Siz bildikleriniz değil, yaptıklarınızsınız..

Yayın Tarihi : 02-03-2013 16:50
Zihin bilendir ve bilgi biriktirme eğilimindedir. Zihnimizi kullanarak bilgi almak o kadar kolaydır ki... Bir yandan zihin gibi mükemmel bir ezberleme aracımız var, diğer yandan da elimizin altında internet gibi geniş bilgi yelpazesine sahip bir teknoloji imkanı mevcut. Bilgiyi bir yerlerden alıyor, ardından da kolaylıkla başka yerlere aktarıyoruz. Zaten günümüz eğitimimiz de bize bunu öğretmiyor mu? Ezberle... Hafızanı güçlendir... “Bilen” zihin, saygı görmek ve kendisini ifade etme isteği içindedir. Dolayısıyla, kütüphanesini genişletmek gibi bir eğilimine sahip olmasına hiç şaşırmamak gerekir. Her şeyi biliyor, her konuda yorum yapıyor ve fikir beyan ediyoruz. Ama asıl önemli noktayı atlamıyor muyuz? Bildiklerimizin yüzde kaçı günlük hayatımızda yer alıyor? Yani topladığımız bilgilerin yüzde kaçını hayatımızda kullanıyor ya da uygulamaya sokuyoruz. Bu bilgiler pratiğe dökülmediği sürece, ne işe yarar ki? Kuru bilginin ne değeri vardır? Bu nedenle bir şeyi öğreniyorsanız, (ki her zaman yeni bilgilere açık olmalı, öğrenmelisiniz) öğrendiklerinizi de mutlaka pratiğe dökmelisiniz. Zihnimizi lüzumsuz bilgilerle meşgul edip doldurmayalım. Şu anda zihnimiz, odaları bir sürü lüzumsuz eşya ile dolu güzel bir eve benziyor. Halbuki evi gereksiz yere doldurmak yerine, kullanılır hale getirmek iyi olmaz mıydı? Aynı şekilde zihnimizi de gereksiz bilgilerle doldurmak yerine onu sadece işimize yarayan, yani pratiğe çevireceğimiz bilgilerle doldurmalıyız. Neden mi? Onun meyvesine ulaşmak için. Yeni bilgiler almadan önce kendinize her zaman sorun, “bu bilgiye sahip oluyorum, ama bunları gerçekten kullanacak mıyım? Hayatımın bir parçası olacak mı?” Olmayacaksa, zihninizi boşuna doldurmayın. Lüzumsuz eşya dolu bir evde rahat yaşayıp yaşayamayacağınızı bir düşünün. Bir gün gerekir düşüncesiyle de bilgi istifçisi olmayın. Gerektiği zaman kullanmak üzere bilgi zaten etrafınızdadır. (Zaten Hz. Google ve Vikipedia’da mevcut. Ne zaman isterseniz, bir tuşla oraya müracaat edebilirsiniz.) Günümüzde bilgiye ulaşmak ve onu aktarmak/sunmak kadar kolay bir şey yoktur. Asıl zor olan, o bilginin özüne ulaşmak, özümsemektir, onun meyvesine ulaşmaktır, çünkü bunun için kişi ter dökmesi gerekir. Bu nedenle bir kişiyi değerlendirirken o kişinin sözlerine değil, davranışlarına göz atın çünkü sözler yüzeyseldir ve sizi kolaylıkla yanıltabilir. Ama davranışlar her zaman kişiyi ele verir. Aynı şekilde, eğer sözlerinizle insanları etkilemek istiyorsanız, konuşmadan önce vereceğiniz bilginin pratiğinizle desteklenmiş olup olmadığını gözden geçirin; çünkü SİZ BİLDİKLERİNİZ DEĞİL, YAPTIKLARINIZSINIZ. SABAHTAN AKŞAMA KADAR (günlük yaşantınızda) NE YAPIYORSANIZ, SİZ OSUNUZ. Ve çarpıcı bir konu daha... Neden bizi tanıyan yakın çevremizdeki kişiler konuşmalarımızı, öğütlerimizi önemsemiyor ve bizlere kulak asmıyorlar? Hatta onlardan niye sürekli “Hadi, hadi... bilmişler gibi konuşma...” gibi sözler duyuyoruz? Çünkü sabahtan akşama kadar onlar bizimle beraberler ve yaptıklarımızı gördükten sonra bizi bildiklerimize göre değil, yaptıklarımıza göre değerlendiriyorlar. Yabancıları kolaylıkla etkileyebildiğimiz halde, yakınımızdaki kişileri etkileyemememizin nedeni işte budur. Bize uzak olanlar genel halimize, yapımıza ve gündelik uygulamalarımıza aşina değildirler. Bizi sadece konuşmalarımıza göre değerlendirir ve böylece bize hayran kalırlar. Ama eşimiz, çocuklarımız, yakınlarımız pratiklerimize sürekli tanık olmaktalar ve bu nedenle bizi adam yerine koymazlar. Ukala ukala bilmişler gibi konuşmayalım. Zaten etrafımızda pratik deneyime sahip olmayan yeterince çok araştırmacı ve yorumcu görüyoruz. Sadece araştırıyor ve hafızalarını bilgiyle dolduruyorlar. Bir çocuk da araştırabilir. Ona bir bilgisayar verin. Hz. Google hazır onun hizmetinde bekliyor... Dahası, çocuğun hafızası ve zihni yetişkinlerinkiyle kıyaslandığında daha da güçlüdür. Kolay bir şekilde bilgileri ezberleyip hafızasına kaydedebilir. Hatta araştırdığı konuda seminer verebilecek düzeyde bilgilere sahip olabilir. Ama biliyoruz ki bu değil... Çocuk deyince konuyu net bir şekilde anlıyoruz. Onların bu bilmiş hallerini görünce de eğleniyoruz. Her yıl 23 Nisan’da onları makam koltuklarına oturtup konuşturduğumuzda bunu zaten yaşamıyor muyuz? Yetişkinler söz konusu olduğunda, konu biraz bulanık kalabilir. Bu nedenle çocuğu kaldırıp onun yerine yetişkin birine dair bir örnek ele alalım. Bir doktor sigaranın zararlarını bilen biridir, bunun ilmini okumuştur, ama bile bile sigara içmektedir. Ya da insan davranışları konusunda uzmanlaşmış psikoloğun çocukları serseri olmuştur. O zaman tüm bu bilgiler ne işe yaradı? Sadece ün, makam, ünvan kazanmak için mi? [resim=20130302resim-165244C7][/resim] Bilmemekten korkmayın. Bilmiyorum demekten çekinmeyin. Saf olun, çünkü öylece bilgiçlik taslamaktansa BİLMEMEK EN İYİSİDİR. Uçsuz bucaksız bir evrenin tam bilgisine sahip olamayacağımızı unutmayın. Bilgi alın, ama bunları uygulamaya sokun, hayatınızın bir parçası haline getirin. Unutmayın: SİZ BİLDİKLERİNİZ DEĞİL, YAPTIKLARINIZSINIZ!