VERİCİ OLMAK!

Yayın Tarihi : 31-03-2010 14:40
“Tüm zenginliğimiz verdiklerimizdir, sahip olduklarımız değil.” “Sahip olduğum her şey zamanında gitti, ne vermişsem o bana kaldı.” Yeni doğan bir bebek göremez, konuşamaz, yürüyemez; fakat avucuna dokunursanız, hemen parmağınızı sıkıca tutacaktır, öylesine güçlü bir şekilde tutacaktır ki, parmağınızı onun elinden almakta güçlük bile çekebilirsiniz. Bu örnekle insanoğlunun doğasını anlayabiliriz. Herkes, yeni doğan bir bebekten en yaşlı insana kadar herkes alıcıdır. Herkes sahip olmak ister, daha ve daha fazlasını ister, fakat sahip olmanın sırrının vermekten geçtiğini çok az kişi bilir. Peki neden ‘vermek’? Bunu size detaylarıyla açıklayacağım. Boşluk yaratıldığında, mutlaka yerine bir şey doldurulacaktır - doğanın kuralı budur. Ama boşluk yaratmazsak, kısmetimizi otomatik olarak da kapatmış oluruz. Nasıl mı? Şöyle düşünün; yeni bir mobilya almak istiyorsunuz, ama onu koyacak bir yerinizin de yok. O zaman ne olur? Tabii ki bu mobilya dışırıda kalacaktır. Aynı şekilde elbise dolaplarınızda, çekmecelerinizde boş yer olmadığında yeni başka birşey gelmeyecektir. Eğer yaşantınızı yenilemek isterseniz, KULLANMADIĞINIZ herşeyinizi atın. Bu şekilde boşluk yaratın, boşalttığınız zaman otomatik olarak size yenileri gelecektir. Aksi takdirde vermeyerek kısmetinizi, geleceğinizi... herşeyinizi kapatırsınız. Dolaplarınızı, çekmecelerinizi gözden geçirmekle başlayabilirsiniz. Kullanmadığınız bir sürü eşyalar olduğunu farkedeceksiniz. Onları ayırın ve sonra da diğer muhtaç insanlara verin. Depolamayın! İstifçi olmayın! Verin! Yer açın! Sonuç da bunu mutlaka takip edecektir. Verdiğinizde size verecekler, sizin için yeni bişeyler alacaklar, ya da siz kendiniz kendinize yeni birşeyler alacaksınız. Boşluk kelimesini çok iyi anlayıp hayatınızın her alanına dahil etmelisiniz. Zengin olmak istiyoruz. Bu nedenle de dönen “bir elden gelen diğer elden gider” çarkına uyum göstermeliyiz. Giden şeyin yerini mutlaka yenisi dolduracaktır. Bir hortumu hayal edelim. Musluğun açık olduğunu ve suyun aktığını da. Ama neden hortumun diğer tarafını kapatıyorsunuz? “Kapatmıyorum” diyerek karşı çıkabilirsiniz. Peki o zaman, verici misiniz? Size gelen şeyi, aynen hortum gibi diğer tarafa (yani başkalarına) aktarıyor musunuz? Bir akış vardır, ama ‘elimizi açmayı’ öğrenmeli ve ‘suyun’ akmasına izin vermeliyiz. Size gelen şeylerin bir kısmını kullanın, diğer kısmını ise verin, hediye edin, dağıtın... Verici olun. Diğer insanlara yardım edin, hizmet edin, bir çiçek, bir hediye verin. Maddi olarak birşeyler veremezseniz bile güzel sözler söyleyin, sevginizi gösterin, insanları mutlu edin, güldürün, rahatlatın, affedin ya da onlar için dua edin... Verici olduğunuz zaman çark dönmeye devam edecektir. Ve bu şekilde herkesin pay almasına yardımcı olacaksınız. Aynı zamanda da verdikleriniz yine size dönecektir. Ama cimrilik yapıp elinizi kapatırsanız, geleceğinizi, ilerlemenizi, kısmetinizi, herşeyinizi etkileyip kapatacaksınız. Bu nedenle almaktan çok vermeye çalışın. Birine bir şeyler verdiğim zaman mutlaka başkasından bir hediye alırım. Teşekkür ederken kendi kendime de şöyle düşünürüm: “Doğa kurallarına bir bak! Nasıl da muntazam bir şekilde çalışıyor?” Yardım ettiğimde, birilerinin işlerini kolaylaştırdığımda, hiç zorluk çekmeden işlerimin nasıl yolunda gittiğini görüyorum. Ve bu bir ölçüdür; eğer işleriniz sürekli birileri ya da birşeyler tarafından engelleniyorsa, biliniz ki verici değilsiniz. Bu konuyu zihin ve meditasyon açısından da ele alalım. Zihnimizi de her zaman boş tutmalıyız. Herşeyi minimuma getirmeliyiz; minimum düşünce, minimum titreşim, minimum kelime (konuşma)... Gevezelik, dedikodu...; tüm bunlar sadece ve sadece enerjimizi boşaltır. Çok dolu bir mekan, içimizi daraltıp “nefes almamızı” engellerken, kalabalık olmayan ve açık mekanlar da bize huzur verir, zihnimizi sakinleştirir. Bunu defalarca kez deneyimlemişizdir. Ama asıl sebebini şimdiye kadar hiç düşündünüz mü? Nesneler, bulundukları ortamın enerjisini azaltır. Aynı şekilde zihnimizi dolduran gereksiz iç konuşmalar, düşünceler (olumlu ya da olumsuz farketmez), geçmiş, gelecek kaygısı... vb., zihnimizin enerjisini azaltır ve onu huzursuz ve dalgalı hale sokar. Halbuki zihnimiz rahat ve huzurlu olmalıdır. Fakat şu andaki halini, bir sürü post it’ler yapıştırılmış bir panoya benzetebiliriz. Bu notları kim okumak ister ki? Belirli belirsiz yazıların arasından önemli olanlarını nasıl ayırtedebiliriz ki? Tüm bunlar bizi fazlasıyla yorar. Ve yine başka bir açıdan bu konuya göz atalım; aslında bizler Tanrı’nın ellerinde birer aracız. Bu nedenle de Tanrı’nın Kendi işlerini yaparken bizi kullanmasına izin vermeliyiz. Bir araç olmalıyız. Karşımıza çıkan kişilere iyi davranmalı, onlara yardım etmeli, onlara karşı olan sorumluluklarımızı mükemmel bir şekilde yerine getirmeliyiz. Becerimizi kullanarak elimizden gelen herşeyi yapmalıyız. Kendimizi sorumlu hissetmeliyiz; çünkü o kişileri bize Tanrı gönderir ve bu nedenle de biz onlara yardım etmeli ya da birşeyler vermeliyiz. Karşımızdaki kişi, rızkını bizden almak için gönderilmiştir. Bu nedenle de “Tanrı beni kullanarak kendi işlerini gerçekleştirir ve bu nedenle bu benim için bir hizmet fırsatıdır. Ben O’nun elinde sadece bir araçım”, şeklinde düşünmeliyiz. Verici olunuz ve hayatınızın nasıl yavaş yavaş değiştiğini göreceksiniz. Ruh haliniz, enerjiniz, bilinciniz, şansınız; herşeyiniz birdenbire değişecektir. Mutluluk, refah, iyi talih... Her şeyiniz buna bağlıdır. Bu nedenle, manevi ya da maddi olarak farketmez, ilerlemek isterseniz, verici olun. Kullanmadığınız eşyaları dağıtın. İyi talihe sahip olmak, istek ve arzularınızı yerine getirmek ve başka açıklamadığım bir sürü nedenden dolayı şu andan itibaren verici olmaya başlayın ve hayatınızın nasıl değiştiğini gözlemleyin.