ÖZELEŞTİRİ DEĞİL, ÖZ ARAŞTIRMA!

Yayın Tarihi : 27-04-2012 13:23
Manevi dünyada uğraşmanız gereken obje diğerleri değil, kendinizsinizdir. Kendini düzeltme çabası içindeyken duygu ve davranışlarınızı dikkatlice gözden geçirmeli, kendinizle ilgili her şeyi sorgulamalısınız. Ama bu süreç zarfında yaptığınız ve sizi ilerlemekten alıkoyan çok önemli hatalardan bir tanesi kendinizi eleştirmektir. Bugünkü yazımda, özeleştirinin bizi nasıl ilerlemekten alıkoyduğunu tartışacağım. Herkes tek bir zihne sahip olduğunu düşünür. Halbuki hepimiz iki zihne sahibiz. Bir sağ ve bir sol zihnimiz var. Sol zihin; dışa yöneliktir, maddidir, şirret ve hesap kitapçıdır vb., sağ zihin ise; içe yöneliktir, manevidir, dürüst ve masumdur vb. Bu iki zihnin farklı yönlerinin gündelik hayatınıza nasıl yansıdığını açıkça görebilirsiniz. Örneğin bir konuda karar verirken, bir düşünce aklınıza gelir; ardından başka bir düşünce öne zıplar ve hemen birincisini reddeder. Cemaat içindeyken farklı davranır, tek başınızayken ise çok daha farklı bir şekilde kendini gösterir. Başka bir deyişle sağınız solunuz bambaşka, içiniz dışınız birbirinden ayrı gayrıdır. Pozitif ve olumlu yanınız, hayır işleri ve maneviyatla uğraşmanızı dikte ederken, diğer yanınız size kötülük yapmak için kollarınızı sıvamanızı emreder. Ama siz hangisisiniz? Ancak bu soruya içten bir cevabınız olduğunda kendinizi tanıyabileceksiniz. Bu yoldaki ilk adım ikisi arasındaki savaşı durdurmaktır. Bu nedenle kendinizi asla ve asla eleştirmeyin. Mevlana Celaleddin Rumi’nin dediği gibi; “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol”. [resim=20120427resim-185313C5][/resim] Kendinizi eleştirmeye son verin! Birçok kişi yapıcı olduğu bahanesiyle, “özeleştiri” adı altında, kendilerini acımasızca eleştirirler. Hatalı yönlerini tespit edip bir daha aynı hataya düşmemek için elinden geleni yaparlar. Tamam, buraya kadar yapılan her şey doğrudur. Peki, ama hatalarımızı gördükten sonra bile, onları tekrarlamaya neden devam ederiz ki? Cevaplanması gereken en önemli soru da aslında budur. İki zihne sahip olduğumuzdan bahsetmiştim. Eleştirmeye başladığınızda, bunu bir tarafınız yapar? Peki, eleştiri kime yönlendirilir? Tabii ki, diğer tarafınıza. Kendinizi eleştirdiğinizde tam olarak neler olduğuna bir bakalım. Hepimizin hikayesi aynıdır ve aynen şöyle gerçekleşir: Bir tarafınız bir şey yaptığında, ukala ve bilmiş olan tarafınız kalkıp eleştirir. Bir süre kendinizi kontrol eder aynı şeyi tekrarlamaktan kaçınırsınız. Eleştiri alan taraf ise diğer taraf gaflete düşüp dikkatini kaybettiğinde hakimiyet kurar ve tekrar aynı konuda hata işlemenize neden olur. Bunun nedeni ise o işe (konuya, objeye vs.) olan ilginizin aslında yok olmamasıdır. Ardından pişmanlık ortaya çıkar... Yapan taraf pişmanlık duyar. Ama bu pişmanlık da neden? Sonuçta yapan kimdi? Tabii ki siz. Pişman olacaksanız, ya o eylemi gerçekleştirmeyin ve her şeyi baştan engelleyin ya da yapıyorsanız, pişman olmayın. Ama bir türlü kendimize engel olamıyoruz ki? Ve bu da aslında öyle doğal ki. Çünkü bizler tek değil, ikiyiz. Sağımız farklı, solumuz farklı.... Önemli olan bu iki tarafın özellikleri farklı olmasına rağmen, aslında onların her ikisinin de, bizi korumak için var olduğunu anlamaktır. Onlar bizim için çalışırlar, bize karşı değil. Tıpkı bedene bağlı olarak hizmet eden sağ ve sol kolumuz gibidirler, ama bizler onları nasıl ve nerede kullanacağımızı bilmediğimizden dolayı acı çekeriz. Acı çekmemek için ise özeleştiri yöntemini kullanarak kendimizi düzeltmeye çalışırız. Ama ilerlemek için izlememiz gereken yöntem bu değildir. İşte bu senaryo değişmeden böyle devam edip gider. Toplumda nasıl davranmamız, yerine göre ne söylememiz ve nasıl düşünmemiz gerektiği konusunda bilgi sahibiyiz, ama içimiz bize çoğunlukla farklı bir şekilde davranmamızı dikte eder. Ukala tarafımız da eleştirerek, bu yönümüzün ortaya çıkmasını engeller. Ama özeleştiri ile ışık almayan, karanlık yönünüz ortadan kaybolmaz, sadece bir süre saklanır. Saklandığı yerden çıkmak için ise planlar kurar. Kendisini güçlendirerek intikam almak için uygun ortam ve zamanı bekler. Böyle bir an yakaladığında da vakit kaybetmeden kendini gösterir. Bu şekilde bastırdığınız, sevmediğiniz yönünüz iki misli güçle size saldırır ve ardından da ona yenik düşersiniz. Kendinizle savaşmada yenilgi kaçınılmazdır. İşin özünde size mesajım, şudur: Eleştirmemeli, özünüzü araştırmalı ve kendinizi olduğu gibi kabul etmelisiniz. Yanlış anlamayın, mesajım adam öldür ve ardından hiç pişman olma manasına gelmiyor. Konuyu çok iyi anlamalısınız. Tüm yönlerinizi sevmeyi öğrenmeli ve içsel barışı kurmalısınız. Bu konu üzerinde çok çalışmalısınız. Keşke "tamam! kabul ettim" dediğimizde olay bitmiş olabilseydi. O zaman çekmiş olduğumuz tüm acılarımız da bir an önce sona ermiş olurdu. Kendinizi sevin; ne yaparsanız yapın, her zaman kendinizi sevin! Biliyorum ki bu satırları okurken, bir tarafınız coşkulu bir şekilde dans edecek, diğer yanınız ise korkudan bir adım geri atacak. İzin verin o "manyak", "deli" tarafınız kendisini göstersin. Emin olun ki, yapa yapa bu yönünüz tecrübe alacak ve akıllanacaktır. Yeri gelmişken önemli bir uyarıda da bulunmak istiyorum. Almış olduğunuz bilgiyi uygulamaya sokarken, sadece okuyarak her şeyi dört dörtlük öğrendiğinizi asla düşünmeyin. Yaşayarak, tecrübe alarak deneyimleyecek ve öğreneceksiniz. Önemli olan öğretinin pratik deneyimine sahip birinin rehberliğinde adımlarınız atmaktır. Aksi taktirde saçmalayarak ortalığı karıştırdığınızda size yol gösterecek birinin yokluğu kendinizi ve diğerlerini yok etmenize neden olabilir. Söylediklerimi çok iyi anlamalısınız. Bir tarafın diğer tarafınıza laf atmasına da izin vermeyin. Onun sizi ikilem içine sokmaya hiçbir hakkı yok, çünkü siz bu ikisisiniz. “Özeleştiri” kelimesini lütfen sözlüğünüzden kaldırın. Bunun yerine kullanabileceğiniz en uygun kelime “öz-araştırma”dır. Kendinize, "seni tanımak istiyorum," diyerek sevmediğiniz tüm karanlık yönlerinizi öğrenmeye çalışın. İşte meditasyon budur. Bu şekilde ikilemden kurtulacak ve nihayetinde bir bütün olacaksınız.