BİZLER MÜKEMMEL VARLIKLAR MIYIZ, DEĞİL MİYİZ?

Yayın Tarihi : 07-08-2012 12:40
Ve tam tersi, mükemmel isek, o zaman çaba göstermeye yine gerek var mı? Bunun üzerinde biraz düşünelim. Kendimize değişik açılardan bakıyor ve kendimizi eksik hissediyoruz. "Tanrı'ya ulaşmak için mükemmel olmalıyım" ya da "Hz. Muhammed ya da Tanrı idrakine ulaşmış diğer peygamberler gibi aydınlanmış bir Aziz olmak mı? Ne haddime..." diye düşünceler geçiyor içimizden. Bu tür ifadelerin sebebi de bu eksiklik hissimiz olsa gerek. Bu yazımda, size bu tür düşünceleri kafanızdan atmanızı söylemek istiyorum, çünkü asıl gerçek düşündüğünüzden çok daha farklı. Bir yandan mükemmel biri olmak için çabalarken, diğer yandan aydınlanmış bir Aziz gibi olamayacağınıza inanmak... Bu nasıl bir çelişki? O zaman ruhsal açıdan ilerlemek için harcadığınız tüm bu çabalar da neden? Yaptığınız şey, boşuna kürek çekmekten başka bir şey değilmiş gibi görünüyor. Sizi hedefinize ulaştıracak olan kayığı bağladınız, ama yine de hareket etmek için gece gündüz kürek çekiyorsunuz. İlerlemek için önce kayığı çözmelisiniz. Bunu ise 'eksik mi, yoksa mükemmel miyiz? ' sorusunun cevabını iyice anlayarak başarabilirsiniz. Bu soruyu mükemmel olmadığımızı varsayarak tartışalım. Mükemmel değilsek, o zaman eksiğiz demektir. Yani hem eksiğiz, hem de mükemmel değiliz. Evet, mantıklı geliyor. Ama biraz daha derine inelim. Tanrı'nın mükemmel olduğu düşüncesinden yola çıkarsak sonucun ne olacağına bir göz atalım. Tüm kutsal kitaplar, Tanrı'nın mükemmel olduğunu savunur. Öyleyse, yaratmış olduğu her şey, insanoğlu da dahil olmak üzere, mükemmel olmalıdır. Çünkü ancak mükemmel olan bir şey, mükemmel olan bir şeyi yaratır ya da yaratabilir. Eğer bizler mükemmel değilsek, demek ki Tanrı da mükemmel değil; ki bildiğimiz gibi bu düşünce, kutsal kitaplarda yazanlara ters düşmekte. O zaman biz eksik değil, mükemmeliz. Bu bağlamda, kendimizin eksik olduğunu söylemek, Tanrı’nın mükemmel olmadığını iddia etmek olmaz mı? İkinci nokta; eksik olduğumuzu savunuyorsak, o zaman bu şekilde “eksik” yaratıldık demektir, öyle değil mi? Bu durumda, mükemmel olmaya çabalamak, bir nevi Yaradan’a karşı çıkmak anlamına gelmez mi? O yarattı ve biz de O’nun yaptıklarını geliştirmeye, düzeltmeye çalışıyoruz. “Ne kadar da yüceyiz!!!” Üçüncü nokta; Tanrı eğer birini eksik yaratmışsa, o kişi kendisini nasıl düzeltebilir? Gücü yetmez ki. Bir bilgisayarın kendi kendini tamir ettiğini düşünün. İmkansız bir durum. Onu sadece uzman bir bilgisayarcı tamir edebilir. Ama yine de farz edelim ki, Tanrı bizi eksik yarattı ve biz de bir şekilde tüm eksik yönlerimizi tamamladık. Bu durumda, mükemmel olan Tanrı gibi mükemmel bir varlık olmaz mıydık? Başka bir deyişle, adeta bir Tanrı daha ortaya çıkmış olurdu. İki, üç, beş hatta on tane Tanrı. Kendini düzelten her canlı varlık birer Tanrı olurdu. Ama Tanrı'nın tek olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu mantık bize yine mükemmel olduğumuz düşüncesini ortaya koymaktadır. Dördüncü nokta; eğer Tanrı bizi eksik yaratmış olsaydı, o zaman düzelebilmemiz için göndermiş olduğu tüm bu elçiler ve peygamberler de neyin nesidir? Onları boşuna mı gönderdi?! Çünkü salak salaktır. Anlamaz. Anlayamaz. Bu durumda Tanrı'nın bizden bir beklentisi olmazdı. Ama var... Bu açıdan da baktığımızda, yine aynı sonuca ulaşıyoruz: Tanrı bizi mükemmel yarattı. Beşinci nokta; Tanrı'nın bizi mükemmel yaratmamasındsaki amacı ne olabilir? Eline ne geçer ve bunda bize düşen payımız nedir? İçsel olarak baktığımızda hepimiz mükemmel varlıklarız. En El-Hak, (Ben Tanrı'yım) Aham Brahmasmi (Ben O'yum). Aslında mükemmel olmak için çabalayacak hiç bir şey yok, çünkü hepimiz zaten aydınlanmış kişileriz. Işığın ta kendisiyiz. Bizler birer ermiş, buddha , samadhi'ye (süper bilince) ulaşmış, uyanmış, nirvana pozisyonunda olan kişileriz. Bu durumda önemli bir soru ortaya çıkar. Bizler birer buddha isek, neden hala hata yapıyor ve acı çekiyoruz? Neden mutsuz ve huzursuzuz? Mükemmel halimizin ortaya çıkmasını, içimizdeki ışığı görmemizi engelleyen şey nedir ve bu engeli nasıl ortadan kaldırabiliriz? Bu ve bunun benzeri soruların cevaplarını verecek olan bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle...