve 'beni' dilediğim gibi özgürce yeniden yaşamaya başlıyorum' de ve çek git Deniz! Ve son yalvarma cümlesi: 'Lütfen seni düşünen, senin iyiliğini isteyen bizlerin söyledikleri bir kulağından girip, diğerinden çıkmasın. Seçimini yap! Karanlıkta kalmaya devam mı edeceksin yoksa aydınlığa çıkabilecek misin? Cezaevinden çıkıp da özgürlüğünü ilan ettiğin an 'benim doğum günüm bugün' demiştin ya, bence yanıldın 'senin doğum günün Hüsnü'nün 'H'sini bile anmadığın gün olacak. İnşallah bunu başırırsın ve o günü hep birlikte kutlarız Deniz, inşallah! Amin!!