Ceyda Düvenci ile Maral’ı konuştuk!

Onur Aktaş
Onur Aktaş
Yayın Tarihi : 08-04-2015 15:37
Baktım zaman dar saçı ve makyajı yapılırken “birkaç soru sorabilir miyim” diyerek yanlarına sokuldum. İşte Ceyda Düvenci’nin dünya iyisi bir insan olduğunu o an anladım. Birkaç saatlik uyku ile duruyor olmasına ve çok yoğun şekilde törene hazırlanmasına rağmen bir anne şevkati ile “Tabii keyfine bak, bu saatten sonra sen artık bizim misafirimizsin ne yersin, ne içersin?” deyince şaşırdım kaldım. Sonra da bir kaç saat yanlarından ayrılamadım. Oyalandıkça, oyalandım… Ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu herkes gibi ben de biliyordum ama bu süre zarfında harika bir de anneyle de tanışmış oldum. O yoğunluğun içerisinde dahi kızını ihmal etmeyen bir anne, kızıyla her fırsatta görüntülü konuşan, onu dinleyen, hatta onunla şarkılar söyleyen bir anne, kızı Melisa'yı hayatının odak noktasına koymuş ve onun için çalışan bir anne... [resim=20150408resim-153245MD][/resim] [b]20 yıllık meslek hayatınızda ilk kez Maral dizisinde kötüyü canlandırıyorsunuz. Verdiğiniz bir röportajda “aslında kötü bir karakteri canlandırmayı çok istiyordum” demişsiniz. Madem çok istediğiniz bir şeydi bunun için neden 20 yıl beklediniz?[/b] Denk gelmedi hiç. Daha önce aslında bunu hiç düşünmemiştim ama şimdi düşününce farkına varıyorum. Gerçekten son 2 senedir geliyor dizilerde kötülük yapan kadın rolleri. Daha önce hiç bu tarz bir rol teklifi almadım. Hep iyi, şevkatli ve anaç roller teklif edildi. [b]Şimdi Ceyda Düvenci’ye bakınca karşımda çok masum bir yüz görüyorum sanki hiç kötülük yapamazmışsınız gibi geliyor insana. Fakat Deniz’in kötü olduğuna inandık. Nasıl oluyor bu? Birisi bana çıkıp “Ceyda Düvenci birine kötülük yapmış” dese hayatta inanmam ama “Deniz kötülük yapmış” deyince inanıyoruz…[/b] Ben kötülük yapmam. Çok fazla sevgi doluyumdur. Hatta bazen haddiden fazla sevgi doluyumdur. Bazı arkadaşlarım bana takılırlar “Çeşme’yi nereye yaptıracaksın. Yaptır onu da tam olsun bu iş” diyerek. Çünkü Melisa’dan sonra herkesin yaptığı şeyin bir sebebi olduğuna inanır oldum. Hiçbir şeyde art niyet, sevgisizlik, aramaz oldum. Bazı yerlerde evet kırıldığım alanlar oluyor ama hayata Deniz gibi bakmıyorum o gerçek. Şöyle bir durumu var Deniz’in. Seyircinin daha sonraki bölümlerde karşılaşacağı çok haklı bir sebebi var. Yaşadığı bir şeyden ötürü hayattan alacaklı bir hali var ve bu durum Deniz’i kendi içinde haklı gösteriyor. Yani “hayat sen bana bunu yaşattıysan ben de senden alacaklıyım” düşüncesinde biri Deniz. Hele ki Halis gibi bir adamı bulup aşık olduktan sonra eski manken iken moda dünyasının göbeğine düşünce bazı şeyleri elinden alınırsa her şeyi yapabilir bunun için. Dolayısıyla haklı buluyorum Deniz’i ben. Ama yaptığı şeyler bu uğurda bir takım insanların kötülüğüne olmuş oluyor, Deniz bunu görmüyor, sadece o kendi hak ettiği şeyler için her şeyi yapıyor. Ama büyük resme baktığınız da çok büyük kötülükler yapmış oluyor. Bunu da ona hak vererek oynadığım için inandırdığını düşünüyorum yoksa her sahne çekildikten sonra “Bu nasıl olur, yuh artık ya, bunu da yapma ya” diye her sahneden sonra önce ben söyleniyorum Deniz’e.. [resim=20150408resim-153333RX][/resim] [b]Dizide canlandırdığınız Deniz karakteri en büyük kötülüğü Hazal Kaya’nın canlandırdığı Maral’a yapıyor. Hazal Kaya’nın fanları malum.. Sevdikleri oyuncuya dizide bile kötülük yapılsa yer yerinden oynuyor, sosyal medya karışıyor. Siz dizi yayınlanmaya başladıktan sonra nasıl tepkiler aldınız? Sanırım sizi sevdiler..[/b] Şükür beni çok seviyorlar. Çok güzel yorumlar yapıyorlar. “Çok güzel kötüyü oynuyorsunuz, Sizden de kötü oluyormuş” gibi tepkiler veriyorlar. “Biz sizi çok seviyoruz ama bunu da yapmayın" gibi mesajlar geliyor. Eleştiri oyunculuğum üzerinden yapıldığı zaman çok keyifli oluyor. Demek ki doğru zamanda yapmışım bu işi. [b]İnsanın ruhu yüzüne yansır derler. Sizin de çok iyi bir insan olduğunuza eminim ama herkesin kendine göre kötü yanları da vardır. Ceyda Düvenci’nin kötü yanları neler? En çok neye sinirlenir ya da neye tahammül edemez?[/b] Aslında tam da geçen gün Instagram’da yazdım. Tam o cümleyi birebir alabilirsin. Melisa’yla resmimizin altına yazdığım bir yazı var. Hayatımın hakkında ya da her hangi bir insanın hayatı hakkında hiçbir şey bilmeden ahkam kesenler, dış görüntüye göre fikirler yürütenler.. Ben bunları çok insanlık içi bir şey olarak görmüyorum. Ve gerçek inanç kavramının içinde yer almıyor bunlar. İnanç aslında önce insan olmak, önce nazik olmak, önce kırmamak önce sevmek ya benim için. Aslında tüm dinlerin altında ana başlık bu insan olmak. Yani şevkatli olmak, anlayışlı olmak ve kırmamak asıl insanlık benim için. Dolayısıyla bunun altı dolmadığı zaman ben sinirleniyorum. Okumayan ve boş zaman geçirenlere, kendini eğitmeyenlere sinirleniyorum, dedikodu ile hayatını geçirenlere sinirleniyorum ve bir sohbetin içinden bir kazanım çıkarmadan ayrılıyorsam onlar benim sinirimi bozabiliyor. NOT: Ceyda Düvenci, Instragram'da "O yaştaki çocuk bebek arabasıyla gezdirilir mi" diye yorumlar yapılınca "Çocuğumu istediğim gibi gezdiririm. Kendini bilmez insanların yorumlarına artık cevapsız kalamıyorum. Hele ki konu kızım ve anneliğim olunca. Herkes haddini bilsin" yazmıştı. [b]Ben de bilmeden bilmişlere çok kızıyorum. Konuyla ilgili bir fikri yok ama yorum yapıyor..[/b] Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak. Maalesef bizim ülkemizde var bu. Geçen gün Instagram’a da o yüzden yazdım. O kadar bilmiyor ki durumu. Dışarıdan biz bir eli yağda bir eli balda görünüyoruz ama biraz önce seninle de konuştuk ben 3. günü bitiriyorum ve 7 saatlik uykuylayım ve bunların hepsi kızım için başka bir şey için değil. Dışarıdan bu hiç böyle gözükmüyor. Sizi sevenleri hep mutlu etmek zorundasınız. Edemezseniz en kötü oluyorsunuz bir anda. Anneliğinize karışma hakkı var, özel hayatınıza karışma hakkı var, yanınızdaki insan hakkında bir şey söylemeye hakkı var… Bunlar beni sinirlendiriyor artık. [resim=20150408resim-153356WH][/resim] [b]20 yıldır işin içinde olan biri olarak Türkiye’deki dizi ve oyunculuk sektörünü nasıl buluyorsunuz?[/b] Benim en fazla şaşkınlık yaşadığım sene bu yıl oldu aslına bakarsan. Çok fazla senaryo var ama hiç senaryo yok. Bir sürü dizi başlıyor ama hemen yayından kalkıyor. Oyuncuya ve set işçilerine hiçbir saygı yok. Bir dizi yayından kalkıyor kimsenin haberi olmuyor, yayın günü değişiyor kimsenin haberi olmuyor. [b]Bizim başımızdan öyle bir şey geçti. Hangi oyuncuydu şimdi hatırlamıyorum ama arkadaşlarımızdan biri “diziniz yayından kaldırılmış” diye aradı. Dizisi de gerçekten yayından kaldırılmış ama haberi yokmuş. “Öyle mi ben sizden duyuyorum” demiş.[/b] Aynen öyle. Garip bir düzene girdik. Sektör genişledi ve çok fazla istihdam sağlandı, çok fazla iş kolu yaratıldı gibi görünüyor ama bence çalışmayan sayısı bir o kadar çoğaldı. Setlerde set güvenliği adına, çocuk oyuncular adına çok ciddi sorunlar var. Yüzde 80’lik dilimde doğru bir sistemin yürüdüğünü düşünmüyorum. Yüzde 20 evet bunu sağlamış olabilir ama yüzde 80’inde sistemin doğru işlediğini düşünmüyorum. Çalışma saatlerinin hala doğru oturduğunu düşünmüyorum. Dolayısıyla da ben sektörün çok iyiye gittiğine inanmıyorum. [b]Kenan İmirzalıoğlu da Karadayı bittikten sonra dizi saatleri kısalmazsa diziler de daha rol almayacağını söyledi…[/b] İnşallah sözünde durur. Ben şu an da böyle büyük laflar edecek bir hayat standartında değilim. Evladımla bir hayat planım var. Bu anlamda çalışmaya devam etmek zorundayım. Ama bu noktada kendi imkanlarını yaratmış tüm oyuncuların bu şekilde sözler söylemesinin ve bu restleri çekmesinin hele ki sektörde önemli yerlerdeyseler çok olumlu olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla biraz sektörün oturması ve düzelmesinin oyuncunun tavrına da bağlı olduğuna inanan biriyim. O anlamda Kenan’ın yaptığını çok doğru buluyorum. [b]Sizin sette durumlar nasıl? Yanlış hatırlamıyorsam Acun Ilıcalı dizilerle ilgili sorunları düzeltebileceğine inandığını söylemişti.[/b] Yani şimdilik bizim de setimizde bir saat sınırlaması mevcut değil. Yoruluyoruz bu gerçek. Sabah 5:30’da geldim ben setten sabah 8’de de sunuculuğum vardı. 1 buçuk saat uyudum ve buraya geldim. Şu anda haftanın 6 günüyle başladık ama 5 gününe indirmeye çalışıyorlar. İki ekip çalışıyoruz, 6. bölümü çektik ama bu anlamda güzel şeyler yaptıklarını da görüyorum. Kamera sayısını çoğalttılar, senaryonun yazılmasına müdahale ediyorlar, senaryonun belli başlı mekanlarda toplanmasına uğraşıyorlar. Dolayısıyla da birazcıkta olsa set saatlerinin azalması adına çalışmalar yapılıyor. Umutsuz Ev Kadınları’nda 12. saatte biz giderdik setten. 12. saatte bütün oyuncular bırakma hakkına sahipti. Bu da Fatih Aksoy’un yarattığı bir ayrıcalıktı. İlk senemiz çok zor geçmişti, çok yoğun çalışmıştık, çok yorulmuştuk. İkinci sezona başlarken bizimle bir toplantı yapmıştı Fatih Aksoy ve demişti ki; “12. saatte gitmezseniz bu benim kötülüğüm içindir. Çünkü bir oyuncu olarak siz 12. saatte çıkarsanız ve o iş 5 günde yetişmezse ben en azından haftalık raporlardaki dökümden hangi birimimin benim işimi aksattığını anlar, ona göre bir yol haritası çıkartırım. “ Ve gerçekten biz 12. saatte 4 başrol de seti bırakıyorduk ve kanala da kasetimizi her hafta teslim ettik. Herkes de çok mutluydu. Demek ki olabiliyor. Ama bunun bence yapımcı tarafından deklare edilmesi gerekiyor. Yapımcının “12. saatte oyuncular seti terk eder” diye net bir bilgi vermesi gerekiyor. [resim=20150408resim-153423HY][/resim] [b]Aşkın Kanunu 10 bölüm sürdü ama genel olarak Binbir Gecce, Umutsuz Ev Kadınları gibi uzun soluklu dizilerde rol aldınız. Bu işin bir sırrı var mı? Rol alacağınız dizileri neye göre seçersiniz?[/b] Açıkçası Binbir Gecce’den önce benim de bir sürü işim yayından kalktı. O zamanlar sektörde bu halde değildi, şans veriliyordu dizilere. Benim de bir dönem çeşitli sebeplerden devam edememiş dizilerim oldu hem de arka arkaya. Ben en başta “Böyle mi Olacaktı” ile başladım. 5 sene süren bir diziydi. O konforu yaşayarak bu işin içinde yer aldım bir şekilde ama yine de kalkan dizilerim oldu. Binbir Gecce’den sonra evet biraz durum değişti. Sanırım seçmeyi öğrendim. Ama dediğim gibi sektör de çok garip. Benim için Aşkın Kanunu da bitmemesi gereken bir diziydi. Ben çok severek kabul etmiştim. Yönetmeni, oyuncu kadrosu, yapım şirketi adına çok iyi bir işti. O pek bilmediğim yerden çıkan bir soru oldu benim için. İnanamadım kalkmasına. Bu anlamda bir sürü dizi var oyuncu kadrosu iyi ama yayından kalkan. Artık eskisi gibi değil. Eskiden bakıyordunuz bir dizinin oyuncu kadrosuna ve yönetmenine bu iş gider bu sezon diyordunuz ve hakikaten de o iş tutuyordu. Baştan tutup tutmayacağı belli olan işler vardı. Şimdi benim bu tutmaz dediğim işler tutuyor ya da bu kesin olur harika kadrosu var diyorum 2. bölümde yayından kaldırılıyor. [b]Uzun süredir sizi ne tiyatro sahnesinde ne de beyaz perde de göremiyoruz. Yakın zamanda tiyatro ya da sinema ile ilgili bir projeniz olacak mı?[/b] Ben çok istiyorum sinema filmi yapmayı ama çok dürüstçe söyleyeyim gelmiyor sinema filmi teklifi. Açıkçası sebebini de bilmiyorum ama kişisel olduğunu düşünmüyorum. Belki ara bir yaştayım ondan kaynaklı olabilir. İzlediğim bütün filmlere bakıyorum hakikaten hiç birinde bana göre bir rol yok. Benim de “evet ya bu rolü ben oynardım” diyebileceğim bir film görmedim bu sene. Cem Yılmaz’ın filmlerini söyleyebiliriz belki ama Cem’in de ekibi her zaman aynı. Dolayısıyla orada da bir yer bulmak söz konusu olmayabilir. Düşünüyorum… Ömer Sorak’ın filmi Esra’nın hikayesiydi zaten orada da oynayabileceğim bir rol yoktu. Belki ‘Kocan Kadar Konuş’ta oynayabilirdim ama çok sevdiğim oyuncu arkadaşlarım var. Orada da hepsi harikaydı. Dolayısıyla vardı da bana gelmedi gibi bir durum yok. 35-40 yaş arası bir kadın için ara bir yaştır. Anne desen olmuyor, abla desen olmuyor, başrol daha 35 yaş altı oluyor. Sanırım 45 yaşından sonra istediğim kadar sinema filmi çekmeye başlayabilirim. Tiyatro olamadı çünkü iki senedir çok yoğun çalışıyorum. Geçen sene hafta içi her gün canlı yayın yapıyordum ve Umutsuz Ev Kadınları vardı. Bu sene de Melisa odaklı bir hayat kurdum kendime. Her şeyden izoleyim. Dolayısıyla kızım ve iş olunca bir tiyatro oyununa ayıracak zaman kalmadı. Aslında text okumaya başladım. Eylül ayı gibi heyecanlı bir şeyler olabilir. Çünkü tiyatroyu çok özledim. [resim=20150408resim-153516PE][/resim] [b]Saç: Uğur Alevyılmaz / Makyaj:Kürşad Akcebe[/b] [b]Ben de bir tiyatro sever olarak sizi sahnede izlemek isterim. Anlattınız 1-2 saat uykuyla setten buraya gelmişsiniz. Bu yoğunluk içerisinde Melisa’ya nasıl vakit ayırıyorsunuz?[/b] Deli gibi zorluyorum kendimi. Mesela 2 gün önce Melisa’nın anaokulunun ilk günüydü. Sabah 4’te set bitti. Tuzla’da bizim setimiz. Eve gel, makyajı çıkar 5:30 oldu. 5:30’da yattım, 8:30’da kalktım. Çünkü anaokulunun ilk gününde orada Melisa’yla olmak istedim. Hani dedim ya ‘2 günde 3 saat uyudum’ diye o yüzdendi. 8:30’da Melisa’yla okula gittim, orada onunla vakit geçirdim, sonra aldım onu eve getirdim. Oradan tekrar Tuzla’ya yolculuk başladı. Sonra işte bu sabah 5:30’da geldim setten. 1-2 saat uyudum. Allah’tan Melisa da erken kalkıyor. Sabah yarım saat onunla zaman geçirdim. “Ben çalışmaya gidiyorum” dedim ve buraya geldim ama sürekli görüntülü telefon konuşması halindeyiz. Ee bir de mutlaka gittiğimde öpüyorum, kokluyorum. O uyuyorsa bile ben konuşuyorum onun başında ve ne olursa olsun sabah onunla uyanıyorum. Sabah 7:30’da kalkıyor küçük hanım.. [b]Setten gelip 5:30’da yatmış olsanız bile muhakkak Melisa’yla uyanır mısınız?[/b] Evet, mecbur. Mutlaka haftada iki gün bütün günü birlikte geçiriyoruz. Her yere onunla birlikte gidiyorum, onun programlarına uyuyorum. Diğer günlerde de ya yatışına yetişmeye çalışıyorum ya da sabah uyandığında yayında olmaya çalışıyorum. Yani illa her gün görüyorum. O başka bir aşk ona zaman ayırıyorsunuz bir şekilde. Bir de. Birbirimizle motive oluyoruz, birbirimize iyi geliyoruz. Dolayısıyla birbirimizi çok boş bırakmayı sevmiyoruz. [b]Son olarak Bülent Şakrak bir röportajında sizin için “O kıymetli kadını çok seviyorum” demiş. Siz bu konuda bir şeyler söylemek ister misiniz?[/b] Her şey yolunda sadece bunu diyebilirim. Tabii ki bir kadın için böyle şeyleri duymak çok kıymetli. Her şey çok yolunda.