Bakanlık, çıplaklar kampı açılmasına izin vermedi

Yayın Tarihi : 02-02-2013 12:45
Editörün, büyük bir otelin mutfağındaki aşçıdan pek farkı yoktur. Malzeme varsa, aşçıya pişirmek düşer. Malzeme çok kaliteliyse ve yemeği de aşçıbaşı pişirirse yemek çok daha lezzetli olur. Diğer aşçılar ve aşçı yamakları da gelir, aşçıbaşı nasıl yapıyor diye bakarlar. Öğrenirlerse onlar da aşçıbaşı olma yolunda ilerlerler. Öğrenmeye niyetleri yoksa, öyle boşa bakıyorlarsa, hayatları boyunca aşçı yamağı olarak kalır, pişirdiklerini sadece kendileri yerler. [b][url=https://www.gecce.com.tr/yazarlar/polemik/istanbulun-gay-clublari]İstanbul'un gay club'ları... Mehmet sarışın, gitti, gördü, yaşadı ve yazdı...[/url][/b] [b]ŞİMDİ BİR HABERİN MUTFAKTA NASIL PİŞTİĞİNE BAKALIM[/b] Eilimizdeki malzemeler çok önemlidir... Nasıl? İlk bakışta ne görüyorsunuz: Çıplaklık! O zaman haberin başlığı; "Çıplaklık" olmalı... Yemek pişirirken de bir adı var değil mi? Mesela, kadın budu köfte gibi!.. Şimdi resimleri koydunuz. Başlığı da "Çıplaklık" diye attınız. Başka hiçbir şey yazmadınız. O zaman, bu haber yağsız pilav gibi yavan olur. Lapa olsa gene iyi... Çünkü, hiç su koymamışsınız ki lapa olsun! Yani pirince su ve yağ koymazsanız, pilav olmaz. Haberin de yazısı, spotu ve resimlerin altında açıklaması olmazsa, haber olmaz. Böyle haberi kimse okumaz, öyle pilavı da kimse yemez! Neyse şimdi bu resimli haberi geliştirelim. Gazeteci olma hevesiyle yanıp, tutuşan genç arkadaşlar, ilgiyle okuyorsunuzdur herhalde, umarım... Bence bu habere biraz nostalji katmalı.. (Yıllar öncesinden bir haber...) [b]ÇIPLAKLAR KAMPI / 1[/b] 'Çıplaklar Kampı Kulübü Başkanı' Nazım İnan, İstanbul'da çıplaklar kampı kurmak için İçişleri Bakanlığı'na başvurmuş. 'Ters tepkilere hazırlıklı olduklarını' söyleyen İnan, daha faaliyete geçmeden 'birçok film yıldızı ve sosyete mensubu hanımın' telefon edip kampa katılım koşullarını sorduğunu söylemiş. "Olur olmaz kimseleri içeri almayacağız" diyen İnan, çıplaklar kampının 'dünyanın her yerinde bir ruh kliniği işlevi gördüğünü' söylese de, bakanlık talebi ahlâka aykırı bulup reddetmiş. (18 Ağustos 1955 - Demokrat İzmir Gazetesi.) Bakın bu örnekle, okuyucuyu 52 yıl öncesine götürüp, onlara "vay be" dedirtmeyi başarmış olabiliriz. [b]ÇIPLAKLAR KAMPI / 2[/b] İsveç'in Varberg kentinde kurulu çıplaklar kampı yetkilisi, bahçıvan almak için verdikleri gazete ilanına başvuran 200 kişiden 60'ının Türk olduğunu söylemiş. Yerel gazeteye ilan vermelerine rağmen hem İsveç'teki Türklerden hem de İstanbul başta olmak üzere Türkiye'nin çeşitli illerinden başvuru gelmesine hayret eden yetkili, alacakları bahçıvanın pantolon ve uzun kollu gömlek giymesi gerekmesine rağmen Türkiye'den gelen bazı mektuplara çıplak fotoğraf eklenmesine çok şaşırmış. (21 Ağustos 1970 -Hürriyet) Bunlar yine yakın zaman. Çıplaklık, dünya kurulduğundan bu yana var. İnsan dünyaya çıplak gelir, çıplak gider. Evet mutfaktaki ders bu kadar... [b]ŞİMDİ ÇEŞNİ YAPALIM ÇIPLAKLIK ÜZERİNE[/b] Kimine göre de, çıplaklık, kişisel bir cinsel mahremiyet ifadesidir. Kişisel olmaktan çıkıp da yaygınlaştığı alanlar çok sınırlıdır. Çıplaklar kampları dışında tek toplu örnek, yaz aylarında deniz kıyılarıdır. Bu nedenle çıplaklığın bazı yayın organlarınca kitlesel sunumu, "Playboy" ve "Penthouse" örneklerinde olduğu gibi, önemli bir ticaret ve kar alanı haline gelmiştir. Bir çok bilimsel araştırmanın ortaya koyduğu üzere daha çok erkeğe hitap eden bu görsel sergileme, ucuz ve anonim bir cinsel uyarım yolu sağlamaktadır. [b]AHLAKLILIK VEYA AHLAKSIZLIK[/b] Gizliliğini sürdürdüğü sürece çıplaklık, en önemli cinsel uyarım kaynaklarından biri olmaya devam edecektir. Giysili bir dünyada insanın çıplak olarak aşk yaptığı gerçeği ile çıplak bir kadın veya erkek görüntüsünü bağdaştırmak kaçınılmazdır. Dikkat edilmesi gereken, çıplaklıkla "ahlaklılık" veya "ahlaksızlık" arasında mutlaka bir bağ kurmaya uğraşmak gerçekçi değildir. Bu mantığın sonucu olarak çıplaklar kamplarının birer fuhuş yuvası olduğunu iddia etmek ve Haçlı Seferleri boyunca kat kat elbiseler içinde boğulan kadınlara bekaret kemeri takma gereğini duydukları için kocalarının ruh hastası olduğunu ilan etmek gerekecektir. Oysa her ikisi de doğru değildir. [b]CİNSELLİĞİN VURGULANMASI[/b] Çoğu kez ince bir tülle veya dar bir kostümle örtülmüş bir vücudun, kusurları ortada kalan çıplak bir vücuttan daha çekici ve uyarıcı olabildiği bilinir. Ancak, giyinmenin cinselliği yok etmediği ya da bazen öne çıkardığı gerçeği, çıplaklığın cinsellik boyutunu daha az önemli yapmaz. Çağlar boyunca yapılmış olan çıplak insan resim ve heykellerinin yalnızca çıplaklığın güzelliğini vermeye çalıştığını söylemek güçtür. Çünkü bu sanat eserlerinde sık sık çıplaklığın cinselliği de vurgulanmıştır. [b]TOPLESS AKIMI[/b] 1960'lardan sonra çıplaklık yatak odalarının ve özel klüp ve kampların dışına taşmış, tüm dünyada daha az sansür görmüştür. Bugün "topless" yani, "üstsüz" olarak denize girilen plajlar artık azınlıkta olmaktan çıkmıştır. Her ne kadar bu tür çıplaklık en azından sağlık nedenleriyle kolayca açıklanmaya çalışılırsa da altında yatan diğer temel dürtünün cinsellik olduğu inkar edilemez. [b]SANAT ÇIPLAKLIĞI YÜCELTİR[/b] Çıplaklık, giysisiz olmak anlamında kullanıldığında ve özel bir bağlamda ele alınmadığı sürece, ufak ya da büyük ölçüde utanç duygularını çağrıştırabilen bir kavramdır. Oysa sanatta çıplaklık başka bir ruh kazanır, denebilir ki, sanat çıplaklığı yüceltir. Bunu yaparken de, cinselliği çeşitli olumsuz, ve aşağılayıcı çağrışımlardan kurtarır. İnsan güzelliği, peçesiz bir şekilde ve gündelik köhnemişlikten an olarak sergilenmektedir. [b]RÖNESANS[/b] Tablodaki, heykeldeki ya da fotoğraftaki çıplak, herhangi bir rahatsız edici ton taşımaz. Zihinlerde uyandırdığı imaj, iki büklüm olmuş savunmasız bir vücut değil, dengeli, güzel ve güvenli bir yapıdır. Çağlar boyunca en büyük sanat yapıtlarına ilham kaynağı olmuş olan çıplağın bu çağrışımı yapması doğaldır. Eski Yunan kültürü çeşitli çağlara ve akımlara malzeme ve ilham sağlamış ama tarihe karışmıştır; Rönesans ya da 18. veya 19. yüzyıl akımları da kendilerinden sonraki gelişmeleri etkilemişler, dünya sanat tarihine altın sayfalar kazandırmışlar ama sonunda aşılmışlardır. Bütün bu devirleri ve akımları etkileyen ve onları aşarak bugüne kadar yaşayan çıplak olmuştur. Dolayısıyla çıplağı, yalnızca bir malzeme olarak değil, sanatsal bir biçim olarak görmek gerekir. [b]KENNETH CLARK, "ÇIPLAK" ADLI KİTABINDA ŞÖYLE DEMEKTEDİR...[/b] "Tüm çıplak resim ve heykel yapıtları, cinsel olarak coşkulandırıcıdırlar... Ne kadar soyut olursa olsun, hiçbir çıplak, izleyicisinde soluk bir gölge şeklinde bile olsa, erotik bir iz bırakmamazlık etmemelidir, eğer ediyorsa, ya yapılan kötü sanattır, ya da yanlış bir ahlak anlayışı söz konusudur." [b]EROTİK İMAJ[/b] Çıplak, çeşitli sanat dallarında en temel erotik imaj olmuştur. Bunun nedeni, çıplak insan vücudunun göze hoş gelen bir nesne olmasından öte, yaptığı çağrışımlar açısından son derece zengin olmasında yatar. Çıplak biraz insanın kendisidir; biraz kendisinden bekledikleri, arzuları, umutları ve anılarıdır. Çıplak insan vücudu, biyolojik bazı ihtiyaçlardan başka, insan yaşatısının ahenk, enerji, tutku, acz, duygusallık gibi çok farklı boyutlarını da anımsatan bir olgudur. En eski çağlardaki bereket tanrıçalarının heykellerinden başlayarak çeşitli mitolojik kahramanlar, Meryem ve İsa gibi dinsel kişilikler, prensesler ya da fahişeler çıplak olarak resmedilmiş ya da heykel olarak yontulmuş ve evrensel kültürün bir parçası olarak bilinçlere yerleşmiştir. [b]SON SÖZ: Genç editörler, haberi de böyle başlık açarsanız ve böyle resimle süslerseniz sonuna kadar okutursunuz.[/b]