Gökhan Türkmen: "Playback yapıp buna konser diyorlar!"

Aşk şarkılarının vazgeçilmez sesi Gökhan Türkmen'le son maxi single'ı Virgül'ü ve yeni projelerini konuşmak için bir araya geldik. Form olarak pop müzik yaptığını ama popüler kültüre hizmet etmediğini söyleyen Türkmen, Playback konser verenlere de "Playback yapıp da buna konser diyen birçok arkadaşımız var. Ama buradan söyleyeyim, maalesef o konser değil." diyor. Türkmen'in kesinlikle farklı bir tarzı, prensipleri ve bambaşka bir müzik anlayışı var. Alttan alta konuşan, başka kalıplara girmeye çalışan insanlardan asla değil. Ne ise o! Her şeyi içinden geldiği gibi ve plan yapmadan konuştuğunu sohbet içerisinde hissedebiliyorsunuz. Evet, karşısında bir gazeteci varken de Gökhan Türkmen aynı...

Gökhan Türkmen:
Kategorilenmemiş
Yayın Tarihi : 16-04-2019 09:46
[b]Öncelikle geçtiğimiz aylarda çıkardığınız Virgül maxi single projenizi konuşalım istiyorum. Harun Kolçak’a ithaf ettiğiniz bir çalışma…[/b] Virgül, üç şarkılık bir maxi single. Sözleri Ozan Turgut, müzikleri bana ait. Aranjeler Tunç Çakır, Atıl Aksoy, GT Band’e ait. ‘İhtimaller Perisi’ ilk çıkış şarkımız. Klibini sayın Bora Çifterler çekti. ‘Ben Unuturum’un ardından da ‘Masal Olsa’ya bir klip çekeceğiz. Bizim için önemli bir albüm, gittiği yer önemli çünkü. Albümün içindeki ‘Masal Olsa’ Harun Kolçak’a ithaf ettiğimiz bir şarkı. İki sene önce 4 Şubat’ta ‘Yanımda Kal’ klibini çekmiştik. O gün klip çekimi sırasında Harun Kolçak elinde gitar çalarken ben de yanına oturup, çaldığı akorların üzerine bir melodi buldum. Bu melodiyi sonra beraber söylemeye başladık. Sonra ben bu melodiyi geliştirdim, beste yaptım. Daha sonra bu besteyi Ozan’a yolladım. Ozan da ona söz yazdı. Sözü yazdığı zaman Harun Kolçak’ın çok ağırlaştığı bir dönemdi. Hayatta olsaydı belki beraber söylerdik. Yani ona yazdığımız bir şarkı dolayısıyla albümü ona ithaf ettik. [b]Synesthesia projesinden bahseder misiniz? Nasıl ortaya çıktı?[/b] Geçen sene mayıs ayında Zorlu Caz Festivali’nda ‘Prova’da’ adı altında 360 sahne kurup 360 konser yaptık. O konserden sonra çıkan bir proje. GT Band ile 10 yıldır birlikte çalıyoruz. Sahnede cover yapmayı seven, orijinalinden çok bağımsız, çok farklı yapmaya çalışan bir ekibiz. Başka şarkıların nakaratlarını yaptığımız şarkı ile birleştirip bu şekil de coverlar da yapıyoruz. GT Band olarak bir cover projesi yapmayı hep istiyorduk. Ama bir adı yoktu ve basit olmasını istemedik. Konserden sonra dedik ki; biz bu coverları albüm yapalım. Sevgili Ozan da adını Synesthesia olarak koyalım dedi. Synesthesia latince bir kelime, birlikte hissetmek demek. Mashup ile yeniden yaptığımız coverların bu isimle çok uyumlu olduğunu düşündük. Çok hoşumuza gitti. Dedik ki yaptığımız bu soundun adını Synesthesia koyalım ve senede birkaç kez yapalım. Hem kendi şarkılarımıza hem de başkalarının şarkılarına mashuplar yaparak cover yapalım diye düşündük. İlk cover albümüzü de geçen sene yaptık. Bu sene de yapacağız. İki-üç tane daha aklımızda şarkı var. Yavuz Çetin’in ‘Oyuncak Dünya ‘ şarkısı var onu aldık, onu cover yapacağız. Yine kendi şarkılarımızdan yapacağız. Belki ‘Aşktır’ı yapabiliriz. [b]Sürekli üreten bir müzisyen olarak başka ne gibi projeleriniz var?[/b] İlerleyen dönemde cover olmayan, Gökhan Türkmen şarkılarından oluşan bir albüm yapacağız. 4-5 şarkıyı geçmeyecek bir albüm olacak. 9-10 tane bekleyen kendi şarkılarım var. Onlardan birkaç tane seçip, koyacağım. Soft, slow, akustik bir albüm düşünüyorum. Biraz daha sakin ve minimal bir albüm olsun istiyorum. Onunla ilgili çalışmalara da ufak ufak başlıyoruz. Bir tane şarkımı Fransızca’ya çevireceğim. Onun hem Fransızca hem Türkçe versiyonu olacak. Fransızca, olmasını çok istediğim bir şarkıydı. Hoşumuza giderse belki birkaç şarkıyı daha Fransızca’ya çevirebilirim. Türk şarkıcılar genellikle İngilizce şarkı yapmaya meraklıdır. Siz neden Fransızca ‘yı tercih ettiniz? İngilizce benim şarkılarıma uygun değil. Herkesin az çok bildiği ve herkesin yorum yapabildiği bir dil. Bir şarkı yaptığınız zaman onun antipatik gözükmesi çok daha olası. Fransızca bildiğim bir dil değil ama sevdiğim bir dil. Müzikleri çok güzel. Şarkılarım da romantik, slow, akustik şarkılar olduğu için Fransızca’ya çok uyacağını düşünüyorum. Bir tane şarkıyı çevirdik ve çok güzel oldu. Ben de söylemekten çok mutluluk duyacağım. [resim=20190417resimHD-110456KF][/resim] [b]Çıkardığım şarkı tutmazsa diye korkularınız oluyor mu?[/b] Korkum olmuyor. Şarkıları çıkarırken tabii ki, beğenilmek istiyorsunuz ama benim, ekibim, etrafımdaki insanların beğeneceği şeyleri düşünmek daha önemli oluyor. Herkese her şeyi beğendirmek çok zor. Şarkıları herkesin beğenmesi için yapmıyoruz. Aslında herkesin saygı duyması için yapıyorum. “Ben ne yaparsam saygı duyulur?” diye düşünüyorum. Benim en büyük kaygım bu oluyor aslında. Emek vererek, farklı bir şey yapmaya çalışıyorum. İnsanların biraz da olsa farklı bir şey duymasını ve duydukları şeyin de emek verilen bir şey olmasını sağlamaya çalışıyorum. Bir şarkının tutması, milyonlarca tıklanması önemli değil benim için. “İnsanlar şarkıyı dinledikleri zaman güzel şeyler hissediyorlar mı? Sevmeyenler saygı duyuyor mu?” en önemlisi bu. Bir şeyi kafanıza çok takarsanız, hırs haline getirirseniz, bu bir şekilde olmaz. Ben, bundan sonra bütün şarkılarım 10 milyon tıklanacak gibi bir tavırla bu işi yapıyor olsaydım. Benim şarkılarım 500 binden fazla dinlenmezdi. Ben bunu gerçekten içten yaptığım için belki de insanlar o yüzden bu kadar seviyorlar. Tık almak, şöhret olmak, daha popüler olmak gibi bir kaygım yok benim. Para kazanmak gibi bir hayat gayem olsaydı ben hiç para kazanamazdım. [b]Pop müzik yapıyorsunuz ama popüler kültürü sevmediğinizi söylemişsiniz… Bu bir çelişki değil mi?[/b] Form olarak şarkılarım pop şarkıları. Enstrümanlar ve armonik yapısı itibariyla Batı müziği olarak adlandırılabilir. Ama genel olarak baktığınız zaman pop-up bir şey değil. Yani anlık, 1 aylık ya da 1 senelik şarkılar değil. O yüzden de çok popüler kültürün içinde yer almıyorlar. Çünkü popüler kültürün içinde yer alan bir şarkı 10 sene sonra da dinleniyor olmaz. Ama dünyada böyle değil baktığınız zaman. Pop müzik 10-20 yıl sonrada dinlenebiliyor ve bir klasik haline gelebiliyor. Sadece ben yaşantı olarak, hissediş olarak, şarkıları yaparkenki ruh olarak popüler kültüre ait bir adam değilim. Lafügüzaf mesela insanların ağızlarına slogan olsun diye yapılmış bir iş değil. Alta, iki enstrüman koyalım insanlar yeter eğlensin ya da bu yazı şu şarkıyla geçirelim de sonra bakarız zihniyetiyle şarkılarımı yapmıyorum. O yüzden de pop kültürünün içerisinde hissetmiyorum kendimi. Tabi ki öyle yaşayan da var. Bunu endüstri olarak yapan da birçok arkadaşımız var. Ama benim gibi, düşünmeden iç hissiyatla yapılmış, popüler olan da birçok şarkı var. Bizim popçu kelimesinden algıladığımız biraz daha ‘bakkal müziği’ yapan taraf oluyor. O yüzden bunu endüstri haline getiren insanlardan farklı şeyler yaptığımı dile getiriyorum sadece. Daha çok popüler kültüre hizmet eden bir durumları oluyor. Tercih meselesi tabii ki, ama o tarafta yapılanın bir sanat unsuru olduğunu düşünmüyorum. Para kazanmaksa amaç, evet doğru yolda ilerleniyordur. Bizim derdimiz hiçbir zaman bu işten çok para kazanmak olmadı. İnsanların farklı hisler hissetmesini sağlamak, kafalarının açılmasını sağlamak, yön vermek, yol göstermek gibi kaygılarım var benim. [b]Sahne performanslarınız nasıl gidiyor?[/b] Şu an iki türlü sahnemiz var. Bir akustik konserler veriyoruz. Diğeri de bar ve klüp programları. İkisi biraz farklı konserler. Akustik konserler, insanlarla iletişimimizin daha fazla olduğu, göz teması kurabildiğimiz konserler oluyor. İnsanlara kendimizi daha yakın hissediyoruz. Ama bu diğer konserlerde yakın hissetmiyoruz anlamına gelmiyor tabi ki… Akustik konserler, daha canlı ve enerji olarak yüksek bir sahne oluyor. Bar programlarında da yine albümlerden şarkılarımızı söylediğimiz, enerjik konserler oluyor. Geçen seneden beri her hafta sonu mutlaka başka şehirlerde konser veriyoruz. Çok keyifli geçiyor konserlerimiz. Bu yaz Almanya konserimiz olacak. Eylülden sonrada yeni şarkılarımızla, yeni repertuvarımızla konserlerimiz devam edecek. [b]Bu arada 13 Nisan’da DasDas Sahne’de ilk defa “Akustik Plus” konseri gerçekleştirdiniz. Sanırım birçok ilk de için de yer aldı. Biraz bahsedebilir misiniz?[/b] Yıllardır akustik konserlerimizde GT Band olarak çıkıyoruz. Arada yaylı quartet grubumuz da bize eşlik ediyor. Bu konserde dört kişilik yaylılar, dört kişilik tahta üflemeliler, iki vokal, misafir enstrümentalist arkadaşımız sahnede toplam 20 kişi yer aldık. Böyle bir içerikle de Akustik Plus adını verdik. Tiyatro oyuncusu sevgili arkadaşımız Sitare Akbaş’ın, Ben Unturum şarkısından önce Ozan’ın metin yazarlığı yaptığı tiradı sahnede seslendirmesi hepimiz için çok keyifliydi. Konsere bambaşka bir soluk oldu. Sözleri ile düşündürdü, oyunculuğu ile hayran bıraktı. Teatral bir konseri gerçekleştirdiğimiz için ayrıca memnunum. [b]Bir ilk olarak şarkılarınızın story versiyonunu yaptınız konserinizde, bu fikir nereden çıktı? İzleyiciler nasıl karşıladı?[/b] Evet, tüm izleyicilerimizden telefonlarını çıkarmalarını istedik “Çatı Katı” ve “Lafügüzaf” parçalarımızın nakaratlarını 15 saniyelik olarak çalacağımızı ve çekebileceklerini söyledik. Flaşlı veya flaşsız. Ama ardından telefonlarını çantalarına koyup bizleri dinlemelerini istedik. Sahnede 20 değerli müzisyen kendilerine keyğifli bir gece yaşatmak için yer alıyordu. Bunu hatırlatmak istedik. Ki öyle bir güzel uyum yakaladık ki izleyiciyle, harika bir gece geçirdik hep birlikte. Teknoloji bağımlısı olduğumuz bu yeni dünyada, teknolojik taleplerimizi koşullar doğrultusunda yerine getirirsek kendimize zaman ayırabiliriz. Geri kalan zamanda yaşadığımız anları birebir izleme ve tadını çıkartabilme olanağına her zaman sahibiz. Unuttuğumuzu hatırlıyoruz aslında. Bunu ilk defa gerçekleştirdik ve başardığımızı düşünüyoruz. [b]Bir de tabii ki sosyal sorumluluk ayağı da vardı Akustik Plus’ın?[/b] Biz 2016’dan beri Akustik Konserlerimizde Geleceğe Işık Tut projesi ile birlikte ilerliyoruz. Misafirlerimizden konsere gelirken beraberlerinde kitap, kırtasiye malzemesi ve oyuncaklar getirmelerini istiyoruz. Onlar kutularda toplanıyor ve konserin hemen ardından Geleceğe Işık Tut ekibi tarafından ihtiyacı olan çocuklara, okullara iletiyorlar. Örneğin Akustik Plus konserimizdeki toplanan her şey Şırnak’taki kardeşlerimize ulaşmak üzere yola çıktı. 20 kişilik orkestramız için de Melike Turgut Korusu adına Ege Orman Vakfı’ndan ağaç diktik. Bu geceye özel, anlamlı bir hatıra oldu bizlere. [resim=20190417resimHD-111114BN][/resim] [b]"PLAYBACK YAPIP BUNA KONSER DİYORLAR!"[/b] [b]Çok fazla sahne alan bir sanatçısınız, sahnede playback yapıyor musunuz?[/b] İlk 2 sene playback konserlere gittim. Özellikle yurt dışındaki konserlerimde. Ama playback performansı benim adına konser diyebileceğim bir şey değil. Playback yapıp da buna konser diyen birçok arkadaşımız var. Ama buradan söyleyeyim, maalesef o konser değil. En son yurt dışında playback bir konser yaptık. Ertesi gün “Çok iyi bir performanstı” diye yorumlar gelince ben playback yapmayım dedim. Artık insanları kandırıyormuşum gibi gelmeye başladı. O günden itibaren de bir daha playback konser yapmadım. [b]‘Büyük İnsan’ şarkısı ile tanıdık sizi ve bu şarkı sosyal platformlarla hayatımıza girmişti. Sizin Sosyal medyaya bakışınız nedir?[/b] Ben bilinçli bir sosyal medya kullanıcısıyım. Bilinçli derken de ahkam kesiyor gibi olmayım da. Şarkı yaparken de yaşarken de öyle. Bir şeyi sunarken dikkatli davranıyorum. Düzgün ve estetik olması gerekiyor. Güzel gözükmesi, kafa açması lazım. Bu yüzden öylesine bir şey paylaşmıyorum. Kendimi böyle çok yakışıklı, parlak parlak koymayı da sevmiyorum. Normalde benim takipçi sayımı arttırmak için her gün kendi fotoğrafımı koymam gerekiyor. Ama benim öyle bir derdim yok. Benim kendimi pazarlama gibi bir derdim hiçbir zaman olmadı. Benim pazarlayacağım tek şey şarkılarımdır. Sosyal medya platformları çok değerli, oradan insanlara ulaşabiliyoruz. Twitter’da mesela okuduğum kitaplardan cümleleri veya kendi yazdığım sözleri paylaşıyorum. “Ne yapıyorsunuz gençler ?” tarzında abuk subuk şeyler yazmıyorum. [b]“Sanatçı olma sorumluluğu” mu var sizde? Örnek olmaya mı çalışıyorsunuz?[/b] Ben bunları sanatçı olduğum için yapmıyorum. Ünlü olmadan önce de ben bu şekilde bir adamdım. Hiçbir zaman böyle yaşamadım. Tam tersi bunun içinizde olması gerektiğine inanıyorum. Zaten bu içinizde varsa sizin bir şekilde sanatçı olmanız kaçınılmaz oluyor. Fotoğrafa genel bakılması lazım. Bir şey yüzünden benim bütün hayatımı veya sanat kariyerimi yargılamak kimseye düşmez. O yüzden bir sanatçı, sadece sanatçı olduğu için bir şeyleri yapmak zorunda değil. Mesela sosyal sorumluluk projelerinde yer almam da benim sanatçı kimliğimle değil insani yönümle alakalı. [b]İki şarkınızın gelirini Ege Orman Vakfı’na bağışlamışsınız…[/b] Melike Turgut Korusu’nun orman olması için çalışıyoruz. Sevgili Ozan Turgut’un kardeşi Melike Turgut. Ozan’ın başlattığı bir kampanya ve biz de iki şarkıyla bu projeye dahil olduk. Dijital platformlardan “Vay Halimize” ve “İnsanız Ayıbı Yok” parçalarımızı her dinlediğinizde, ya da indirdiğinizde belirli bir meblağ Ege Orman Vakfı’aMelike Turgut Korusu için bağışlanıyor. Yani hepimiz ormanı tamamlıyoruz. Hepimiz ağaç dikiyoruz. [resim=20190417resimHD-110701FU][/resim] [b]Giyim tarzınız çok konuşuluyor. Stilinizde nelere dikkat ediyorsunuz?[/b] İçimden geldiği gibi giyiniyorum. Modaya ayak uydurmak gibi bir kaygım yok. Belirli zamanlar çalıştığım insanlar oluyor, genel olarak da Emre Erdemoğlu ile çalışıyorum. Ama her konserde veya her dışarı çıktığımda ondan bir şeyler giyiyorum diye bir durum yok. Bu piyasaya girmeden önce de giyimime çok özen gösteriyordum. Başak burcu olduğum için bir titiz olma durumum var. Renk uyumu ve ahenge çok dikkat ediyorum. Benim için her şey güzel olmalı. Gördüğüm her şeyin bir uyumu olmalı. [b]Birkaç kez “Ben ünlü olmadan önce de böyle bir adamdım” dediniz. Şöhret hayatınızda ve sizde hiçbir şey değiştirmedi mi?[/b] Hayat ne kadar değiştiriyorsa bizi, ben de o kadar değiştim. Bende hayatın değiştirdikleriyle alakalı bir durum var. Ben genel olarak işime, “Çok özel bir iş yapıyorum. Ben şarkıcıyım ve milyonlara sesleniyorum” diye bakan bir adam değilim. Öyle yaşamadığım için de çok bir şey değişmiyor hayatımda. Ben o yüzden sokakta rahatça yürüyebiliyorum. Ben istesem metroya da binerim. Ama bence Türkiye’de insanlar genel olarak buna hazır değiller. Toplu taşıma araçları veya sokakta ünlü görmeye alışık bir seviyede değiliz şu an. Çaktırmadan fotoğraf veya video çekmeye çalışan, seni bakışlarıyla rahatsız eden, kendi arasında dedikodu yapan insanlar oluyor. Benim gibi düşünen çok fazla sanatçı arkadaşım olduğuna da eminim. O kadar kolay olmuyor yani. Sizinle alakalı bir durum değil. Benim genel olarak işime bakış açım, bir doktor ya da marangozunkinden farklı değil. Herkes işini yapıyor. Ben işimi düzgün yapmaya çalışıyorum. Sadece içten, samimi ve farklı yapmaya çalışıyorum. [b]Farklı olmak için özel bir çabanız var gibi...[/b] Farklı şeyler yapıyorum ama yaptıklarımın benim üzerime oturması lazım. Önemli olan onun üzerinde durması. Bu müzik, kıyafet ya da herhangi bir şey olabilir. Yoksa marjinal olayım diye hiçbir zaman abuk subuk şeyler yapma peşinde olmadım. [b]Eşiniz Sinem Hanım’a 17 yıl açılamadığınızı okudum. Doğru mu bu?[/b] 17 yıl mı? Taş olsa çatlar herhalde. O aslında şöyle; biz Sinem ile evlendiğimizde 17 yıllık arkadaştık. Şu an 23 yıla giriyoruz. Lise 2 ve 3’te sıra arkadaşıydık. Lisede Sinem’e aşıktım ve bunu ona hiçbir zaman söylemedim. Çünkü çok güzel bir arkadaşlığımız vardı, bozulmasın istemedim. Liseden sonra 1-2 yıl daha devam etti bu ve yine söylemedim. Çok düzeyli bir arkadaşlığımız vardı ve ben bunun bir lise aşkı yaşayarak bozulmasını istemedim. Sonrada bitti zaten. Ben yoluma baktım o da aynı şekilde. Birkaç yıl görüşmedik. Sonrasında görüştüğümüzde ise tuhaf bir şekilde bir etkileşim oldu aramızda. O an aşık olduk birbirimize. Ben hep söylüyorum: biz istediğimiz kadar plan yapalım, bir şey olacağı zaman oluyor ya da hiç olmuyor. Ben genel olarak plan yapmam ama hayal kurarım. Hayatta tesadüfe inanmam. Hayatta her şeyin bir nedeni vardır. Bizimde yıllar sonra tekrar bir araya gelip, aşık olmamızın bir nedeni var. [b]"İNSANLARIN KARŞISINDA ŞARKI SÖYLEMEK ÇILGINLIK GİBİ GELİYORDU!"[/b] [b]“Hayal kurarım” dediniz. Hayattaki en büyük hayaliniz ne?[/b] Grammy içinde yer almak çok isterim. Ama bunu illa şarkıcı veya besteci olarak değil. Bir yapımcı, bir yapımın içerisinde yer alan adam olarak da olabilir. Böyle bir hayalim var. Aslında bu şarkıyı Fransızca’ya çevirme mevzusu da biraz onunla alakalı. [b]Sosyal hayatınızda neler yapıyorsunuz? Spor yapmayı sevdiğinizi biliyorum…[/b] Çok klişe olacak ama spor benim için yaşam tarzı artık. Benim gibi yaşamayan insana anormal bakmaya başladım artık. Bize bahşedilen bir beden, akıl ve beyin var. Nasıl akıl sağlığımızı korumaya çalışıyorsak, beden sağlığımızı da korumamız lazım. 17 yaşımdan beri de böyle düşünüyorum. Sahneye çıkacağım için vücuduma önem vereyim gibi bir durum hiçbir zaman olmadı. Yaşantım, aile hayatım güzel gidiyor. Elimden geldiğince çocuklarla birlikte olmaya çalışıyorum. İş yoğunluğundan biraz zor oluyor tabii. GTR bir yandan ilerliyor. [b]GTR Müzik çatısı altında neler yapıyorsunuz?[/b] GTR Müzik, şu an aktif 10 sanatçımızın olduğu bir müzik şirketi. Benim şarkıcı olmadan önce de hayalini kurduğum bir şeydi. Eskiden öğretmen olma isteğimle de alakalı olabilir. Ben galiba, insanlara bir şeyler göstermeyi, bir şeyler vermeyi, bir şeyler katmayı, iz bırakmayı seviyorum. Ben hiçbir zaman sahneye çıkayım, insanların karşısında şarkı söyleyeyim diye düşünmedim. O kadar insanın karşısında şarkı söylemek benim için çılgınlık gibi geliyordu. İşin mutfak kısmında olmak, tecrübelerimi aktarmak her zaman daha cazip gelmiştir. Çünkü çok girişken bir adam değilimdir. Sinem çok daha girişken bir kadındır. O yüzden GTR Müzik daha çok onun himayesi ve kontrolü altında. Ben de sanatçılarımıza elimden gelen desteği vermeye çalışıyorum. Elimizden geldiğince alternatif isimlere yer vermeye çalışıyoruz. İnandığımız ve müziği ile kendini hissettirebilen müzisyenlerle çalışıyoruz. Alakasız, sadece para kazanalım diye kimseyle çalışmıyoruz. GTR Media diye bir alt şirketimiz var. Onunla da sevgili Sema, Güneş ve Ezgi ilgileniyor. Onun dışında GTR Jingle diye bir şirketimiz var, dizi müzikleri yapıyoruz. Bir de GTR Çocuk diye bir şirketimiz daha var. Orada da çocuk şarkıları yapıyoruz. [resim=20190417resim-092359AU][/resim]