Tanrı'yı aşk ve sevgiyle arayın!

Yayın Tarihi : 02-01-2014 14:31
Bu ayet, kutsal kitaplardaki tüm ayetler gibi, çok derin ve gizli bir anlam taşır. Yüzeysel yorumlamalar bizi varılması gereken hedeften kolaylıkla uzaklaştırır. Bu nedenle kelimelerin derin anlamlarına odaklanmak gerekir. Yukarıdaki ayetin içerdiği derin anlam üzerinde düşünelim. İlk cümleye “değer veren” açısından yaklaşalım; Kulluk etmez ve yalvarmazsanız, Rabbim size neden değer versin ki?” Bu cümleden yola çıktığımızda, Rabbimizin bize değer vermesi bir nedene bağlıymış gibi görünür. Ancak; Tanrı nedensiz merhametlidir ve lütfunu herkese eşit derecede dağıtır. O zaman bu lütfa sahip olabilmek O’nun yağdırıp yağdırmamasına değil, bizim onu alıp almamamızla ilgilidir. Bu ayet de, işte tam bunu söyler. Elinizde tuttuğunuz bir kap düşünün. Bu kap kevgir gibi delikliyse, Tanrı içine ne kadar da sonsuz lütuf yağdırırsa yağdırsın, bir damlasına bile sahip olamazsınız. Ya da lütuf yağmur olup bardaktan boşanırcasına yağsa bile, şemsiyenizi sürekli açık tutarsanız, lütuf yağmurunun üzerinize yağması mümkün olamaz. Öyleyse kabımızı hazırlamalı, uygun hale getirmeli ya da şemsiyemizi kapatmalıyız. “Kabımızı hazırlama” ya da “şemsiyemizi kapatma” benzetmeleri kulluk etmekle (her şeyimizi O’na adamakla) ve yalvarmakla (O’ndan O’nu istemekle) gerçekleşir. İstememiz gereken tek şey budur. Yol budur. Tanrı değer verir mi, verirse kime değer verir, birine değer verirken diğerine değer vermez mi? Bizler herkesi, her şeyi ölçer biçer ve değerlendiririz. Oysa sonsuz lütufkar ve merhametli Tanrı’nın gözünde herkes bir ve eşittir. Tanrı, değer verip vermeme gibi tüm ölçümlendirmelerden bağımsızdır. “Değer verilen” açısından; “Kişi ne zaman değer kazanır?” “Değerli bir şeye sahip olduğunda.” Kendini Tanrı’ya adayan kişi en değerli olana, O’na kavuşmayı ister. Aslında Tanrı yolundaki her insanın istemesi gereken yegane istek bu olmalıdır. Tek isteği “O” olan insan Tanrı’ya ulaşır, böylece en değerli olana sahip olur ve değer kazanır. Tanrı, ruhun yararına olan herşeyi nedensizce herkese eşit olarak yağdırır. Fakat bu lütfundan sadece kendini O’na adamış olan (kabını hazırlamış, şemsiyesini kapatmış) kulu (müridi, kendisini O’na adamış kişi) nasiplenir. Sadece tam teslim olmuş bir ruh her koşulda kendini güvende hisseder. O, Kendisine yönelmemizi istiyor. Bizleri düşünüyor, seviyor ve yol gösteriyor: “Bana teslim olun! Benim sığınağımı, Beni isteyin!” Aksi takdirde... “(Ey inkârcılar! Size Resul’ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır”... Buradaki “inkarcılar” kelimesi Tanrı’ya inanmayanlara (kafirlere), ateistlere işaret eder. Tanrı’nın verdiği bu mesaj inananları değil, kafirleri hedef almıştır. “Size Resul’ü gönderdim ve onun söylediklerini kabul etmezseniz, azap yakanızı bırakmayacak.” Bu sözler, “Tanrı’nın Kendisinin azap verdiği” doğrultusunda bir anlam yüklememize neden olmamalıdır. Rahman olan Tanrı, nasıl ceza verebilir ki? Hırsızlık yapan birini düşünün. Hırsız hukuk çerçevesinde yargılanıp cezalandırılır. Cezayı kim verir, Cumhurbaşkanı mı? Hayır. O kendi makamında yönetim işleriyle meşguldür. Ancak hırsız kanunlara göre cezalandırılmalıdır. Bu örnekten yola çıktığımızda: Ceza veren Tanrı’nın Kendisi değildir. Bu evrenin işleyiş kuralları vardır. Kişi bu kurallara uymazsa, sadece kendisinin değil diğerlerinin de acı çekmesine neden olur. Bu evrensel kurallar tıpkı trafik kuralları gibidir. Trafik kurallarına dikkat etmediğimizde başta kendimiz olmak üzere diğerlerine de zarar veririz. Nasıl ki trafik kurallarının amacı, bizi ve diğerlerini korumaksa, evrensel kuralların da amacı bizim acı çekmemizi engellemektir. Bize evrensel kuralları öğreten Tanrı’nın elçilerinin sözlerini dinlemezsek, nihayetinde acı çekmek zorunda kalırız. Bu, kırmızı ışıkta geçmek gibidir. Ya siz ya da karşınızdaki zarar görebilir, acı çekmek bunu otomatik olarak takip eder. Bu nedenle yaşam kurallarını öğrenmek şarttır. Mesaj budur. Tanrı bize birçok kurtuluş yolu sunar: dinler, kutsal kitaplar, elçiler... Hepsi bizim için, ruhun iyiliği için… Bu ayetin kısa açıklaması budur. Sevgili arkadaşlar, Tanrı’yı cezalandıran, korkulması gereken bir varlık olarak asla görmeyin. Bu, İslam felsefesine tamamen aykırıdır. “Tanrı cezalandırır”, “Tanrı’nın gazabı çetindir” gibi ifadeleri ve yanlış yorumları unutun. Çünkü bunlar sizi “O”na yaklaştırmak yerine O’ndan uzaklaştırır ve yanlış yola sapmanıza sebep olur. Tanrı’yı aşk ve sevgiyle arayın... O’na hangi duyguyla yaklaşırsanız, O da size o duyguya göre yaklaşır. O’ndan korkarsanız, size korkulması gereken biri gibi yaklaşacak; O’na efendi gözüyle bakarsanız, sizin Efendiniz olacak; O’nu dostunuz olarak görürseniz, sizin Dostunuz olacak; sevgili gözüyle bakarsanız, sizin Sevgiliniz olacak; size, görmek istediğiniz şekilde görünüp cevap verecektir. Bu nedenle, Tanrı’yı aşk ve sevgiyle arayın...