Bakire Meryem gibi kalmalıydın Nil Erkoçlar!

Yayın Tarihi : 02-03-2013 07:03
[b]Havva ve kadınların kimliği...[/b] Sanat, "cinsiyet ideolojisi" olarak tanımlanan nesnenin hizmetinde önemli rol oynamış, kadın ve erkek cinselliğinin tasviri aracılığıyla, toplumsal düzen hakkında görüş bildiregelmiştir. Sanat yapıtlarının teması ve tarzı, genellikle, kadın erkek ilişkileri için birer reçete işlevi görür. Kadın ve erkek imgeleri, her iki cinsiyeti de, kendilerine dair belirli görüntüler, tavır ve davranışlar benimsemeye yöneltebilir. Erkekler tarafından yapılmış kadın-erkek imgeleri, Batı kültürüne öyle girmiştir ki, çok "doğal" görünürler. Ama bir kez bunların "yapılmış" olduğu görüldü mü, nasıl ve neden yapıldıklarını sormak kaçınılmaz olur. Batı'da, kadınlar ile erkekler arasında oluşturulmuş toplumsal ilişkinin kökleri, Adem ile Havva'nın "Tekvin" (Genesis) öyküsündedir. Son 2500 yıl boyunca, bu öykü, cinsellik ve cinsiyet algılamamızı alttan alta desteklemiş ve böylece, kadın ve erkeklerin sanatta betimleniş biçimini etkilemiştir. Bu yüzden, kadın ve erkek imgelerine dair her tartışmanın önkoşulu, Tekvin'in giriş bölümlerinin incelenmesidir. Adem ile Havva'nın öyküsü bir yaratılış öyküsüdür; insanlığın nasıl ortaya çıktığına dair anlatımlar olan yaratılış öyküleri, kültürün etosu hakkında çok şey verir. İnsanlığın yaratılışı veya kökeni ile ilgili masal veya söylenceler, bir kültürün dünyayı ve canlıların o dünya ve birbirleriyle olan ilişkisini nasıl algıladığına dair ipuçları sunar. Tekvin 1-3 (İncil)'te aktarılan Yahudi-Hıristiyan yaratılış mitinin "mesaj"ı, insanlığın kökenine dair dikkate değer bir kavrayış sunmakta. Burada, Tanrı'nın erkeği kendi suretinde yarattığı, ona "yaşayan her şey" üzerinde egemenlik bahşettiğini ve dölüyle dünyayı boyunduruk altına almasına izin verdiği söylenir. Erkeklere verilen önem de aynı derecede büyüktür; Tanrı erkektir, onun en önemli yaratımı da erkek cinsidir. Öykü, erkeğin üstünlüğünü ve evrendeki merkezi rolünü vurgularken, kadınların ikincil bir rol oynadığını açıkça dile getirir. Öyküde, Adem'in Havva adını verdiği kadının nasıl itaatsiz olduğu da aktarılır; şeytan tarafından baştan çıkarılan Havva nedeniyle, hem Adem hem de Havva, Cennet Bahçesi'nden kovulurlar. Adem ile Havva'nın öyküsü, iki bin yıl boyunca, Batı uygarlığına toplumsal ve dinsel değerler iletmiştir. Öyküyü ister zararsız bir folk masalı, ister gücendirici, kadın düşmanı bir risale olarak ele alın, o, kadınlar hakkında kendi "gerçekleri"ni evrensel geçerliliği olan Tanrısal emirler olarak sunmayı başarmıştır. Havva'nın öyküsü, Hıristiyanlık dönemi boyunca, erkeklere, kadınların toplumsal, cinsel, dinsel, siyasi ve ekonomik özgürlüklerini kısıtlamak ve onları dizginlemek için bir neden vermiştir. Öykü ayrıca erkeklere, insanlığın maruz kaldığı tüm talihsizliklerden kadını sorumlu tutmak için bir gerekçe de sunmuştur. Tüm kadınlar Havva gibidir ve tek kurtuluşları, kesin itaat ve saflığı temsil eden bir diğer ataerkil fantezi olan Bakire Meryem gibi olmaktır. Havva'nın öyküsü ve öykünün çeşitli kadın karşıtı yorumları, yüzyıllar boyunca, kadının Batı uygarlığındaki imgesini belirlemiştir. [b]TEKVİN'DE HAVVA[/b] Tekvin, hiçbiri çağdaş akıl için doyurucu olmayan bir dizi yoruma maruz kaldı. Öykünün amacı açıktı ama mantıktan yoksundu. Onu dosdoğru bir olgu olarak okumak isteyen literalistler bile, kendilerini, çatallı patikalara benzer açıklama yollarında ilerlerken bulmaktaydılar. Tanrı'nın "iyi" olarak ilan ettiği yeni bir dünyada şeytanın nereden geldiği ve insan soyunun sürmesi için uygulanmış olması gereken ensest ilişki (Kabil'in çocuklarının annesi kimdi?) gibi çetrefil ve utandırıcı soruları bir kenara bırakırsak, öykünün, erkeğin yaratılışına dair iki farklı aktarıma sahip olduğu gibi temel bir sorunla karşılaşırız. Bunlardan ilki Tekvin 1:27'de kısaca anlatılmaktadır: Tanrı "adamı kendi görüntüsünde yarattı, Tanrı görüntüsünde yarattı onu, adam ve kadını yarattı." Bu örnekteki "adam" terimi, insanoğlu anlamında kolektif bir şekilde anlaşılmalıdır. "Adam" sözcüğünün bu çoğul veya kapsayıcı kullanımı, Tekvin 5:2'de açıklığa kavuşturulmuştur: "Onları erkek ve kadın olarak yarattı ve onları kutsadı ve yaratılış günlerinde onların adına adam dedi." Yani bu bölüm, erkek ve kadınların tek bir eylemde, eşit olarak ve aynı anda yaratıldığı şeklinde yorumlanabilir. İkinci ve çok daha uzun anlatım, Tekvin 2 ve 3'te verilmiştir. Bu öyküde, eşzamanlı yaratım yerine, Tanrı'nın önce erkeği tozdan yarattığı, burun deliklerine yaşam üflediği ve onu Cennet Bahçesi'ne koyduğu dile getirilir. Öykü, ancak ilk yaratılış eyleminin ardından, kadının erkeğin kaburga kemiğinden yapıldığını, yılanın kadını ayartmasını ve nihayet, erkek ve kadının bahçeden dünyamıza sürülüşünü anlatmaya başlar. İncil uzmanları, Tekvin 1:27'deki ilk aktarımın ikincisinden çok daha sonra yazıldığına inanmaktadır; bu görüşe göre, öykü, "P kaynağı" veya "Rahip Kodu"na (rahipler için düzenlenen kurallar ve mezhep ayrımları nedeniyle böyle adlandırılmıştır) göre oluşturulmuş ve muhtemelen Yahudi ilahiyatçılar tarafından, MÖ 500-400 arasında yazılmıştır. Daha uzun olan ve halk dili ile daha yakından ilişkili olan ikinci öykü ise, "J kaynağı" veya "Yahvist Kaynak"tan (Tanrı sözcüğü yerine Yehova sözcüğünü kullandığı için bu adı almıştır) çıkmıştır. Öykü, büyük olasılıkla İbrani kabilelerinin üyeleri tarafından, MÖ 1000-900 arasında, Kral Süleyman devrinde yazılmıştır. [b]HAVVA'NIN KİMLİĞİ[/b] İncil'in ilahi bir esinin ürünü olduğuna inansanız da inanmasanız da, Tekvin, Batı'da cinsiyet ve ahlak tanımlarının temel kaynağı olagelmiştir. Adem ile Havva'nın öyküsünün büyük bir bölümü İbrani kültürü bağlamında açıklanabilir ve ataerkil eğiliminin köken olarak ilahi olmaktan çok tarihsel olduğu gösterilebilir, ama yine de öykünün, kadınların doğası hakkında temel ve büyük ölçüde olumsuz "gerçekler"i içerdiği düşünülür. Havva, son iki bin yıl boyunca, tüm kadınların temel kişilik ve kimliğini temsil etti. Onun söz ve eylemlerinde kadınların gerçek doğası açığa vuruluyordu; Havva'nın öyküsü, erkeklere, kadınların aslında ne olduğunu anlatmaktaydı. Havva, erkeğin uyanık olması gereken tüm kadın özelliklerini temsil eder. Hem biçim, hem simge olarak bir kadındır o; ve onun yüzünden, Batı'daki yaygın inanç odur ki, tüm kadınlar doğaları gereği itaatsiz, saf, zayıf iradeli, baştan çıkartılmaya ve kötülüğe meyilli, sadakatsiz, güvenilmez, hilekâr, baştan çıkarıcıdır; düşünce ve davranışta onları motive eden tek şey, kişisel çıkarlarıdır. Kadınlar dünyada neyi başarırsa başarsınlar, Tekvin'in mesajı, erkekleri, onlara güvenmemeleri, kadınları da kendilerine ve hemcinslerine güvenmemeleri yönünde uyarır. Kim olursa olsun, neyi başarırsa başarsın, hiçbir kadın Havva ile özdeşleştirilmekten veya onunla tanımlanmaktan kaçamaz. Havva'nın öyküsü, Batı'da yüzyıllar boyunca, kadınların eylemleri, hakları ve statülerini kısıtlamak için çıkarılan yasalar ve alınan önlemleri destekleyen bir numaralı belge olmuştur. Örneğin, Sahte-Aziz Paul, Aziz Timothy'ye yazdığı uzun Pastoral Mektup'ta, kadınların bir erkeğe ne yapması gerektiğini söylemesine izin verilmemesi gerektiğini belirtir; neden olarak ise Tekvin'i hatırlatır: Ben kadının öğretmesine veya erkekler üzerinde otorite kurmasına izin vermem; o sessiz kalacaktır. Çünkü önce Adem yaratıldı, sonra da Havva. Ve Adem kandırılmadı; kandırılan kadındı ve o, günahkâr oldu. (1 Timothy, 2:12-14) İlk Hıristiyan ilahiyatçılardan Tertullian (155/160-220, İngiliz Kilisesi) da, kadınlara şu hatırlatmayı yapar: "Hepiniz, Havva'nın... ilk günah rezaletini ve insan soyunun düşüşünün nedeni olma utancını paylaşıyorsunuz. (Her birinizin) bir Havva olduğuna inanmıyor musunuz? Tanrı'nın sizin cinsinize verdiği ceza günümüzde bile yaşamakta; bu nedenle suçun da yaşaması gerek. Şeytan'a kapıyı açan, yasak ağacın meyvesini ilk koparan, ilahi yasayı ilk terk eden, Şeytan'ın saldırmak için yeterli güce sahip olmadığı Adem'i ikna eden sizsiniz. Tanrı'nın görüntüsü olan erkeği ne kadar da kolay mahvettiniz! Ölüm demek olan sizin terk edişiniz yüzünden, Tanrı'nın Oğlu bile ölmek zorunda kaldı." (Kadınların Kisvesi, Kitap 1, Bölüm 1) Ortaçağ boyunca, Clairvaux'tan Aziz Bernard, vaazlarında, Havva'nın "tüm kötülüğün ilk nedeni" olduğunu ve onun "kara lekesinin tüm kadınlara geçtiğini" söyleyip durdu ve hiçbir itirazla karşılaşmadı. Havva'nın bu şekilde algılanması, büyük bir inatla zamana dayandı ve bugün bile, kadınların cinsiyete dayalı eşitsizlikleri giderme çabalarının önünde kocaman bir engel olarak duruyor. Bilinçli ya da bilinçsiz, bu algılayış, erkek hegemonyasına meydan okuyan kadınlara karşı en büyük silah işlevi görmeye devam etmekte. Bu kavrayış Batı uygarlığının sosyo-dinsel tininin derinliklerine öyle kök salmıştır ki, onu paylaşmama, bir kenara atma veya ataerkil kurgu ve mitleştirme olarak görmezden gelme çabaları pek az başarıya ulaşabilmiştir. Uygulanan stratejilerden biri, öykünün kendisine revizyonistçe yaklaşıp onu yeniden ve yeniden okumak ve feminist bağlamda yeniden yorumlamak olmuştur. Bu iddiaya göre, Tekvin 2-3, özünde ataerkil değildi. Böylece, öyküyü yüzyıllar boyu süren kadın karşıtı anlamından kurtarma çabası başladı. Örneğin, New York'taki Birlik İlahiyat Papaz Okulu'nda Kutsal Metinler Profesörü olan Phyllis Trible, Havva'nın, ikincil veya bağımlı bir varlık olmanın aksine, yaradılışın "doruğu" olduğunu savunmaktadır: llk olarak Adem'in, ardından Havva'nın yaratıldığı yaradılış sırasının bir hiyerarşiye ve Adem'in üstünlüğüne işaret ettiği görüşü, hayvanların Adem'den de önce yaratıldığı gerçeğini göz ardı etmektedir. Adem hayvanlara üstün olduğu için, yaradılış hiyerarşisi ters çevrilmeli ve Havva, Tanrı'nın mükemmel yaratımı olarak görülmelidir. Trible, yaratılışları sırasında Adem ve Havva'nın eşit olduğunu ve aralarındaki eşitsizliğin ancak Tekvin 3:16'nın ardından, itaatsizliğin bir sonucu olarak oluştuğunu da öne sürer. Başka bir deyişle, cinsiyetler arası eşitsizlik, ilahi planın bir parçası değildi. Buradan varılacak sonuç, günümüz feministlerinin eşitliği sağlama çabasının, Tanrı'nın özgün planına uygun olduğudur. Trible ve diğerlerinin vurguladığı bir diğer görüş, yaratılış anında Tekvin 2:7'ye göre, törel olarak "adam" diye çevrilen "ha-'adam" (buradaki 'ha', İngilizce'deki 'the' ile aynı anlamdadır) sözcüğünün veya "Adem"in cinsiyeti olmadığıdır. Cinsiyet, ancak Tekvin 2:22'de, kadının yaratılmasıyla devreye girer ve ardından, 2:23'te, "toprağın yaratığı" veya "toprak-varlık", (bu sözcükler, ha-'adam'ın alternatif çevirileri olarak sunulmaktadır) cinsel olarak "erkek" (ish) ve "kadın" (ishah) olarak ayrılır. Burada "kaburga kemiği" konusunda bir ek yapmak gerek. Sarah Roth Lieberman'a göre, Sümerce "ti" sözcüğü, hem "kaburga kemiği", hem de "can vermek" anlamındadır. Eski Mezopotamya'da, adı hem "kaburga kemiğinin kadını", hem de "can veren kadın" anlamına gelen Ninti, Enki'nin hasta kaburgasını iyileştirmek için Nimhursag tarafından yaratılmış olan tanrıçadır. Buradaki ikili anlam, Tekvin 3:20'de "tüm canlıların anası" olarak nitelenen Havva'nın neden Adem'in kaburga kemiğinden yaratılmış olduğunu açıklayabilir. (Aksi takdirde, Tanrı'nın, Havva'yı yaratmak için erkek anatomisinin oldukça tuhaf bir parçasını seçmiş olduğu düşüncesiyle baş başa kalırız.) Ne yazık ki İncil'de bu bağlantı kaybolmuştur; çünkü "kaburga kemiği" ve "yaşam" için kullanılan İbranice sözcüklerin kökenleri birbiriyle ilişkisizdir. Tekvin 3:6'ya göre, Havva, yasak meyveyi yedikten sonra "birazını da kocasına vermiş ve o da yemiştir." Buna rağmen, Havva'nın, Adem'i meyveyi yemesi için kandıran bir ayartıcı olduğu yaygın inancını değiştirmek için de çaba sarf edilmiştir. Jean Higgins tarafından sabırla oluşturulan bir listeye bakılırsa, bu basit ve cömert paylaşma eylemi, Hıristiyan din adamları ve yorumcular tarafından, yüzyıllar boyunca, Havva'nın "Adem'i ayarttığı, kandırdığı, ahlaksızlığa ittiği, kötü yönde ikna ettiği, ona akıl verdiği ve öğrettiği, öneride bulunduğu, yanlışa ittiği ve onun üzerinde egemenlik kurmak için hile, hurda, gözyaşı ve yakınmaları kullandığı" şeklinde yorumlanmıştır. Aziz Jerome, Vulgata'sında, Havva'nın itaatsizliğini tanımlamak için seducta (iğfal) sözcüğünü kullanır; böylece onun, Adem'i de itaatsizliğe itmek için cinselliğini kullandığını ima eder. Bu tip sayısız yorum, Havva'nın Adem'i günaha çektiği ve bu nedenle onun düşüşünden sorumlu olduğu yaygın inanışını destekleyegelmiştir. Ancak, özellikle feministlerin çabalarına rağmen, popüler inancı düzeltip Havva'yı daha olumlu bir anlamda yeniden tanımlamak çok güç olmuştur. Havva ve genel olarak kadınların olumsuz imajı, Batı'da, yüzyıllar boyunca sürekli güçlendirildi. Ortaçağda, sayısız kilisenin içinde ve dışında sahnelenen ayinsel bir Adem-Havva oyununa bir göz atalım. Cennet Bahçesi'nden kovulmaları sırasında, Adem, feryat eden Havva'yı yere atar, onu tekmeler ve saçından sürükler. Bir yandan da öfke ve dehşetle haykırmaktadır: [i][b]"Sen, ihanet dolu şeytan kadın[/b][/i] [i][b]Sonsuza dek mantığa aykırı[/b][/i] [i][b]Hiçbir erkeğe asla iyilik getirmezsin[/b][/i] [i][b]Çocuklarımızın çocukları ve diğerleri, zamanın sonuna dek duyumsayacak[/b][/i] [i][b]işlediğin suçun acımasız darbesini.."[/b][/i] Havva ve kadınlara dair bu bakış açısı, kültüre öyle sinmiştir ki, hem erkekler, hem de kadınlar, bunun kadınlığa ait doğal bir durum olduğuna inanır. Kaynak: (Christopher L.C.E. Witcombe / Çeviren: Taylan Bilgiç) [b]Tekvin ne demektir?[/b] Allahü teâlânın sübûtî (zâtında bulunmakla birlikte başka varlıklarda da sınırlı olarak bulunan) sıfatları sekiz tânedir. Bunlar; hayât (diri olmak), ilim (bilmek), semi' (işitmek), basar (görmek), kudret (gücü yetmek), irâde (istemek), kelâm (söylemek) ve tekvîndir. Bu sekiz sıfata sıfât-ı hakîkiyye denir. (İmâm-ı Rabbânî) Allahü teâlâ hakkında bizlere bilmesi vâcib olan sıfât-ı sübûtiyyeden bir tânesi de tekvîndir. Allahü azîm-üş-şân hâlıktır, yaratıcıdır. Her şeyi yoktan var eden, yaratan O'dur. O'ndan başka yaratıcı yoktur. O'ndan başkası için yarattı demek küfr olur. İnsan bir şey yaratamaz. (Kutbüddîn İznikî) Ehl-i sünnet âlimleri (Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolunda bulunan âlimler) buyuruyorlar ki: "Allahü teâlâ, ilim gibi, kudret gibi bütün sıfatlarından kullarına biraz ihsân buyurmuştur. Fakat yalnız üç sıfatı kendine mahsûstur. Bu üç sıfatı Kibriyâ (büyüklük), Ganî olmak (başkalarına muhtâç olmamak, her şey O'na muhtâç olmak) ve Tekvîn sıfatlarıdır." (İmâm-ı Rabbânî) .......................................................................... [resim=20130301resim-150755D4][/resim] [b]KABATAŞ ERKEK LİSESİ, YAŞAR KEMAL'İ AĞIRLADI[/b] Kabataş Erkek Lisesi bu hafta içinde usta yazar Yaşar Kemal'i ağırladı. Lise tarafından düzenlenen "Kabataş, Yaşar Kemal Okuyor" başlıklı etkinlikte Yaşar Kemal'e eşi Ayşe Semiha Baban ile Zülfü Livaneli de eşlik etti. Bir eğitim-öğretim döneminde Yaşar Kemal'in eserlerini okuyan öğrenciler tarafından hazırlanan etkinlikte Yaşar Kemal, önce romanlarının resmedildiği sergiyi gezdi. Kemal ve beraberindekiler, daha sonra öğrencilerin hazırladığı diğer etkinlikleri izlemek üzere Hamdi Saver Salonu'na geçti. ÇAKIRCALI VE İNCE MEMED SAHNEYE ÇIKTI Yaşar Kemal'i anlatmak üzere kürsüye çıkan yazar ve şair Güven Turan, kendisini yazar yapan ilk adımın İnce Memed'in girişi olduğunu belirterek, "Dağın Öteki Yüzü üçlemesinin, her seferinde galiba grip olacağım bu sayfaları okurken dediğim, Yer Demir Gök Bakır'daki o umutsuz kışı anlattığı bölümdür. İşte bu betimlemeyle yaşama yaşatma özelliği, atmosfer kurma diye adlandırdığımız bir şeydir" dedi. Zülfü Livaneli de, en büyük payenin bir insanın halk, halkın sanatçısı seviyesine yükselebilmesi olduğunu ifade ederek, "Bizde bir ara biliyorsunuz, devlet sanatçısı dediler. İki kavram bağdaşmıyor bile birbiriyle, devlet nerede, sanatçı nerede. Onun için halkın sanatçısı olmak çok büyük. İki açıdan çok büyük bir, o halkın ona sahip çıkması, ikincisi de o yazarın halkın kültür tarihinde bir köşe taşı gibi yer tutmuş olması" diye konuştu. Konuşmaların ardından Yaşar Kemal'in eserlerindeki kahramanlar öğrenciler tarafından canlandırıldı ve romanlarından bazı bölümler okundu. Öğrencilerin etkinliklerini ayakta alkışlayan Yaşar Kemal'e okul müdürü tarafından plaket de verildi. İçinizde hala efsane Yaşar Kemal'in romanlarını okumayan var mı acaba?.. ..................................................................................................................... [resim=20130301resim-151151C3][/resim] Titanic'te olmak istemez misiniz? New York'ta yapılan bir basın toplantısında Avusturalyalı zengin iş adamı Clive Palmer yapacağı Titanik taklidi gemiyle ilgili planlarını basınla paylaştı. Milyoner iş adamı, inşaasının bitiminde Atlantik Okyanusu'nu bir uçtan bir uca gidecek geminin ilk seferinin orijinal Titanik'i inşa edenlerin anısına yapılacağını açıkladı. 2016 yılında inşaası bitmesi planlanan gemi ilkinden farklı olaral 'batmama' özelliğine sahip olacak. The Guardian yazarı Paul Harris'in haberine göre, Titanik 2'nin ana tasarımcısı Markku Kanerva ise yaptığı açıklamada geminin dünyadaki batma riski en az olan ve ve güvenli yolcu gemisi olacağını açıkladı. Dış görünümü ilkinin tıpatıp benzeri olacak Titanik II isimli yolcu gemisi 2016 yılında başlayacağı ilk seferinde tıpkı orjinalinin rotasını izleyerek Avrupa'dan Amerika'ya yolcu taşıyacak. Yapılan reklam kampanyaları sayesinde başvuran sayısının şimdiden 40,000'e çıkması ise Titanic II'nin gördüğü ilginin ne kadar dikkat çekici olduğuna dair bir işaret. Orijinali gibi içinde Türk hamamları, spor salonları ve sigara odaları olacak olan gemi 900 kişilik mürettebatı ve 2,435 yolcusuyla üç farklı sınıfa ayrılacak. Geminin sahibi ise James Cameron'un filminde gördüklerinden etkilenerek yolculuğunu 3. sınıfta geçireceğini belirtti. Titanic'in ilk yolcularından biri olmayı kim istemez ki! Düşünsenize, filmini bir solukta izlediğiniz Titanic'in içinde olacaksınız ve geminin her an bir buzdağına çarpmasını bekleyeceksiniz. Müthiş bir adrenalin... ..................................................................................................................................................... [resim=20130301resim-151602D4][/resim] İyi pazarlar... Mutlu musunuz? Türkiye'de mutlu olduğunu beyan eden kişi sayısı 2012 yılında bir önceki yıla oranla düşüş kaydederek yüzde 61 olarak gerçekleşti. Kadınlar mutluluk oranı yüzde 62,8 olurken, erkeklerde bu rakam yüzde 59 olarak gerçekleşti. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2012 yılı Yaşam Memnuniyeti Araştırması'nı yayınladı. Buna göre, mutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı 2012 yılında yüzde 61 olarak gerçekleşti. Bireylerin yüzde 62,1'i, 2011 yılında mutlu olduğunu beyan ederken bu oran 2012 yılında yüzde 61'e düştü. 2011 yılında bireylerin yüzde 9,9'u mutsuz olduğunu beyan ederken, bu oran 2012 yılında yüzde 10,2'ye yükseldi. Kadınlarda mutluluk oranı, 2011 yılında yüzde 64,6 iken 2012 yılında bu oran yüzde 62,8'e düştü. Erkeklerde ise bu oran 2011 yılında yüzde 59,5 iken 2012 yılında yüzde 59 olarak gerçekleşti. Mutluluk düzeyi, yaş gruplarına göre değişim gösterdi. 18-24 yaş grubundaki bireylerde mutluluk oranı, 2012 yılında yüzde 64,6 iken 65 ve daha yukarı yaştaki bireylerde ise bu oran yüzde 60,3 oldu. Evli bireylerin, evli olmayanlara göre daha mutlu olduğu görülmektedir. 2012 yılında evli bireylerin yüzde 63,9'u mutlu iken, evli olmayanlarda bu oran yüzde 52,9. [b]AİLELERİ İLE SAĞLIKLI OLMAK MUTLU EDİYOR[/b] Kendilerini en çok ailelerinin mutlu ettiğini ifade edenlerin oranı, 2011 yılında yüzde 73,8 iken bu oran 2012 yılında yüzde 69,6'ya düştü. Kendilerini en çok sağlıklı olmanın mutlu ettiğini ifade edenlerin oranı, 2011 yılında yüzde 72,8 iken bu oran 2012 yılında yüzde 70,8'e düştü. Araştırmada, ilkokul mezunu olanlarda mutluluk oranı, 2012 yılında yüzde 60 iken, yükseköğretim mezunu olanlarda bu oranın yüzde 67,4'ye yükseldiği görülüyor. [b]KAMU HİZMETLERİNDEN GENEL MEMNUNİYET ARTIŞ GÖSTERDİ[/b] Bireylerin kamu hizmetlerinden genel memnuniyet düzeylerine bakıldığında, 2012 yılında sosyal güvenlik, eğitim ve ulaştırma hizmetleri ile adli hizmetlerden memnuniyet 2011 yılına göre artarken sağlık hizmetlerinden memnuniyet azaldı. Sağlık hizmetlerinden memnuniyet, 2011 yılında yüzde 75,9'dan 2012 yılında yüzde 74,8'e düştü. Asayiş hizmetlerinden memnuniyet düzeyi ise yüzde 79,4 ile aynı bir önceki yılla aynı oranda gerçekleşti. [b]BİREYLERİN YÜZDE 76,6'SI KENDİ GELECEKLERİNDEN UMUTLUDUR[/b] Kendi geleceklerinden umutlu olan bireylerin oranı, 2011 yılında yüzde 75,2 iken bu oran 2012 yılında yüzde 76,6'ya yükseldi. Bu orana göre kadınların geleceklerinden umudu 2011 yılında yüzde 74,9 iken, 2012 yılında yüzde 76,9'a yükseldiği görüldü. Kendi geleceklerinden umutlu olan erkeklerin oranı ise, 2011 yılında yüzde 75,5 iken bu oran 2012 yılında yüzde 76,3'e yükselmiştir. [b]UCUZ ÜRÜN TÜKETİM EĞİLİMİ DEVAM EDİYOR[/b] Araştırmada, ekonomik gelişmeler karşısında bireylerin yüzde 55,7'si 2011 yılında daha ucuz ürün tükettiğini belirtilirken, bu oranın 2012 yılında yüzde 56,6'ya yükseldiği görüldü. Bununla birlikte, 2012 yılında bireylerin yüzde 36,7'sinin borçlandığı, yüzde 24,7'si tasarruflarında azalma olduğu belirtildi. Bu oranlar 2011 yılında sırası ile yüzde 32,3 ve yüzde 26 olarak gerçekleşti.