Hafta sonu yazıları!..

Yayın Tarihi : 08-03-2013 14:44
Sesinde Boğaziçi yaşanan sanatçı [resim=20130309resim-113743E2][/resim] Taksim meydanının biraz ilerisindeki Taksim Sineması bitişiğinde; gösterişli dekorlar ve dev solistler ile bir dönemi başlatan gazinonun ışıl ışıl neonunda aşağıdan yukarıya doğru şu isimler yazıyordu: "Filiz Seyhan, Efgan Efekan, Gönül Yazar, Nezahat Bayram, Orhan Boran..." 60’lı yıllardı, gazinonun adı Maksim’di ve neonun en üstünde onun ismi yazıyordu: Behiye Aksoy... Behiye Aksoy tavrıyla, yorumuyla, şıklığıya, narin parmaklarını süsleyen elmas yüzüklerinden; mikrofonu tutuşundaki zarafete, hatta şarkı söylerken saçlarını savurduğu bazı karakteristik tavırlarına kadar dinleyenlerini hayal deryasına sürükleyen, sahnede devleşen biblo gibi bir kadındı. Ankara Radyosu kökenli sağlam müzik kültürü ve sahne hakimiyetinin yanı sıra platin rengi saçları, yurt dışından satın aldığı "Fidji" yahut "Vivre" marka parfümleriyle, ekseri Mualla Özbek yahut Yıldırım Mayruk’un emeğinden çıkmış tuvaletlerinin zenginliği ve ihtişamıyla kendinden sonra yetişen pek çok assoliste örnek olmuştu. Yepyeni dekorlarıyla sürekli olarak modernize edilen Maksim sahnelerinin unutulmaz assolistiydi Behiye Aksoy. 1974 yılına ve Caddebostan sahilinde bir kale gibi sapasağlam duran, şimdilerde yerinde bir alışveriş merkezi olan Caddebostan Maksim’e gidiyoruz... Kadroda kimler yok ki? Göksel Arsoy, Ajda Pekkan, Müjdat Gezen, Bahar Erdeniz, Beyaz Kelebekler ve Nurhan Damcıoğlu... Harika mutfak, alt kadronun doyumsuz programı derken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Saatler 23:15’i gösterirken ışıklar kararıyor, kırmızı-yeşil ışık oyunları ile 18 kişilik saz grubu eşliğinde Behiye Aksoy sahneye çıkıyor. Programın ilk bölümünde yakası beyaz, sarı pileli bir ceket ve aynı renk uzun bir tuvalet giyen sanatçı "Viran Olan Kalbimde", "Her Tel Saçım", "Leyla Bir Özgecandır" isimli şarkılarla giriş yaparak dinleyenlerini mest ediyor... Alkış yağmuru eşliğinde kıyafetini değiştirmek üzere kulise giden sanatçının boşluğunu Ercüment Batanay yaylı tambur ara taksimiyle dolduruyor.. Behiye Aksoy kolları şifon, alt kısımlarında büyük pembe güller bulunan siyah tuvaletiyle sahne kapısında görülür görülmez alkış yağmuru yeniden başlıyor. Dev sanatçı "Madem Küstün Dargındın", "Pişman Olurda Bir Gün" ile devam ediyor programına... Sonra yine elbise değiştiriyor. Bu kez üzerinde sırtı açık,üzerinde gökkuşağı renkleri serpiştirilmiş bir tuvalet var. Saz heyeti "Mavi Dünyam"ı çalmaya başlıyor ve ışıklar maviye dönüşüyor.. "Mevsim Geçti Yıl Geçti" eserini okurken ise kırmızı ve sarı ışıklar devamlı yer değiştiriyor.. "Ela Gözlerine" programın son şarkısı. Behiye Aksoy o gecce yine gerçek bir müzik ziyafeti yaşatıyor. Sanatçı şarkı söyleyerek sahneden çekilirken dinleyicileri alkışlayarak, sahneye güller atarak ona teşekkür ediyorlar... Yıl 1977.. Maksim açılışı... Behiye Aksoy ve Ahmet Özhan elele sahnedeler...Behiye Aksoy’u izleyenler "Sahneye bir insan ancak bu kadar yaraşabilir..." demekten kendilerini alamıyorlar. Gerçek bir deha, inanılmaz bir mucizeydi Behiye Aksoy... O gerçek bir ışıltı,b ir ışık yağmuruydu sahnede... Sahneye en çok yakışanlardandı... Haldun Dormen kendisini sahnede izlediğinde "Bir şarkıyı alıyor ve bir tiyatro eseri gibi oynuyor" yorumunu yapmıştı. İşte Behiye Aksoy sanatını bu denli iyi icra ediyor, güftelerdeki hikayelere insanı bu denli götürüyordu... Kimler izlememişti ki onu? Eşi Mevhibe Hanım’la Ankara Köşk Gazinosuna gelen İsmet İnönü ve Taşlık Gazinosunu maiyeti erkanıyla ziyaret eden Cevdet Sunay sanatçının programını izledikten sonra başarı dileklerini ve beğenilerini bildirmişlerdi. Bestekarlar da onun büyüsüne inanıyor, şarkıların onun sesiyle başka türlü parladığını biliyorlardı. Çünkü günümüzde hep bir ağızdan söylenen pek çok şarkı zamanında onun sesinden meşhur olmuştu.. Behiye Aksoy’un plakları adeta kapışılıyordu. 60’larda Şençalar Plak’tan çıkan "Elveda", "Rüzgar Kırdı Dalımı" 70’lerde Atlas Plak’tan çıkan " Bir Garip Yolcu", "İntizar", "Karanlık Dünyalar","Falcı" gibi onlarca 45’lik pikaplarda döndükçe her aile ve evdeki binlerce anıya da tanıklık ediyordu bu şarkılar. Plakları öyle ilgi görüyordu ki Atlas Plak’ın sahibi Polat Tezel sanatkara başarılarından dolayı altın plak değil platin bir taç hediye etmişti.. İstanbul Çamlıca'da dünyaya geldi bu büyük sanatçı... Annesi ve halasının müziğe aşina olmaları, piyano ve ud çalmalarından ve Müzeyyen Senar ve Münir Nurettin Selçuk'un o devirlerdeki siyah beyaz filmlerde söylediği film şarkılarından feyiz alıp müziğe olan sevdası kendisiyle birlikte büyüyerek ortaokulu bitirdikten sonra Ankara Radyosu imtihanına girdi. 200 kişi arasından seçilip; Berrin Erbay (Kurt), Mefharet Atalay, Hüseyin Ayman, Muzaffer Birtan ve Behzat Doğu ile birlikte Ankara Radyosuna adım attı, 1948 yılında stajyer olarak görev yapmaya başladı. Türk müziği alanında imtihana girmesine karşın hocası Muzaffer Sarısözen kendisini halk müziği yurttan sesler korosuna uygun gördü. Sarısözen sonraki yıllarda gırtlak yapısının yatkın olmadığını ve isteksiz olduğunu görünce sanatçıyı; Türk müziği kısmına yönlendirdi. 9 yıl aralıksız şarkı söylediği Ankara Radyosunda repetitör muavini oldu. İlk evliliği de o radyo yıllarına rastladı... Türk müziği saz sanatçısı ve bestecisi Halil Aksoy ile evlendi. Behiye Tetiker artık Behiye AKSOY olarak çağrılmaya başlanmıştı ki, bu soyadı bundan sonraki sanat yaşamı boyunca kendisine hep eşlik edecekti... Halil Aksoy ile olan evliliğinden oğlu Ahmet Kazım doğdu. İlk kez Ankara Göl Gazinosu'nda sahnelere adım atarak izleyenleri kendisine hayran bıraktı... Aynı yıl imzalanan Bağdat Paktı dolayısıyla bir sanatçı grubuyla Bağdat'ta 15 günlük bir konser verdi.. Maksim sahnelerinde Zeki Müren’le yarışan en büyük bayan assolist oldu. 17 yıl Fahrettin Aslan’la büyük bir aşk yaşadı. 1973 yılının Ocak ayında sürpriz bir kararla Berker İnanoğlu ile evlendi.. Fakat bu evlilik 15 gün sürdü ve sanatçı üçüncü evliliğini Fahrettin Aslan ile gerçekleştirdi. Sanatı daima özel yaşamının önünde idi. Basın ve dinleyicileri ona bambaşka bir saygı duyardı. Her ne kadar sinemayı profesyonel ölçütler içerisinde düşünmese de; onu gazinolarda izleyemeyen sevenleriyle 1967 yılında yönetmenliğini Orhan Elmas'ın yaptığı, başrolünü İzzet Günay ile paylaştığı "Kederli Günlerim" ve 1973 yılında yönetmenliğini yine Orhan Elmas’ın yaptığı ve başrolünü Murat Soydan ile paylaştığı "Falcı" isimli filmleri aracılığıyla buluştu. 1972-1973 yılbaşlarında TRT ekranlarında milyonları ekran başına kilitlemişti.. "Ayın Konseri" gibi pek çok programlarla da TRT ekranından sevenlerine seslenmişti.. 1982 yılında yaptığı son long playi "Çağrı"nın ardından usul usul nokta koydu plak ve sahne yaşamına.. "Zaman aşımının en tatlı anında ansızın bitirivereceğim sahne olayını, seyirciler beni bırakmadan ben seyircileri bırakacağım..." diyordu ve dediğini de yaptı.. Özel gecceler haricinde artık çok nadir çıkmaya başladı sahneye ve daha sonra tamamen çekildi müzik piyasasından.. Uzun yıllar Antalya Side’de gözlerden uzak sakin bir yaşam sürdürdü Behiye Aksoy... Dinleyicileri, sevenleri onu çok özlediler... (kadrininpikabi.blogspot.com) Ama işte acı gerçek... Behiye Aksoy bugün 84 yaşında ve Şişli'de bir huzurevinde yaşıyor. Bırakın artık o güzel şarkıları söylemeyi adını bile hatırlamıyor. Hemşire, "Kendi şarkılarını dinletince gülümsüyor" diyor. Oğlu Ahmet Kazım dışında hiçbir ziyaretçisi de yok... .............................................................. [resim=20130309resim-092831C4][/resim] Sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada, medya sektöründe reytingin ve yüksek tirajın ilacı; konusu 'seks' ya da belden aşağı olan köşeler, haberler ve röportajlardır. Bu nedenle medyanın, bu olayı en iyi kullanan kalemlere ihtiyacı vardır. Türkiye'nin en büyük gazetesi Hürriyet bu konuda çok şanslıdır. Çünkü Ayşe Arman gibi bir kalemşörü vardır. Ayşe Arman, seksi, vajinayı, penisi, mastürbasyonu, öylesine ballandıra ballandıra yazar ki, okuyanın ağzı sulanır. Ayşe Arman, yazılarında, kendi yatak odasını, özelini okuyucularıyla paylaşacak, "Mastürbasyona karşı değilim, savunurum ve severim" diyecek kadar cesurdur, özgürdür. Kimseyi tıklamaz anlayacağınız. Aklına geleni yazar, aklına gelenle sansürsüz röportajlar yapar. Bilir ki, tüm bunları merak eden bir sürü insan vardır ama Burası Türkiye'dir, herkes hele hele kadınlar, koca baskısı ve mahalle baskısı yüzünden böyle belden aşağı konulara pek giremezler. Ayşe Arman, - laf aramızda benim eşimin de hemşehrisidir kendileri- onlar adına 'Adanalıyık' deyip, alır eline kalemi. Ayşe Arman'ın köşesine taşıdığı konuklardan biri de Psikiyatri Profesörü Mehmet Sungur'du. İşte bir süre önce yapılan o röportajdan alıntılar... Okuyamayanlar için amme hizmeti yapalım. [b]En sık hangi cinsel sorunla karşılaşıyorsunuz?[/b] - Erkeklerde en sık rastlanan erken boşalma ama bize en çok ereksiyon bozukluğu vakaları geliyor. Çünkü eşler bir şekilde bununla yaşamayı öğreniyorlar. Eğer sevgili tedavi ol derse durum değişebiliyor. Mesela bir vaka geldi, 32 yaşındaki Bay G. Mastürbasyon denemelerinde hiçbir ereksiyon sorunu yok. Ancak eşiyle ilişki kurmaya kalktığında problem başlıyor. Bugüne kadar hep ereksiyon kolaylaştırıcı ilaçlar kullanmış. [b] Viagra türü mü?[/b] - Evet. Üç ilaç arasında git-gel yapılmış. Çünkü meseleye şöyle bakılmış: Her erkeğin önünde bir penis vardır. Hızlı bir tamir ve hızlı restorasyon. Tamam her erkeğin önünde bir penis vardır ama her penisin arkasında da bir erkek vardır. [b]Bunun anlamı ne?[/b] - İlaçla ereksiyon sağlamak şöyle bir düşünceye yol açıyor: “Problemi çözen ben değilim ilaç, dolayısıyla yarın bir gün ilacı kestiğim zaman aynı şeyler tekrar olacak!” Eşlerden birinde cinsel fonksiyon bozukluğu varsa, öbür eşte de aranmalı. Birini hazırladığınızda öbürü hazır değilse, cinsel birleşme amacına ulaşmamış olur. Burada tedavinin mutlaka çiftlere yönelik yapılması gerekiyor. [b]Mastürbasyon...[/b] Mastürbasyon kişinin özgürlüğüdür. İstediğini yapabilirsin. Buna karşılık gerçek yaşamda yapabildiğin şeyler partnerinin isteği ile sınırlıdır. Ne kadarına izin veriyorsa o kadarını yapabilirsin. Oysa hayalin, her zaman gerçeğin ötesindedir. Seni zenginleştirir. [b]TEK SEANSTA VAJİNUSMUS TEDAVİSİNİN ASLI TECAVÜZ[/b] [b]Kadınlarda en sık rastlanan cinsel sorunlar?[/b] - En sık rastlanan ilgi ve istek azlığı. Ama en çok gelen vaka vajinusmus. Bir hastam var 43 yaşında, 23 yıllık evli, kocasıyla hiç cinsel ilişkiye girmemiş. Zannediliyor ki vajinusmusu olan kadınların cinsel hayatları yok, oysa bu doğru değil, karı koca farklı şekillerde birbirlerini doyuma ulaştırıyorlar. Sadece cinsel birleşme yok. Bana gelmeden bir sürü kötü uygulamaya maruz kalmışlar. Vajinusmus tanımı yanlış yapılıyor. “Vajinanın bir bölümünün kasılması sonucu cinsel birleşmenin olanaksız hale gelmesine" vajinismus diyorlar. Bu tanım doğru değil. Çünkü vurgu cinsel organın kasılmasına yapılıyor. Tedavi de ne oluyor o zaman? Kasılmayı ortadan kaldıracak gevşeme egzersizleri.. [b]Ben de öyle biliyordum...[/b] - Hayır. Bu kadar basit değil. Bu şikayetle gelen kadının esas sorunu, vajinal penetrasyona direnç. Bir cinsel birleşme korkusu. Sadece bir kasılma değil yani. Kadın ağrım olacak, kanamam olacak diye korkuyor. Ama aynı kadın, bir kadın doğumcuya muayene olabiliyor. Biz ise kasılmaya takılıyoruz. Oysa kasılma bir sonuç. Bizim korkuya müdahale etmemiz gerekiyor. Ama bunun yerine feci uygulamalar yapıyoruz. [b]Nasıl feci?[/b] - Vajinusmus vakalarının yüzde 70’inin himeni yok, kızlık zarı yani. Doktorlar tarafından tedavi maksadıyla alınıyor. Kanamaya sebebiyet vermesin diye. Anestezi altında alınıyor. Ama zar yokken de aynı sorun devam ediyor. O zarı almanın getirdiği hiçbir fayda yok. Biz hekimler Türkiye'de ne yazık ki vajinusmusu olan ama himeni olmayan bir kadın nesli yetiştirdik. Bu kadarla bitmiyor, bir de şöyle vakalar var, Hacı karısıyla geliyor. Diyor ki, “7 yıldır evliyiz, hiç cinsel birleşme olmadı aramızda.” Bir şeyler daha anlatacaktı ki ben birden, “Bu sorunun adı vajinusmus, merak etmeyin, ben bu konuda size yardımcı olabilirim” dedim. “Sen yanlış anladın sorunu doktor bey” dedi, “Ben ondan vazgeçeli çok oldu. Karım alkolik şimdi, onu tedavi ettirmeye çalışıyorum....” [b]Bu tarz başka kötü uygulamalar var mı?[/b] - Var, var. Uzakdoğu sporlarından etkilenen bir yöntem var mesela. Adı “Kadını kündeye getirmek.” Karınızın vücudunun belli yerlerine dokunuyorsunuz, kımıldayamıyor, hareket edemiyor ve o anda cinsel birleşme gerçekleşiyor. Bu mesela, bir doktorun internet sitesindeki duyurusu. Bence bir suç. Çünkü resmen tecavüz. Sonra, ağrı kesici pomatlar kulananlar var, hipnoz terapisi yapanlar, hatta vajina botoksu.... Genel anestezi altında çifti birleştirenler bile var. [b]O nasıl oluyor?[/b] - Narkoz veriyorlar, kadın kendinden geçmişken kocası onunla ilişkiye giriyor. Şimdi Ayşe Arman bu röportajı yazmasa, okuduktan sonra ''ha'' diyen, jetonları düşen birçok kadın hala tecavüze uğradığını bilmeyecekti. Ayşe Arman'ın ''amme hizmetleri''ni desteklemek lazım. ...................................................................................... [resim=20130309resim-093151G5][/resim] [b]Mustafa'ya Musti demeyin, Tarkan'a Tarki mi diyorsunuz![/b] Şu ünlülerin dünyasına girmeyen onların haletiruhiyesini bilemez. Mesela Mustafa Sandal... Yıllarca "Musti" olarak tanınan şarkıcı, artık kendisine Mustafa'nın kısaltılmışı olan "Musti" denmesini istemiyor. Bunu da geçtiğimiz yaz aylarında Beykoz'da düzenlenen Çayır Festivali'nde kendisini belediyenin kesesinden izlemeye gelen 60 bin kişiye verdiği konserde açıkça söylüyordu: "Bir ricada bulunacağım. Konser boyunca tezahüratlarınızı lütfen güzel Türkçemiz ile yapın!" Benim yorumuma göre, bu da şu demekti: "Bana Musti demeyin. Tarkan'a Tarki mi diyorsunuz!" Birdenbire Tarkan'ı nereden mi çıkarttım? Cebimden değil tabii ki. Mustafa Sandal aynı konserde Megastar Tarkan'a da bir gönderme de bulunuyordu da ondan. Yani Mustafa Sandal, Tarkan'a bence "Kıl oluyor..." Ama şarkıyı Tarkan söylüyor: "Kıl oldum abi..." Mustafa Sandal, Tarkan'a şu sözlerle imada bulunuyordu: "Bu aralar İstanbul'da konser olarak, seyirci olarak, herkes bir rekor peşinde. Hiç öyle kendini debelemene gerek yok. Gel Beykoz'a kır rekorunu, olsun bitsin." Aynı saatlerde Tarkan da, İstanbul Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsü'nde yüzbini aşkın gence konser veriyordu. Megastar'ın Gençlik konseri yıkılıyordu. Tarkan'ı Beykoz çayırında düşünemiyorum. Belediye Tarkan'ı oraya getirmeyi becerebilseydi eğer, herhalde konser sonrasında çayır mayır kalmazdı ortalıkta... Ben diyeyim "Bedava Tarkan Konseri"ne, 250 bin kişi gelirdi, siz deyin 500 bin kişi... Yoksa milyon mu? Mustafa Sandal gibi, Murat Boz'da da bir Tarkan takıntısı var gidiyor. Bunu da en son çekilen reklam filminde gördük. Kendiniz olun, kendiniz... Dünyada bir tane Tarkan var. O da Türkiye'de... ................................................................................................................................ [resim=20130309resim-093036G2][/resim] [b]Türk Mutfağı Profesörü Rasim Özkanca[/b] Borsa Lokantalar zincirinin sahibi Rasim Özkanca, gerçek bir lezzet ustası... Ya da size ona Türk Mutfağı Profesörü deyin. Aslında, lisans düzeyinde bir aşçılık akademisi açılsa - bu da Rasim beyin hayattaki en büyük isteği - o okulun rektörlüğünü de hak eder. Zaten, devlet böyle bir okul açsa, para pul almadan, gönüllü olarak orada hocalık yapacak. Ama Türkiye'de şimdiye kadar böyle bir girişim olmamış. Türk mutfağı da bu yüzden, Rasim Özkanca gibi parmakla sayılacak kadar az usta tarafından korunmaya çalışılıyor. Neymiş efendim, Fransızmış, Çin'miş, Rus'muş, hatta Japonmuş, İtalyan'mış... mış, mış.... Mutfak mı bunlar Allahaşkına Türk mutfağının yanında... Rasim Özkanca'nın en büyük yardımcıları oğlu Umut ile kızı Bahar... Onlar yurt dışında lisans düzeyinde aşçılık eğitimi almış iki usta... Babalarının izindeler... Baba ve çocuklarının borusu sadece restoranlarında ötüyor. Tabii ki evin mutfağı Rasim Bey'in eşi Suna Özkanca'dan soruluyor. Geçtiğimiz Ramazan ayında bir iki kez iftarımı Boğaziçi Borsa Restoran'da açmıştım. İftarda yediklerimiz mi? İster inanın ister inanmayın. Tam 1 saat 45 dakika yemişiz. Yedikçe yemişiz, yedikçe de iştahımız açılmış. En son, garsonun söylediği 30 çeşit tatlıdan ancak dördünü yiyebilmişiz. Onlar da güllaç, baklava, dondurmalı kazandibi ve ayva tatlısı. İftar akşamı 250 kişi vardı restoranda. Ramazan süresince de bu sayı her akşam da aynıydı... Gelen bir daha geliyor Borsa restoranlara. Çünkü, ödedikleri paranın karşılığını alıyorlar... [url=http://www.geccemekan.com/mekan-bogazici-borsa]BOĞAZİÇİ BORSA[/url] [url=http://www.geccemekan.com/mekan-istinye-borsa]İSTİNYE BORSA[/url] [url=http://www.geccemekan.com/mekan-kandilli-borsa-restaurant]KANDİLLİ BORSA[/url] [b]ŞEF'TEN TAVSİYELER[/b] Pilaki, Zeytinyağlı Enginar, Pazı Sarma Zeytinyağlı, Keşkek, Kuzu Tandır, Patlıcan Ezme, Borsa Steak, Dana Kaburga, Borsa Steak.