Bahar Feyzan, "Struma Aşk Yolcusu"nu anlattı!

Ekranların sevilen yüzlerinden, yaptığı birçok televizyon programlarından ve Türkiye’nin güncel haberlerinden tanıyoruz onu. Bahar Feyzan iyi eğitimli, kendini yetiştirmiş bir kadın. Onu çeşitli ve önemli televizyon kanallarında görmeden önce iki üniversite bitirmiş ve eğitimini New York, NYU ile devam ettirmiş donanımlı bir karakter ve dolayısıyla güçlü de bir kalem. Onunla katıldığım birkaç imza gününde neşeli yanını da gördüğüm, tatlı ve sempatik bir yazar. Son günlerde yeni kitabı ile aşk yaşıyor. Onun bu coşkulu haline biz de ortak olalım dedik. Ve Bahar Feyzan’a kitabını, yazım sürecini ve daha bir sürü merak edilen soruları yönelttim. Bence çok keyifli bir röportaj oldu. Sizler de keyifle okuyun. Bakalım Bahar’dan neler toplayabilmiş

Bahar Feyzan,
Kategorilenmemiş
Yayın Tarihi : 20-05-2019 15:31
[resim=20190520resimHD-154639VO][/resim] [b]Biz ilk önce yazar ve haber spikeri ya da programcı Bahar Feyzan’ı unutsak diyorum. Evdeki Bahar Feyzan nasıldır Çalışmadığı zamanlarda ne yapar? En çok hangi rengi sever? En fazla dinlediği müzik nedir? Ve ne tür kitaplar okur? Biraz uzun bir soru oldu ama eminim en çok merak edilenlerden birkaçıdır bunlar.[/b] Kafamı dağıtmak istiyorsam evde Pembe Panter çizgi filmini izlerim. Hayatımda bir de E.T.’yi bu kadar çok sevmiştim. Sarman cinsi bir kedim var onunla oyalanırım. Ama evde veya dışarda diye ayrı bir kişilik paketim yok. Duruma ve kişiye göre değilim. Bu benim için önemli bir etik. Ben aynı ben. Adamına bakarım lafı söylerim gibi üst perde kalıpları sevmem. Özellikle yaptığı iş kutsalmış gibi tavır alınan her duvarı yıkma çabam bazen kendime eziyete kadar dönüşüyor. İddiam hiçbir şeyin hatta kutsal kelimesinin bile yeterince kutsal olmadığı ve asla olamayacağı yönünde. Böyle takıntılarım var galiba. Evde bunları da düşünüyorum galiba. Elbette sarkazm kurtarıyor durumumu ve bana iyi geliyor. Çünkü neşeliyimdir. Kendimle çok dalga geçer, eğlenirim. Ne bileyim öyle ciddi ciddi kendimi anlatmayı çok gelişmiş bir bilinç seviyesi de saymıyorum. Özel değilim. Nerdeyse çocuk yaşımdan beri hem okudum hem çalıştım. Beni ilginç buluyorum belki diyebilirim kendim için. Renklere gelince, siyahın iddiasız iddiasını, turuncunun canlılığını, pembenin zarafetini seviyorum. Renkler aslında insanın iç dünyasını hatta sadece duygularını değil o an yaşadıklarını da ele verir. Öyle inanıyorum ki derin konu renkler. Müzik ise benim çok ilgili olduğum bir yer. Özüme dokunan her türlü müziği dinlerim. Neşet Ertaş, Aşık Veysel, klasik, caz, arabesk de dinlerim. Sadece şu tarz müzik seviyorum demek doğru olmaz. Ruh haliyle çok ilgili. İlhan İrem mesela başkadır. Konserleri inanılmaz güzel geçer. Bir tek atarlı şarkıları sevmem çok avam buluyorum. Ve sığ. Koca bir müzik sektörü sanki terk eden adamların/kadınların üzerine inşa edilmiş olamaz. Şarkı sözleri biraz daha derinlikli olmalı bence. Kitap deyince vallahi ilgimi çeken her şeyi okurum. Yeter ki beni besleyecek nitelikte olsun. Sadece elden düşme fikirlerden koşarak uzaklaşırım. Özellikle genellemelere hiç yüz vermem. ‘Aman işte erkek milleti değil mi ya da insan dediğin şöyle işte’ türü anlayış mağdurları fikirlerine pek prim vermiyorum. Kavramların kendimce içini doldurmaya özen gösteriyorum. Vasat, avam ve bayağı sayılabilecek düşüncelerle ilgilenmiyorum. Dolayısıyla her önüme gelen ilgimi çekmiyor. Bu ara Kürtlerin Öteki Tarihi kitabını okuyorum. Bana mesela başucu kitabını söylesene dediklerinde gerçekten söyleyemiyorum. Çok var sevdiğim kitap, yazar. Gerçekten ve evimin salonu kütüphane gibi oldu zaten. Hizmete açılabilir yani. O kadar kitap var. [b]Başarılı bir haber spikeriyken bir anda yazarlık yönünü de keşfettik. Peki sen bunu nasıl keşfettin? Yani nasıl başladı yazma maceran?[/b] Ben çocukken elimde parfüm şişesiyle ayna karşısında sunuculuk yapmaya bayılırdım. Bir de odama her kapandığımda sayfalarca günlük yazardım. Parfüm şişesi büyüyünce elbette hala elimde değildi ama günlüklerim üniversiteyi bitirene kadar sürdü. Sonra bir baktım ki ben zaten yazıyormuşum. O yüzden yazar olmaya bir anda karar verdim ve hadi bakalım başlıyoruz diye elime bir kalem almadım. Zaten yazdıklarımı kamuya açtım desem daha doğru. Hissiyatı bu. Realitesine gelince başka tabi. Sabah akşam dayatılmaya çalışılan yanlı metinleri okuyup basma kalıp fikirleri seslendirmek istemedim. Tüm şahsiyetimi çöpe atmaktansa tv kariyerimi kaybetmeyi göze aldım. Çünkü benim için insan olmak her başarının önünde geliyor. O yüzden yazmak, yazarlık bildiğim bir limana sığınmak… Bunu birilerini ya da dünyayı düzeltmek üzere yapmıyorum. Derdim, insanı mahvetmek için bu kadar uğraşanlar varken, insanı yüceltenler neden olmasın ki? Kimseye didaktik mesajlar da vermek istemiyorum. Herkesin kendi hayat hikayesini dinleyebilirim. Zerre yargılamam. Hepsi özgün gelir. İnsanların, yaşadıklarını anlatma biçimiyle çok ilgiliyim. Fakat önerim olamaz. Olmamalı. Çünkü, insanlara tek tip davranış modeli önerenler, onların hikayelerine saygısızlık yaptıklarının farkında değiller. Sizi belli davranış kalıplarına sürükleyen her türlü fikirden uzak ara kaçmak gerek. Üç adımda bilmem ne ya da size bilmem ne yapılıyorsa arkanıza bakmadan gidin, kıymetinizi bilmeyene selam bile vermeyin gibi ucuz hatta bayağı söylemlerin kitaplaştırılmasını insana kötülük olarak görüyorum. Onların yollarını kaybetmelerine sebep oluyorlar daha fenası hiçbir yere çıkmayan haritaları ellerine tutuşturuyorlar. Kişisel, ruhsal gelişim adına yapılan bu kötülüğe burada şerh düşmek istiyorum. [b]Herkesin gizlendiği ya da kendini motive ettiği bir yer, bir müzik, bir dost ya da bir uğraşı mutlaka vardır. Peki Bahar Feyzan’ın da içinde kopan fırtınalar oluyor mu? O bu denizi nasıl sakinleştiriyor? Ya da benim gördüğüm gibi hep sakin midir?[/b] Yo ben öyle çok sakin biri değilim. Tutkulu bir tipim. O yüzden arada epey dolar taşarım. Ağlarım, kızarım ama yüksek sesli tartışmaları sevmiyorum. Histerik değilim. Dürtüsel davranışlar beni iter. Gülümserim ve neşeliyim. Buna önem veriyorum. Bir de karşımdakini sorgulamadığım için herkes beni uyumlu sanır. Halbuki çok uyumlu değilim ama enerjimle onları rahat ettirdiğimden uyumu içten yakalarlar. Dıştan öyle olmadığımı gayet iyi biliyorum. [b]Bize biraz yazma ritüelinden bahseder misin? Nasıl ortamlarda yazmayı seviyorsun? Ya da eserine odaklandığı zamanın ve yerin bir önemi oluyor mu senin için?[/b] Sabahları çalışmayı severim. Gece yazdıklarıma çok itibar etmiyorum. Yazmadığımdan değil ama sabah muhakkak üstünden geçerim. Kalem kağıt varsa ya da bilgisayar, her yerde yazarım. Her gün yazmaya önem veriyorum. İstikrar ve adanmak önemli. Benim açımdan yazdığım her kitabın getirdiği bir dönem var. O değişimden geçmek daha önemli. Yani sadece kitabı yazıp bitirmek değil, kitabın ayrıca yazarı dönüştürdüğü süreç de çok değerli. [resim=20190520resim-154430ZM][/resim] [b]Struma- Aşk yolcusu nasıl bir kitap ve doğuş noktası neresi oldu? Yazım aşamasında seni derinden sarsan ya da yazarken şunu yaşadım diyebileceğin anlar oldu mu?[/b] Romanım, Struma gemisi trajedisini anlatıyor. Haliyle dönemi yani İkinci Dünya Savaşı dönemini çok okumam gerekiyordu hem de çeşitli kaynaklardan, arşivlerden. Yaptım da. Bir kere, yakın tarihte böyle bir dönem geçirmemiz çok korkunç. İnsanların bu denli kötü olabilmesi, kötülüğe seyirci kalabilmesi ve halen çıkarlarını düşünüyor olmalarını görmek, okumak hiç de iyi hissettirmedi. Yani dünyada binlerce yıl geçirmiş insanlığın hiçbir şeyden nasibini almamış gibi dönüp dönüp aynı sınavlardan kalması çok kötü. Tüm bunlarla yüzleşiyor olmak bana utanç verici geldi. Yüzleştiğim için değil yaşandığı için elbette. Onun dışında dönemler ötesi diyebileceğim cesur insanların hayata damga vurduğunu düşündüm. İyi ya da kötü anlamda bu fark etmez. Böyle bir kaynağa bağlanmak organik bir bakış açısı yaratıyor. Çok yönlü araştırmanın faydası oldu. Yazarken hikayenin altından kalkamamaktan korkuyordum ama bitince hissettiğim hafifliği anlatamam. Benim için öncelikli başarı içime sindiği gibi bitirebilmekti. Başardım. [b]Bu bir tarihi bir aşk romanı… Günümüzde maalesef böyle derin geçmişten ve tarihten esinlenerek kurgulanmış kitaplara az rastlıyoruz. Sence günümüz insanları bu tür kitapları okumayarak neler kaybediyor?[/b] Struma, İkinci Dünya Savaşı dönemimde yaklaşık 800 Yahudiye mezar olmuş bir gemi. Üstelik bizim sınırlarımız içinde Karadeniz açıklarında. Ve trajik sona kadar insan üstü bir çaba ve intikam planları var. İnsanın olabildiği her hal, hangi dönem içinde yazılıyor olursa olsun önemli olan insanın hikayesidir. Ve bence insanlar okuyor, öyle olmasa Serenad çok satıyor olamazdı. Belki bir iki senedir kişisel gelişim denen kitaplara çok rağbet olabilir ama dediğim gibi asıl kişiyi geliştiren kitaplar romanlardır. Direkt verilen mesajdan kimseye kalıcı fayda gelmez. Ama hikayenin içinden geçen duygular kalıcı olur. Okuyan o zaman kendine bir mesaj çıkaracaksa çıkarır. [b]Bu kitabın hitap ettiği yaş aralığı nedir? Belirli bir kitlesi var mı?[/b] Tabii ki ilkokul sonrası daha iyi olur. Ama onun dışında bir yaş aralığı yok. Okuyan, roman seven, gerçeklerle ilgilenen, dönemi anlamaya çalışan, o dönem dünyada ve Türkiye’de neler olmuş merak eden herkes okuyabilir. Hikayeler yazarlar aracılığıyla kendini var eder. Ama onlar hep vardır. Sadece anlaşılmayı beklerler. Kitaplarına başlarken konuları nasıl seçiyorsun? Bir anda ilham gelmiyordur herhalde!? Ticari olmamasına önem veriyorum. Çok okunsun kaygısıyla bir oradan bir buradan torba yasa gibi olsun istemiyorum. Ne anlatmak istiyorsam iyi anlatmaya gayret ediyorum ve yapılmamış olmasına önem veriyorum. [b]Gelecek ile ilgili projelerin var mı? Bize bunlardan biraz bahsedebilir misin?[/b] Türkiye’de yaşayınca acaba geleceğin de benimle ilgili projeleri var mıdır diye düşünüyorum. Yani daha önce televizyon habercisiydim. İşime hakkıyla devam etmeme izin vermediler. Ekrandan uzaklaştırdılar. Muhalif diye bir tanım bulup bir kenara ayırdılar. Gazeteciliğin muhalifliği olurmuş gibi… Dolayısıyla gelecek planları yaparken insan yaşadığı ülkeyi düşünüyor. Soruya net bir cevabım yok. Yazmaya devam etmek güzel. Doğru bildiğimi yazıyorum, yapıyorum. Vicdanım rahat. [b]Bu güzel röportaj için teşekkür ediyor ve kalpten öpüyorum seni. Senin de, kitabının da yolu açık olsun. Dilerim daha birçok böyle yüreğe dokunan eserlerle bizleri buluşturmaya devam edersin.[/b] [resim=20190520resimHD-154652HX][/resim]